Yarım asır önce kurulan Dicle Üniversitesi bir türlü kabuğunu
kıramadı, üniversite adı verilen üniversitelerin o özgür vasfına
kavuşamadı.
Bir zamanlar ibadetten bağımsız, seküler yaşam tarzını tercih
eden, eski devletin istediği insan profilini rahat yaşarken, elit
kesimin çocuklarının anca gide bileceği durumdayken üniversitemiz
özgür bir ortamdı ondan da bize kala kala kültürüne, örf,
adet ve inancına aykırı hareket edip, günümüz sorunlarına alt yapı
hazırlayan kimseler kaldı.
İslam toplumunda bu fikir tutmayınca bu defa zor kullanmaya
başladılar, bazı bölümlerinde faşist, bazı bölümlerinde komünist
kimselerin militarist bir hava estirerek hüküm sürdürdüğü birer
yuva haline geldi.
Daha düne kadar PKK taraftarlarının hava cıva attığı Dicle
üniversitesi bu süreçte devlete karşı yanlış yapınca devletin demir
pençesiyle karşılaştı ve bir adım geriye attı, şimdi de başka başka
herifler bellerindeki silahı arada bir gösteriyorlar.
Baksanıza 2 Mart günü İstanbul vekili Metin Külünk’ün
konferansında neler yaşanmış? Haksızlıklara karşı tahammül etmeyip
mücadeleci yönüyle tanınan Doç.Dr.Ahmet İnan katkı-soru tarzı
temalı bir konuşması oluyor ama buna karşı gösterilen tepki tam bir
fiyasko.
Ahmet beyin katkısı kısaca şöyle; Efendim bir ara bazı illerimiz
negatif bir ayırımcılıkla süper vali diye bir valinin yönetimine
bağlanmıştı, acaba bu defa da benzer illeri aynı şekilde bir
yönetim merkezine bağlayıp buna Kürdistan eyaleti diyip bu defa
pozitif bir ayrımcılığa tabi tutamaz miyiz?
Bu soru karşısında Metin Bey vatanın bölünmezliğinden
bahsederken, birileri terbiyesizlik yapma, bu ne şerefsizlik
deyip üniversite ortamında bir hocaya söylenmeyecek ifadeler
kullanabiliyor maalesef.
Halla hala Demokratik bir ülkede böyle bir fikri paylaşmaktan
daha normal ne olabilir demeden edemiyorum. Bu şekilde dengesiz
hareket edip Dicle Üniversitesine leke süren kimseler konumları ne
olursa olsun uyarılmasından yanayım.
Ben buna benzer bir fikri Cumhurbaşkanımızın himayesinde çalışan
TASAM’ın düzenlediği Ortadoğu Kongresinde dile getirdim, tenkitten
öte takdir topladım üstelik Mustafa Kemal Üniversitesinin ev
sahipliğinde toplantı gerçekleşmişti. Hatay’da yaşanabilen
özgürlüğü neden birileri Diyarbakır’a fazla buluyor?
Birileri bu yanlışlarıyla Rektörümüz Prof.Dr.Talip Gül
hocamıza ayak bağı oluyorlar.Bu kimseler polis olabilir, akademik
personel olabilir, dışarıdan konferansa katılan bir kimse
olabilir.
Bunları uyarmak, cezalandırmak üniversitenin disiplin
ölçülerinin gereği olsa gerek. Sakın ola bu kibar konuşmasından
dolayı Ahmet hocaya bir sıkıntı verilmeye!
Ayrıca Metin Külünk Beye de söyleyecek iki çift lafım var. 2007
yılında 7 oturum, 21 saat, iki gün boyunca Diyarbakır’da iki günlük
uluslar arası bir Kürt konferansı gerçekleşti. Konferans
Diyarbakır’da ama ev sahibi Alman konsolosluğuydu.
Ennetice denildi ki nüfusları 25-30 milyon olan Kürtlerin
devleti yok, bu Kürtler arasında Psikolojik bir sıkıntı
oluşturuyor. Dolayısıyla Irak Kürdistan’ının devletleşmesi lazım,
Suriye ve İran federatif yapıya kavuşmalı. Ama Türkiye Kürtleri
başta İstanbul olmak üzere Anadolu’ya dağıldıkları için bölgesel
idari yapı onları kurtarmaz, ancak Anayasal düzeyde hak ve
özgürlüklerini vereceksiniz ta ki ülkenin her yerinde kendini
birinci sınıf vatandaş hissetsinler.
Metin Bey! eğer sen bu nazik teklife inanıyorsan ehlen ve
sehlen, yok eğer sıra Kürt ve Kürdistan’a gelin gelince hemen
bölücülük aklına geliyorsa ve konuyu başka tarafa çekecekseniz
lütfen zahmet edip buralara gelmeyin olur mu?
Hani bir laf var: Gölge etme başka ihsan istemez.
Benden söylemesi.