Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Vuslat Doğan Sabancı ve Ali Sabancı'nın kazası nedeniyle iptal
etmeseydim, dün akşam Almanya'nın Bayreuth şehrinde Wagner'in ünlü
eseri "Tannhauser'i" seyrediyor olacaktım.
Çok şanslı bir opera severim.
Pandemi sırasında bir yıl hariç, son 5 yıldır Bayreuth Festivali'ni
hiç kaçırmadım.
Dünyanın en zor bilet bulunan müzik festivalidir. Çok parası
olanlar bile, bir bilet için bazen 6-7 yıl beklemek zorunda
kalırlar.
Ama ben, Bild Gazetesi'nin eski Genel Yayın Yönetmeni dostum Kai
Diekmann sayesinde her yıl gidiyorum.
Dün gidebilseydim ikinci sırada, 0 numaralı koltuktan Tannhauser'i
izleyebilecektim.
Gidemedim ama dün geceden yine de çok güzel bir gazetecilik
hikâyesi çıktı.
Dün bu festivalle ilgili ilginç bir şey öğrendim ve çok
şaşırdım.
Meğer her yıl dünyanın en iyi Wagner yorumlarını seyrettiğim o
salonda, oturduğum koltuklardan üçü çok ünlü bir Türk'e aitmiş…
Osmanlı Sultanı Abdülaziz'e…
Tabii bunu öğrendiğim an, geçen hafta Türkiye'de başlayan bir
tartışma geldi aklıma.
Sanıyorum bugün anlatacağım hikâye bu tartışmaya son noktayı da
koyacak.
"Türklerde bale mi vardı" diyen Hacı kardeşim, sen de oku
lütfen
Geçen hafta TV100 tartışmacılarından gazeteci Hacı Yakışıklı,
"Göktürk'lerde bale mi vardı" diyerek Türkiye'de bale ve operaya
yapılan yatırımları eleştirmişti.
İlk tepki Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Batuhan Mumcu'dan
geldi.
Mumcu, "Osmanlı padişahları da opera ve bale seyrederdi" dedi.
Sonra Oksijen Gazetesi'nde Zülfü Livaneli, yazdığı Abdülhamid
romanından esinlenerek, Abdülhamid'in opera tutkusunu anlattı.
En geniş kapsamlı yazı ise dün Karar gazetesinde Yıldıray Oğur'dan
geldi.
Meğer Wagner, Bayreuth şehrindeki bu ünlü opera binasını inşa
ederken, Sultan Abdülaziz de bağışta bulunmuş…
Bunun üzerine dün akşam o salonda, iki oğluyla Wagner'in
Tannhauser operasını seyreden Kai Diekmann'ı arayarak, orada bu
konuda ne tür bilgiler var, bir araştırmasını istedim.
O da konuyu çok ilginç bularak araştırdı.
İki kaynak bulmuş.
Biri Almanya'da yayınlanan "Enzyklopadiedes Islam-Bayreuth" (İslam
Ansiklopedisi...) Öteki ise Funda Karaca'nın 2012 yılında DTJ'de
(Deutsch Türkisches Journal) yayımlanan bir makalesi…
Aşağıdaki hikâyeyi bu iki makaleden yararlanarak yazdık.
Bu notlarda Yıldıray Oğur'un yazısından olmayan bazı bilgiler de
vardı.
Bayreuth Festival salonu olarak da bilinen ve eski adı
Bayreuth'taki Wagner Tiyatrosu olan Richard-Wagner-Festspielhaus,
Bayreuth'taki Green Hill'de bulunan bir festival tiyatrosu.
Bu binanın hikâyesi, Wagner'in 1870 yılında, bir ansiklopedik
sözlükte, Bayreuth'taki Margravial Opera binasını keşfetmesiyle
başlıyor. Bu bina, o yıllarda Alman opera binaları içinde en büyük
sahneye sahipti.
Wagner, 1871 yılının nisan ayında Bayreuth'a gelerek tarihi
tiyatroyu ziyaret etti. Seyirci kapasitesi çok küçük olduğundan,
kafasındaki kendi eserlerini sahnelemeye uygun değildi. Binanın
seyirci kapasitesini genişletmek de mümkün görünmüyordu.
Bu yüzden çok beğendiği bu bölgede yeni bir opera binası inşa etmek
istedi. Burası için de en uygun yer şehrin Green Hill denilen
bölgesiydi.
Yerel sponsorlar ve yöneticiler projeye destek verdi. Böylece
Wagner, mülkü, Bayreuth şehrinden ücretsiz olarak aldı. Mimari
projeyi, Wagner'in tasarımına uygun olarak Otto Brückwald
gerçekleştirdi.
22 Mayıs 1872 günü sağanak yağmur altında temel taşı atıldı.
Ancak maddi sıkıntılar nedeniyle inşaat gecikti. Özellikle, Bavyera
Kralı II. Ludwig'in verdiği para, halkta tepkilere yol açarken, bir
yandan da yeterli olmamaya başlayınca, Wagner Avrupalı
aristokratlardan destek istedi. Tüm çabalarına rağmen umduğu
yardımı alamadı.
Bunun için özel bir finansman modeli geliştirdi. Bir tür fonlama
olan 1.000 patronaj sertifikasının her biri 300 taler karşılığında
satışı planlanmıştı. Bu da çok yavaş ilerledi. Sertifikaların ancak
yarısı satılabilmişti. Wagner, son çare olarak Osmanlı Sultanı
Abdülaziz ile temasa geçti. Çok fazla umudu yoktu.
Ama en büyük umut en umutsuz olduğu İstanbul'dan geldi.
1872 yılında Sultan Abdülaziz, 900 taler değerinde üç adet hisse
satın aldı. Bu para bugünün değeri ile 70 bin euro
civarındaydı.
Abdülaziz'in o dönemdeki desteği iki bakımdan önemliydi. O dönemde
Osmanlı hazinesi iyi değildi ve böyle bir dönemde Osmanlı Sultanı
sanata verdiği önemi gösteriyordu.
İkincisi ise, Avrupa kamuoyu o sıralarda Osmanlı sultanlarının
sanata verdiği önemi hiç bilmiyordu.
Üstelik Wagner'in operaları, Müslüman kültürüyle pek uyuşan eserler
değildi ve Sultan buna rağmen vermişti bu desteği.
Abdülaziz'in aldığı bu üç hisse birden maddi değerinden daha büyük
bir psikolojik etki yarattı.
Franz Liszt, Avrupalı hükümdarları ve şehzadelere bir çağrı
yaparak, Osmanlı Sultanı'nın bu davranışını örnek almalarını
istedi.
Bu yardım karşılığında Sultan Abdülaziz ile Wagner arasında bir
sözleşme yapıldı.
2000'li yılların ilk 10 yılında bu sözleşmenin tam metni ortaya
çıktı.
Sözleşme aynen şöyleydi:
"İşbu belgeyle kabul edilen 900 taler tutarındaki ödeme yoluyla, bu
biletin sahibi, Bayreuth'ta gerçekleştirilecek olan "Der Ring der
Nibelungen" sahne festivalinin üç tam gösteriminin hami haklarını
elde etmiş olup, bu haklar kendisine koşulsuz tasarruf hakkı
vermektedir. Dört bölümlü çalışmanın üç kez gerçekleştirileceği on
iki akşamın her biri için rahat bir koltuk ve her biri için 500 boş
yer tahsis etme hakkına sahip olacak.
Bayreuth, 23 Eylül 1872"
Böylece Osmanlı Sultanı Abdülaziz, o dönemin en büyük ve en güçlü
bestecisi Richard Wagner'in inşa ettiği Festspielhous'da oynanacak
operalarda 3 koltuk hakkı elde ediyordu.
229-230-231 numaralı koltuklar Sultan'ındı.
Sultan Abülaziz'in katkısıyla tamamlanan Festspielhouse 13
Ağutos 1876'da Wagner'in "Ring der Nibelungen" operasıyla açılışını
yaptı.
O akşam, Avrupa hanedanlarının birçok üyesi ve üst düzey
aristokratlar salondaydı. Bütün biletler çok önceden
tükenmişti.
O tarihi gecede salonda bir tek boş koltuk vardı.
Osmanlı Sultanı Abdülaziz'e vadedilen koltuk.
Opera sever Osmanlı Sultanı Abdülaziz, bu açılıştan 75 gün önce,
30 Mayıs 1876'da bir darbe ile koltuğundan indirilmişti.
Beş gün sonra Feriye Sarayı'nda ölü bulundu.
Bilekleri kesilmişti…
Sultan o koltuğa hiçbir zaman oturmadı.
Yerine gelen Osmanlı Sultanları da vaadedilen o koltukları hiç
talep etmedi.
Türkiye Cumhuriyeti de bu koltukları hiçbir zaman hatırlamadı…
Böylece aradan 136 yıl geçti.
Ta ki, 2012 yılına kadar…
136 yıl sonra 2021'de o koltukta ilk defa bir Türkiye
temsilcisi
O yıl Bayreuth Festivali'nin temmuz ayındaki açılışı "Uçan
Hollandalı" operasıyla yapıldı.
Açılışta Almanya Başbakanı Angela Merkel de hazır bulundu.
Seyirciler arasında Türkiye Cumhuriyeti'nin Berlin Büyükelçisi Avni
Karslıoğlu ve eşi Gamze Karslıoğlu da hazır bulunuyordu.
Opera sever Sultan'ın hiç oturamadığı o koltukta ilk defa Türkiye
devletinin resmi bir temsilcisi oturuyordu.
Büyükelçi o gün yaptığı açıklamada şunları söyleyecekti:
"Bu festivale katılmak için bilet bekleme süresi 6-8 yıl. Ama ben
bu hükümlerden muaf tutuldum. Bana göre festival yöneticileri ve
Wagner'in torunları sözleşmeye sadakat ilkesine bağlı kaldılar.
Takdir ettiğim güzel bir jestti."
Büyükelçinin ki de, yardımı hiç hatırlatmayan, son derece zarif
ifade edilmiş bir teşekkürdü…
Evet ne Osmanlı, ne Cumhuriyet yaptığı yardıma karşılık bir
talepte bulundu…
Devletin yararlandığı tek imtiyaz, 136 yıl sonra bir büyükelçinin
6-8 yıl sıra beklememesi oldu.
Ama iki ülke arasında oluşan bu dostluktan daha iyi yararlanan bir
kişi vardı.
Sultan'ın yaptığı yardım karşılığı vaadedilen koltuktan para
ödemeden yararlanan bu Türk vatandaşı, kimsenin aklına gelmeyecek
biriydi.
Tekirdağ Merkez İlçesi Süleymanpaşa Belediye Başkanı…
Çünkü başkan Süleymanpaşa ile Bayreuth'u kardeş şehir yapmıştı.
Türkiye o boş koltuktan işte bu kardeşlik hukukuyla yararlandı…
Dünyanın en zor bilet bulunan konserlerini parasız seyretmek bir
tek Süleymanpaşa belediye başkanına nasip oldu.
Bu hikâyeden geriye bir de pek bilinmeyen bir mektup hikâyesi
kaldı…
Dünyanın en ünlü bestecilerinden biri sayılan Richard Wagner, bu
yardımları dolayısıyla Sultan Abdülaziz'e bir mektup gönderdi.
Mektup "Konstantinopolis Sultanı Hazretleri" hitabıyla
başlıyordu.
Bu, biraz da hüzünlü, hikâyenin sonu, sırrı henüz çözülemeyen bu
mektupla bitiyor.
Wagner'in şahsen yazdığı 229,230 ve 231 numaralı hamilik mektubu,
Sultan Abdülaziz'e ulaştırıldı.
Ancak çok tuhaftır ki, bugün Osmanlı Saray arşivinde bulunması
gereken mektup orada yok.
Mektubun orijinali Bayreuth'da Richard Wagner Müzesi'nin arşivinde
bulunuyor.
Osmanlı Sarayı arşivinde bulunması gereken bu mektup Bayreuth'a
nasıl gitti?
Kim götürdü veya kim verdi?
Kai Diekmann, beş yıl boyunca Wagner konserlerini birlikte
izlediğimiz şehirde, dün konser öncesi bu sorunun cevabını bilen
kimseyi bulamadı…
***
(*) NOT: Osmanlı sultanlarının batı müziği ve
opera tutkusunu merak edenlere Yıldıray Oğur'un dün Karar
Gazetesi'nde çıkan "Abdülhamid'in primaddonnaası ve diğerlerinin
Ağustos maaşları ödendi" başlıklı yazısını tavsiye ederim. Bugün
kadar okuduğun en bilgi dolu ve iyi yazılmış yazıydı.
Onun ve bugün Kai Diekmann'la benim yazımı, meslektaşım Hacı
Yakışıklı'nın da okumasını çok isterdim.