Ece Temelkuran'ın Tunus romanı raflarda
Abone olDaha Amira’ya “Dur bir dakika, sakin olalım” demeye vakit bulamadan, lönk diye sordu: “Bana bak, kanser misin sen? Kansersen bak söyle! Uğraşamam yani!” Maryam’in yüzü, kanser olduğu ortaya çıkmış birisi için fazla rahattı.
GAZETECİLER.COM - Çok
satan 'Muz Sesleri' kitabının yazarı gazeteci
Ece Temelkuran'dan yine çok konuşulacak, gündem
oluşturacak bir roman geldi: Düğümlere Üfleyen
Kadınlar...
Temelkuran bir süre önce bu kitabı da yazabilmek için Tunus'a
yerleşmiş ve ardından twitter'da yazdığı mesajlar yüzünden
Habertürk gazetesindeki köşesine son verilmişti.
Kitabın tanıtım bülteninde şu satırlar yer alıyor:
Düğümlere Üfleyen Kadınlar bu yolculuğun
romanı.
Ne kadar sevilse de tamir olmayan o yaralı coğrafyada, Ortadoğu'da
geçiyor. Saraylar devrilip, meydanlar dolarken sorular kalıyor
geriye. Her yola en az bir soruyla çıkılır çünkü: Bir kadın
ya da bir ülke nasıl sevilir sahiden?
"Amira, bize kadınları nasıl seveceğimizi anlatan bir
kitap lazım. Yoksa hep böyle şapşal ve kavruk kalacağız. Bize
kadınların nefesini genişletecek, o nefesin rüzgârına yelken
açmamızı öğretecek bir kitap lazım. Yoksa biz ne kadar sevilsek
tamir olmayız."
Ece Temelkuran'ın Düğümlere Üfleyen Kadınlar isimli yeni romanı Everest Yayınları etiketiyle 4 Şubat'ta raflarda olacak...
KİTAPTAN TADIMLIK BİR BÖLÜM
Radikal gazetesi geçtiğimiz günlerde kitaptan tadımlık bir bölüm yayınlamıştı. İşte Temelkuran'ın kitabından çarpıcı satırlar:
Amira, Maryam’in yattığı odaya girerken elini beline koydu
ve en haşin sesiyle bağırdı:
“Maryam!”
Daha Amira’ya “Dur bir dakika, sakin olalım” demeye vakit
bulamadan, lönk diye sordu:
“Bana bak, kanser misin sen? Kansersen bak söyle! Uğraşamam
yani!”
Maryam’in yüzü, kanser olduğu ortaya çıkmış birisi için fazla
rahattı. Yatağa uzanmış bir şeyler yazıyordu. O duralayınca Amira
iyice sabırsızlandı:
“Ayrıca o elindeki deftere de bir şeyler yazıp durduğunu
biliyoruz. Yani sen söylemesen de biz bakacağız zaten. Evet!
Dinliyoruz!”
Amira, kollarını göğsünde kavuşturduğunda Azrail’den daha
korkutucu olduğuna emin. Kansere yakalanmış birinin üzerine fazla
gittik diye düşünecektim ki, her nasılsa şu anda bizden sır
saklanmasının kanserden daha vahim olduğuna ben de ikna oldum.
Nihayet yola beraber çıkmıştık. Evet, dinliyorduk?!
Maryam’in karnından küçük küçük başlayan sarsıntılar ağzından
dışarı dolu dolu kahkahalar olarak çıktı:
“Ee?” dedi gülerken, “ne yapacaksınız? Kansersem dövecek
misiniz?”
“Evet” dedi Amira. Net. Sonra da tombul bir anne gibi devam
etti:
“Nedir bu yani? Bize söylemeyecektin, sonra çölün ortasında
ölüp gidecektin, biz de seni gömecektik. Bu mudur yani plan? Süper!
Aferin!.. Çok aptalsın! Beni yolda yalnız bırakacaktın öyle
mi!”
Amira, sevdiği birine öleceği için kızıyordu, tamamen
şefkatle. Maryam ise hâlâ gülüyor, ama aynı anda Amira’ya,
kendisini kanser olduğu takdirde dövebilecek kadar önemsediği için
şaşkınlıkla bakıyordu. Amira’nın yüzü giderek öfkesiyle bir
başına bırakılmış bir kız çocuğunun ağlamasına doğru bükülürken
Maryam nihayet kesti kahkahalarını. Kalktı, Amira’nın kolunu tuttu,
gülümseyerek sallamaya başladı, salladı salladı... “Defteri
okuyacaktınız ha!”
Amira hiç geri adım atmıyor sinirinden:
“Bırak şimdi! Ölecek misin sen?”
Amira’ya sarıldı Maryam yarım yamalak “Saçmalama” dedi, “kanser
filan değilim. Nereden uydurdunuz bunu Allah aşkına?”
Tekrar güldü Maryam:
“Kanser olsam dayakla terapi edilecekmişiz, onu anladık bu
sayede.”
“O zaman ne?” dedi Amira, “bize söylemediğin şey ne?”
“Evet” dedim, kanser teşhisimin ezikliğini Maryam’a soruyla
hücum ederek üzerimden atma gayretindeyim, devam ettim:
“Sen niye geldin ki bizimle zaten?”
O esmer sır kadın, o ne kadar soyunsa çıplak kalamayacak kadın
ortadan kalkmış, Maryam’da hiç görülmedik bir hafiflik:
“Hiç sormayacaksınız sandım!”