Karakterimizi başkalarının belirlediği bir dünyada,
kendimiz olamayacağımıza göre elbette ki onu belirleyen insanlar
olmadan da yapamayız.
İnsan olmanın ve İslam olmanın bedelsiz olmayacağını
idrak etmeliyiz artık!
Daha öncede söylemiştim; 15 sene geriye gidelim, meydanlardaki
ahlaksızlık bu kadar diz boyu değildi.
Meydanlar, kafeler, eğlence yerleri Müslüman’ca
yaşamayanlarındı. Birileri bunu fark etti.
Sonra İngiliz Lordunun dediğini yapmaya karar verdiler.
“Türklerin ellerinden Kur'an-ı Kerim'i alın kadınlarını da
süsleyin ve boyayın, bakın nasıl çözülüyorlar ve bizim istediğimiz
hamur şekline dönüyorlar…”
Önce biz Müslümanların cebine para koydular. Meydanlara,
cebimizdeki paranın vermiş olduğu özgüven ile çıkmaya başladık.
Sonra güzel ülkeme dünyaca ünlü kafe markalarını getirip “sözde
yatırım”la cadde başlarına ve en güzel yerlere açtılar.
Önce sadece mağaza görünümünde olan bu kafeler sonrasında
sokaklara taşmaya başladı, yeni akım bistro algısı ile.
Sebebi yoldan geçenler görsünler ve imrensinler- imrendirsinler
diye.
Artık genç Müslüman yeni bir kültüre kapı açtı. Gençlerimiz
kafeleri doldurmaya başladı.
Özellikle büyükşehirlerde Müslümanların yaşantıları da
gençliği de farklı bir kültür ekolünün içerisinde
boğulmakta.
Boğulmakta lakin “heyhat ki ne heyhat” rol model büyüklerimiz
hiç hayıflanmamakta.
Büyükşehirler ciddi manada yozlaşma içerisinde. Ve maalesef
bizler seyirciyiz.
Her bir ilçede Belediye kültür etkinlikleri dahlinde bir sürü
paneller veriliyor ama katılımcıların kahir ekseriyeti orta yaş
üzeri.
Neredeyse genç nesil hiç yok denecek kadar azınlıkta.
Oysa bu panellerin muhatapları sıkıntılı ve buhranlı zamanları
yaşamışlar değil yeni nesil gençlik olmalıdır.
Belediyelerimiz afiş, resim ve reklam haricinde bir eylem
yapmıyor nedense.
Oysa belirli bir zaman öncesinden en azından gençliğin üzerine
cezp edici çalışmalar yapılarak katılımcı hedefinin gençler olması
için gayret gösterilmiş olsa hedef oturmuş olacak.
Büyükşehir gençliği hayatlarını biraz daha hızlı
tüketiyorlar.
Daha önce yazdığım, birçok yerde de dile getirdiğim bir hocamın
sözünü yeniden buraya almak mecbur bırakıyor beni;
“Batı meyhanelerde vakit geçirdiği zaman İslam
alemindeki gençler kütüphanelerde sayfalarla haşır neşirdi. Şimdi
Müslüman gençler kahvehaneler ve lüks kafelerde ama batı laboratuar
ve kütüphanelerde.! “
Büyükşehirlerde ki her bir kafe nerdeyse gecenin ilerleyen
saatlerine kadar kızlı erkekli gruplarla dolu.
Kendi adıma da Müslüman gençlik adına da üzülmemek elde
değil.
Nasihati sevmeyen ve nasihatten kaçan bir toplum haline geldik.
Nasihat hatalarımızın devam etmemesi için uyarılardır.
Hataları kabullenemeyen toplum olarak nasihatten ve
hayretten uzak yaşantı içindeyiz.
Ama başarı istiyoruz, mutluluk istiyoruz, huzur istiyoruz!
Manevi rehberlik yoksunluğu yaşayarak ve talip olduğumuza talebe
olmaksızın açlık doyurulmaz.
Âdem dünyaya sıkıntılı, bezgin, moralsiz ve cezaya
muhatap olarak gelmiştir.
Nasihate kulak vermediği için. Talibi olmuştur cennetin ve
talebesi olmuştur kirli dünyanın.
“Allah'ın kadrini gereği gibi
bilemediler.” Zümer/67
“( Ey Muhammed!) Kullarıma benim çok
bağışlayan çok merhamet eden olduğumu, azabımın da elem dolu azap
olduğunu bildir.” Hicr/49-50
1920’lerden beri muhatap kalınan sıkıntılar, duçar olunan
tecritlerin şiddeti, kenetlenme ile birlikte verilen sıkı sıkıya
mücadelelerin yanına dahi yaklaşamayacak ya da zaten yaklaşmayacak
bir Müslüman gençlik yetişiyor!
Panellerimiz gençliğe yönelik olabilmesi için genç çağrışımlar
yapılmalı.
Genç dilini iyice kavramalı ve en azından emr-i maruf ve nehy-i
anil münker dilimiz gençleşmeli.
Dilimizi ve geçmişin yaşanılan sıkıntılı zamanının dilini
gençleştiremez isek gençler köşe başlarındaki kafelerde zihinlerini
ve dillerini telef edecekler.