DSP’DEN BÖLÜNÜYORUZ SESLERİ
Abone olDemokratik Sol Parti (DSP) Genel Başkanı Masum Türker, çözüm sürecini eleştirerek, “Açıkça Türkiye’de Güneydoğu’da bir parçanın bölüneceğini...
Demokratik Sol Parti (DSP) Genel Başkanı Masum Türker, çözüm
sürecini eleştirerek, “Açıkça Türkiye’de Güneydoğu’da bir parçanın
bölüneceğini hissedip, görebiliyorsunuz” dedi.
DSP Genel Başkanı Masum Türker, partisinin Burdur İl Başkanlığı
Olağan Genel Kurulu’na katılmak üzere Burdur’a geldi. Çözüm
sürecine ilişkin açıklamalarda bulunan Türker, “Türkiye’de
gerçekten hiç kimsenin beklemediği gelişmeler yaşıyoruz. Her gün
zig zag çizen bir Başbakanla karşı karşıyayız. Dün ‘ben iktidarda
olsaydım Abdullah Öcalan’ı asarım’ diyen, daha aradan iki ay
geçmeden Abdullah Öcalan’la masaya oturan bir Başbakan, daha önce
söylediklerinin tamamen tersini yapan ve Türkiye’de kabul
edilemeyecek şeylerle bir gündem oluşturulmuş durumdadır. Bugün
Silivri’de 46 gazeteci, ki bunun 36’sı tutuklu, KCK nedeniyle
yargılanmakta. Bunların yargılanma nedeni Kandil’de PKK
teröristleri ile görüşüp, haber yapmaktan kaynaklanıyor ama dün
Türkiye’nin bütün televizyonlarını, resmi haber ajansını temsil
eden arkadaşlar Kandil’de Karayılan’ın basın toplantısına katıldı
ve böylesi bir değişim, böylesi bir farklılaşma Türkiye’de aslında
yargının kuşatıldığını, artık yargının tamamen yürütmenin emrinde
olduğunu ortaya koyuyor” dedi.
Çözüm süreci ve PKK’nın 8 Mayıs’ta çekileceğini duyurmasına ilişkin
olarak da Türker, “Biz Türkiye’de dün olanları kabullenemeyiz. PKK,
8 Mayıs’ta çekileceğini söylüyor ve şartlar ileri sürüyor. Çekilme
anında termal kameralar kapatılacak, orada bir askeri hareket
olmayacak, hatta çekilme anında askerlerin ve güvenlik güçlerinin
yerinde bir değişiklik olduğu anda bunu tecavüz kabul edip karşı
saldırıya geçeceklerini söylüyorlar. Sanki iki ülkenin savaşıymış
gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Halbuki Türkiye’de 1974 Barış
Harekatı’ndan bu yana TBMM’den bir savaş kararı da çıkmamış ki
birileriyle barış görüşmeleri yapalım, barış diye bu olayı
yansıtalım. Aslında şu anda AKP iktidarının Başbakanı,
arkadaşlarının yaptıkları şey, her gün bir ilimizde şehit
cenazesine neden olan terör örgütü PKK’yı uluslararası arenada
meşrulaştırmak, hak ve özgürlük mücadelesi noktasında olan bir
konuma getirmek olmuştur. Başbakan’ın bu gayreti aslında dünyada
sonuç vermiş, bu yıl Time dergisi yılın 100 adamı arasına bir
taraftan Abdullah Öcalan’ı koymuş, bir taraftan Fethullah Gülen’i
koyarak, Türkiye’de ciddi bir baskılamaya neden olmuştur. Bütün
değerlerimizi, bütün resmi kurumlarımızı unutup, hepimizin beynine
Türkiye’de terörle kendini duyuran bir kişinin varlığını, yüzyılın
dünyadaki 100 adamı arasına sokmuş bulunuyor. Bu konuda yapılacak
çok şey var. Bir kere PKK’nın bu konudaki taktikleri ile Türkiye’yi
ciddi bir şekilde sıkıntıya soktuğunu, bir farklılık yarattığını
görüyoruz. Aslında Başbakanımız bu zig zagları bugün çizmiyor. 2010
yılı öncesinden başladı, o zaman biz referandum dolayısıyla
Burdur’a da gelmiştik ve demiştik ki ‘MİT, PKK ile yabancı
istihbarat örgütleri ile görüşüyor’ demiştik. Bunu o kadar söyledik
ki, en sonunda Başbakan bir çıkış yaparak ‘Hayır böyle bir görüşme
yok’ demişti. Böyle bir durumu 2011 milletvekili genel
seçimlerinden önce dile getirdik, bu sefer dedik ki ‘Hükümet,
Abdullah Öcalan’la pazarlık yapıyor’ dedik, yine Başbakan çıktı,
yalanladı ama daha sonra ne zaman ki MİT Müsteşarının ifadesi için
savcılık tarafından çağrılması gündeme geldi, Başbakan hemen çıkıp,
‘Bütün bunlar benim bilgim dahilinde yapıldı’ diyerek dün
söylediklerinin tamamen tersini söyledi” diye konuştu.
Konuşmasında akil adamları da eleştiren Türker, akil adamların
ülkeyi PKK’yla yapılacak bir anlaşmaya razıymış gibi gösterdiğini
savundu. Türker, şöyle konuştu:
“Türkiye’de her gün televizyonlarda akil adamların toplantısını
görüyoruz, akil adamların toplantılarında çeşitli kesimlerle
görüştüğü şeklinde televizyonlarda sürekli haber olarak veriliyor.
Şimdi sormak lazım bu toplantılarda bulunan arkadaşlarımızın
hangisi bu akil adamların yaptığı toplantıya çağrıldı ya da köyüne
geldi ya da buradaki vatandaşların bulunduğu bir yerde ‘gelin biz
size anlatalım’ dediler. Orada yine halkı tamamen temsil etmeyen,
iktidara endekslenmiş kesimler, aralara da birkaç kişi devreye
giriyor ve bunlar akil adamlar olarak sözde Türkiye’nin nabzını
tutuyorlar ve herkes PKK ile yapılacak bir anlaşmaya yavaş yavaş
razıymış gibi gösteriliyor.”
APO’NUN AÇIKLAMALARI
PKK elebaşısı Abdullah Öcalan’ın sözlerine dikkat çeken Türker,
Öcalan’ın yaptığı açıklamalarda Güneydoğu’da bir parçalanma
yaşanacağının hissedildiğini savundu. Türker, “Bu olaylar olurken
aslında biz gayri meşru sermaye birikimi nasıl oluşmuş, şu anda
Türkiye’de servet nasıl gayri meşru yollarla başka kesimlerin eline
geçmiş, Türkiye’de zenginlik nasıl yalnız belli bir yandaş gruba
aktarılmış ve insanlar nasıl işsizlikle, açlıkla, özellikle borçla
uğraştığını konuşmamız gerekir ama maalesef öylesine bir gündem
yaratılıyor ki, bu gündemin içinde boğulmuş durumdayız. Aslında
yapılan şey, bir barış, ülkede bir milli bütünlük yaratma
görüşmeleri değildir. Bunları Abdullah Öcalan açık açık söyledi.
Kendisi için dedi ki; ‘Bizim hedefimiz kendi misakım’ dedi.
Bilindiği gibi misak Kur’an-ı Kerim’de 25 yerde geçiyor. Misak
demek, yeminli mutabakat demektir. Abdullah Öcalan’ın yeminli
mutabakatı kendi kurduğu ve hala aynı düşünceleri kapsayan PKK’nın
parti programında da yer alıyor, orada da Türkiye’den ayrılan ve
oluşturulan bir Kürt devletinin varlığından söz ediliyor. Bu Kürt
devleti şu anda Abdullah Öcalan tarafından biraz daha genişletilmiş
ve Misak-I Milli dediği, kendi misak-ı millisini çiziyor, bizim
Türkiye’nin Misak-ı Milli değil, milliyetçiliği Fırat ve Dicle
milliyetçiliği olarak yorumluyor. Bununla da diyor ki Suriye’de,
Türkiye’de ve Irak’ta oluşacak ayrı ayrı devletler bir federal
devlet oluşturacak. Bununla Abdullah Öcalan şimdilik İran’ı devre
dışı bırakıyor. İran’daki Kürtleri kavgaya çekmiyor ama bu
açıklamaya baktığınız zaman açıkça Türkiye’de Güneydoğu’da bir
parçanın bölüneceğini hissedip, görebiliyorsunuz” diye konuştu.
"TC’Yİ KİMSE KALDIRAMAZ, KALDIRTMAYACAĞIZ"
“TC” ibaresinin kaldırılmasına asla izin vermeyeceklerini söyleyen
Türker, “Türkiye’ye de diyor ki sizlerle de bir konfederasyon
kuracağız, yani gündeme geçtiğimiz günlerde getirilen ve halkın
yavaş yavaş bilinçaltına işletilmek istenen Türkiye Birleşik
Devletler olgusunu getiriyor. Türk milliyetçiliğini Başbakan
ayaklarımın altına alırım diye konuştu. Başbakan bu konuda çok
kabul edilemeyecek bir görüşle çıkınca, onu bu ülkede yaşayan bütün
bürokratlar izledi. Valiliklerin başındaki TC’ler kalktı, Türkiye
Cumhuriyeti kalktı, Ziraat Bankası’nın başındaki TC’yi kaldırma
çalışmaları başladı. Bu arada dediler ki ‘Etnik olmaz, bu isim
olmaz’ dediler ve milliyet tarifini yapmaya kalktılar ama dönüp
dönüp dolaşıp geldikleri yer, Türk milliyetçiliğinin tanımının
aynısını bu sefer Türkiye milliyetçiliği adına ya da vatandaşlık
adı altında tarif etmeye başladılar. Biz demokratik solcular şuna
inanıyoruz, Türkiye’yi asla böldürmeyeceğiz, asla Türkiye’nin vatan
bağlamındaki tanımladığımız bölünmez bütünlüğünü ve vatan kavramını
herkese bir kere bölünmeyecek, bölünemez tavrıyla duyurmaya
çalışacağız. Bu konudaki tavrımızı her yerde sergileyeceğiz. Ayrıca
TC’yi kimse kaldıramayacak, kaldırtmayacağız” dedi.
Valilerin Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün resimlerinden
rahatsızlık duyduklarını öne süren Türker, “Valilere üzüntümü dile
getirmek istiyorum, zaman zaman hükümet ya da devletin adına
görevde bulunan valiler, Atatürk’ün resimlerinden dile
getiriyorlar, her yerde Atatürk’ün resmi olur mu diye soruyorlar.
Bunlar ya yurt dışına hiç gitmemişler ya da yurt dışına gittikleri
zaman ülkelerindeki devlet kurucularının resimlerinin asılı
olduğunu görmemişler ama sanıyorum dünkü basın toplantısında herkes
görmüştür ki Kandil Dağı’nda bile PKK orada açıklama yaparken
arkalarına Abdullah Öcalan’ın posterini asıyorlar. Yani sen
Türkiye’de Atatürk’ü yok etmeye çalışacaksın ama terör örgütünün
liderinin posterini asmasına, kendini parlatmasına müsaade
edeceksin, bu bir çelişkidir, bu Türkiye’nin içinde bulunduğu
durumu apaçık bir şekilde ortaya koyuyor” şeklinde konuştu.
“AMERİKA’YA GİTME, GAZZE’YE BİRLİKTE GİDELİM”
Başbakan Erdoğan’ın Gazze ziyareti öncesi Amerika’ya gideceğini
söylediğini kaydeden Türker, Başbakan Erdoğan’a Amerika’ya gitmeden
önce kendisiyle birlikte Gazze’ye gitmesini teklif etti. Türker,
“Her zaman her yerde söylüyorum. Başbakan’a hodri meydan. Diyor ki
‘Ben Gazze’ye gideceğim’. Ne zaman gitmek istiyor, Amerika’ya gidip
geldikten sonra. Gazze’ye gitmek istiyorsa, Amerika’ya gitmeden
önce beraber gidelim. Eğer Amerika’dan gidip geldikten sonra
gidersen, gösterir ki Amerika’nın verdiği talimatları, verilecek
olan bilgileri alıp, onları yerleştirmeye çalışacaksın. Herkes
öylesine davranır ki sanki Başbakan doğruyu düşünüyor, Türkiye’de
dikensiz bir gül bahçesi istiyor, muhalefeti de sindirme yoluna
gidiyor” dedi.
"ARAŞTIRMA KOMİSYONUNU BİRLİKTE KURALIM"
Başbakan Erdoğan’ın muhalefeti sindirmek amacıyla MHP Lideri Devlet
Bahçeli’yi araştırma komisyonu kurmakla tehdit ettiğini söyleyen
Türker, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Başbakan MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’yi özellikle araştırma
komisyonu kurmakla tehdit etti. Bu tehdit ettiği dönemin Başbakanı
Bülent Ecevit’tir. Bizde DSP olarak diyoruz ki kendisine, Allah
sana doğruyu söyletti, gel bu araştırma komisyonunu derhal kur, ben
DSP Genel Başkanı olarak sürekli gelip o komisyonda oturacağım, hep
birlikte Bülent Ecevit’in hem dürüstlüğünü, hem yurtseverliğini
birlikte görme imkanına sahip olacağız. Çünkü onun orada şikayet
ettiği, orada dertlendiği hortumlanmış olan bankaların, hortumlama
ile ilgili olarak bankalar kimin zamanında, kimlerin talimatıyla
kuruldu, o bankalar kurulurken kararı veren Bakanlar Kurulu’ndaki
hangi bakanlar şu anda AKP’nin yönetim kadrolarında ortaya çıkacak.
Bu arada özellikle devlet bankalarına yüklenen görev zararının
hangi dönem hükümetler zamanında olduğu da ortaya çıkacaktır. Halk
Bankası’nı zora sokan ilk kredi 49. hükümet zamanında verilmiştir
ve o kredi tahsil edilmemiştir, Ecevit döneminde o bankaya el
konmuştur. İkinci önemli büyük kredi 50. hükümet zamanında, daha
sonra 52. hükümet zamanında verilmiş, ondan sonraki krediler 54.
hükümet yani Refah Yol döneminde, 55. hükümetten sonra verilmiş ve
geri dönmeyen hiçbir kredi yoktur. Şimdi bunu zaman zaman gündeme
getiriyorlar. Bizde diyoruz ki, siz bir sivil darbe ile geldiniz,
Amerika’nın Irak’ı işgali amacıyla Türkiye’deki hükümeti, Bülent
Ecevit’i, DSP ve MHP’yi düşürme politikası sonucu geldiniz,
darbeler incelenirken, darbeler komisyonu çalışırken bilinçli bir
şekilde 2001-2002’de yaşanan bu darbe gündeme getirilmedi ama gelin
bu araştırma komisyonunu kuralım.”