Gaflet öyle bir şey ki bazen bir kişi, bazen bir şehir, bazen de
bir ülke gaflete kapılabiliyor.
Çok değil birkaç yıl önce Ramazan gelince nefis ve şeytanın da
katkılarıyla nerdeyse oruç tutmamak, açıktan su içmek, yemek yemek
sigara dumanını üfürmek bu nazik şehirde moda haline gelmişti,
sanki Kürt olmanın birinci şartı oruç tutmamakmış gibi çarpık bir
düşünce sanal olarak oluşmuştu.
Sanal diyorum çünkü bu halkın özü ile bağdaşmayan bir durumdu,
belliydi ki bir gaflet haliydi, defacto bir durumdur,
sürdürülebilir bir hal değildi, öyle de oldu, elhamdülillah.
Bu gün sağıma soluma bakıyorum lokantaların çoğu Ramazan
münasebetiyle kapalı, akşamüzeri sofralara tat katan çiğ köfte
yoğurarak rızıklarını beklerken, bizim mahallenin tüm kahveleri
öğle sonrası açılıyor çay ikramı da yok, müşteriler orucun verdiği
maneviyatla sohbet ederek akşam ezanını bekliyorlar, yani
Diyarbakır Diyarbekir’e dönüşüyor elhamdülillah.
Siyasi partiler Ramazan’ın bereketinden faydalanma konusunda
aralarında yarışırcasına bir anlamda günah çıkarırcasına halkın
gönlünü almaya, bir nevi eski hatalarından vazgeçerek hatalarını
telafi etme yolunu deniyorlar.
*Bir yandan kentin birçok yerinde belediyelerimizin iftar
çadırları dikkatimizi çekerken,
*CHP’nin Batıkent meydanında bini aşkın vatandaşa ikramda
bulunan iftar çadırı,
*HDP’nin “Remezana Şerif Piroz be” (Şanı yüce
Ramazanın mübarek olsun) yazılı kentin bir çok yerine astıkları
pankartları, hepsi de Ramazan ayının maneviyatının gücünü
gösteriyor kanaatimce.
Allah var geçen sene İnsan Hakları Cemiyeti (İHC) adına HDP il
başkanlığını ziyaret etmiştik, içerinin havasının temizliği sigara
içilmediğinin işaretiyken biri “Kusura bakmayın Ramazan
münasebetiyle bir ikramda bulunamadık başka zaman
bekleriz” demesi bizi ziyadesiyle memnun etmişti.
AK Parti, Saadet Partisi ve Hüda-Par’ın çalışmalarını ele
alırsak bir yazı dizisi çıkar, dolayısıyla yazıyı fazla dağıtmak
istemiyorum.
Bu toplumun manevi dinamiklerinden olan ve Kur’an ayı olarak
bilinen Ramazan inşallah her kesimden insanımız arasında bir ülfet
peyda edecek ve selam ve dua ile aramızda barışık bir tarzda yaşama
imkanını buluruz diye düşünüyorum.
İlginç bir pankart daha dikkatimizi celbediyor ki o da kimi
bilbordlarda “Ramazan Şanlıurfa’da tutulur”
ifadesidir. Diyarbekir’liler bunu kıskanarak “Bu da laf mı?
Bizim şehrimize ne olmuş?” Diye eleştirenler var, işte
hayırda yarışmak, kıskanmak bu olsa gerek.
Başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem azabından kurtuluş
olan bu mübarek ayın yüzü suyu hürmetine inşallah şehrimizde
ülkemizde toplumsal bir huzur tesis edilir ve insanımız huzur ve
mutluluk içinde, güven için de yatırım, üretim ve istihdamla artık
meşgul olur diye dua ediyorum, etmeliyiz.
Ülkemizde, bölgemizde, şehrimizde ancak manevi değerlerimizi
yaşatırsak huzur içinde yaşayabilir diye düşünüyorum.
Ovada barış deyip, dağda savaşmayı yaşatan düşüncelerle, selam
ve duayı unutan bir zihniyetle hayatın dengesini kurmanın hayal
olduğu deneyimini çok pahallı olarak tecrübe ettik.
Yanlış yoldan doğru hedefe varılamayacağını bu aşamada da hala
anlamayanlara üzülmemek elde değildir.
Bu toplumun ruhuna selam verenlere, selam olsun diyor ve
herkesin Ramazan’ı tekrar tebrik ediyorum.
İyi ki Müslümanız, iyi ki oruç aracılığıyla nefsimizi tedip etme
gibi bir imkanımız var, o kendini beğenen nefis Allah’ın izni
olmadan bir bardak suyu bile içemeyeceğini yaşayarak zayıflığını
fark ediyor.
Hayırlı Ramazanlar diliyorum.