Dilmenin gözüyle 3 büyük takım
Abone olUsta yorumcu Rıdvan Dilmen, üç büyük kulübü mercek altına aldı, takımların avantaj ve dezavantajlarını sıraladı.
Dilmen Milliyet Gazetesi'nde yer alan "Ruhunu asla
kaybetmeyeceksin" başlıklı yazısında son dönemlerde
inanılmaz bir yükseliş gösteren Beşiktaş ve aynı derecede düşüş
gösteren Fenerbahçe ve Galatasaray'ın durumunu analiz etti.
Fenerbahçe'yi, "Futbol acımasız bir oyun. Dün yok, bugün ve
sonrası var. Fenerbahçe yönetiminin bu kadar özverisi suistimale
uğramamalı. Yoksa maçlar kazanılır, kaybedilir. Şampiyonluk
kazanılır, kaybedilir. Ama ruhunu kaybetmeyeceksin. Samandıra’daki
sorun bu.." diye anlatan Dilmen, sarı lacivertli
takımdaki düşüşün nedenleri köşesinde şu çarpıcı analizle
anlattı:
"3-1’lik Galatasaray maçının tarihi çok önemli. Beni geçen
yıla döndürdü. Geçen yılki derbiyi hatırlayın; iki takımın da az da
olsa şansı vardı. Öyle bir maç oynandı ki, hem sahadan beraberlikle
ayrıldılar, hem de son dakikada yaşanan kavga yüzünden birçok kayıp
yaşadılar. Bu yıl da doludizgin giderken Kadıköy’de yine harp
çıktı. İki takımdan da çok şey götürdü. Yokuş aşağı gitmeye
başladılar. Bir tanesi fazla moralden rahatladı, diğeri yenilgiyle
demoralize oldu. Hâlâ da toparlanamadılar. "
Daum'a göndermelerde bulunan Dilmen eleştirilerini şöyle
sıraladı:
"Fenerbahçe - Galatasaray maçları tarih boyunca hep
önemliydi, önemli de kalacak. Federasyon karar alsın 34 kez karşı
karşıya gelsinler. Çünkü bu maçlardaki konsantrasyonu, mücadeleyi
diğer maçlara yansıtamıyorlar.
Daum, Kasımpaşa maçından sonra öyle bir demeç verdi ki, beni hayal
kırıklığına uğrattı. Krizleri liderler çözerler ancak Daum krizi
daha da büyütüyor.
Diyor ki, “Oyuncular istedi, onun için 4-3-1-2 oynadık.” Ne kadar
önemli teknik direktörünüz olursanız olsun farketmez. Evet, zaman
zaman oyuncularınızla ve lider oyuncularla bazı şeyleri
paylaşırsınız. Stillerini de sorarsınız. Uygulama yine sizin
elinizdedir. Ama bu konuşmalar dört duvar arasında kalır. Kazanınca
bana, kaybedince oyunculara. Bundan sonra işler düzelir mi
bilmiyorum, açıkcası da kuşkularım var. Anlamsız bir
vurdumduymazlık sinmiş durumda Samandıra’ya. Sadece bu seneye
endeksli değil. 3-5 yıldır var bu. Aziz Yıldırım ve yönetiminin
inanılmaz arzusu, takıma yansımış değil. "
Dilmen Galatasaray ve Beşiktaş'ı da içeren yazısına şöyle devam
etti:
"Tabii ki, yönetimin ve başkanın hatası var. Bir kere yaptırım
uygulamıyorlar. Bilica maçtan önce rakibe yumruk atıyor, ceza
alıyor. Lugano kavga ediyor... Seyirci yüzünden saha
kapanıyor...
Kazım pozisyon bitmiş hakeme küfür ediyor. Hoca taktiği oyuncuların
isteğine göre belirliyor. Ben başkana, yönetimine ve Aykut
Kocaman’a çok inanan bir insanım. Ama devreye girme zamanı geldi,
hatta geçiyor. Futbol acımasız bir oyun. Dün yok, bugün ve sonrası
var. Bu kadar özveri suistimale uğramamalı. Yoksa maçlar kazanılır,
kaybedilir. Şampiyonluk kazanılır, kaybedilir. Ama ruhunu
kaybetmeyeceksin.
Bir şey daha var... Aylardır Carlos gidecek mi gitmeyecek mi
tartışması var. Ronaldo, Brezilya’dan “parasını ben öderim” diyor.
Güiza hakkında her gün bir iddia. Burası Fenerbahçe. Oyuncunun
kariyerine saygı duyarım ama Fenerbahçe’yi dünyaya böyle malzeme
etmelerine karşıyım.
Gülü seven dikenine katlanır
Fenerbahçe’deki benzer durum Galatasaray’da da yaşanıyor. Samandıra
ile ilgili tespitlerin hepsi Florya için de geçerli. Hedefi büyük
kulüpler ciddi yönetilirler. Mesela bir stat yapımı var. Bir türlü
olmuyor. Basketbol takımında başkasının formasıyla bir başkası
oynuyor. Futbol takımı inanılmaz iniş çıkışlar yaşıyor. Sık
antrenör değişiyor. Tıpkı Fenerbahçe’deki gibi oyuncular gereksiz
kartlar görüp oynamıyor. Bir yenilgi ile darmadağın oluyor.
İnanılır gibi değil.
Galatasaray takımını teknik olarak yazacak olursak, Rijkaard bir
anda 4-2-3-1’den 4-3-3’e döndü. Ortaya şu tablo çıktı. Az üreten,
az pozisyon veren takım. Teknik adamın görevi elindeki mevcut
kadroya göre sistem oluşturmaktır. Tabii ki bir sisteme bağlı
kalınmaz. Maç maç değişebilir, hatta oyun içinde de değişiklik
yapabilirsiniz.
Hızlı çıktı, hızlı düştü
Şu gerçek ki emniyetli oynamak bu kadroya uymuyor. 4-2-3-1 doğru
uygulandığında, savunmayı da iyi yaparsın. Ama öndeki dört oyuncu
hiç defans yapmadığı için sıkıntı doğuyor. Gülü seven dikenine
katlanır misali çoğu maçta artısı olan hücum futbolunda yani
4-2-3-1’de fayda var. Tabii ki Avrupa’da ve ciddi deplasmanlarda
farkı oynayabilirler.
Galatasaray, Rijkaard ile birlikte yeni düzene yavaş yavaş adapte
olacak diye beklerken, aksine müthiş başladı. Merdivenleri hızla
tırmandı. Sonra hızla düştüler.
Kaleci Leo Franco konusunda bende hâlâ soru işaretleri var. 20
maçını izledim bende artı bir şey bırakmadı. Galatasaray düzelir
mi, kesin düzelir. Ancak ciddi olurlarsa...
Ciddiyet
Beşiktaş ilginç bir sezon geçiriyor. Aslında
rakiplerine göre avantajlı başlamışlardı. Aynı hoca, aynı takım ve
birçok takviye... Ama kötü başladılar, 12 puan geriye düştüler,
sonradan düzeldiler.
Mustafa Denizli’yi eleştirdiğimiz günler oldu. Örneğin CSKA maçı
öncesi maçı olmamasına rağmen bir tane suni çim çalışması
yapılmadı. Maçtan sonra direkt İstanbul’a gelip lig maçına
hazırlandılar. Bunlar tesadüf değildir. Wolfsburg maçına gittim.
Dönüşte Eskişehir deplasmanı vardı. Takım gece Almanya’da kaldı,
özel uçağa bindi, direkt Eskişehir’e gitti. Bu disiplin sonra da
devam etti. Sezon başındaki rehavet Beşiktaş’ı uçuruma götürüyordu.
Fatura da Yıldırım Demirören’e çıkmak üzereydi.
Bobo kazanç
Ne oldu? Beş tane oyuncu mu transfer edildi? Antrenör mü değişti?
Hayır ciddiyet geri geldi. Sezon başından beri zaten takım
savunmasını iyi yapıp hücumda zorlanıyorlardı. Bir iki taktik
değişiklikle bunu da çözdüler. Birkaç maçtır top rakibe geçtiğinde
takım halinde savunma yaparak mesela... Hücumda da bir gelişme
kaydedildi. Henüz istenilenin altında olmasına rağmen... Denizli
sonunda Bobo’da ısrar etmeye başladı. Bobo gerçek forvet olduğundan
topu ileride daha fazla tutuyorlar. Kısacası ciddiyet direkt olarak
sahaya da yansıyor.