Devlet, insanın güven ve huzuru için, mutluluğu için
oluşturulmuş kurumlar bütünüdür.
Malumunuz ilk toplumsal sözleşme insanlık tarihinde
“Medine vesikası” olarak karşımıza çıkmaktadır. O
yazılı sözleşmenin mimarı Allah’ın Peygamberidir. O tur
sözleşmelere bağlı kalmak, zumlu önler, insana güven kazandırır,
anarşiyi önler.
Günümüz sözleşmeleri devletler düzeyinde; anayasalar, yasalar ve
yönetmeliklerdir. Bunlara saygı duymak soyut, göreceli ölçülüp
biçilen olmadığı için pek bir anlam ifade etmiyor, ancak bu
yasalara uymak vatandaş olarak vazifemizdir.
Eğer bu sözleşmelerde insan hayatına sıkıntı veren bir madde
varsa onu değiştirmenin yolu da meclisten geçer. Bu maddeler beşer
ürünü olduğu için bunlara kutsiyet atfetmek doğru değildir.
Mesela 1921 Anayasası Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran o dolu dolu,
dobra dobra, kimselerin düşünceleriyle şekillendirilmiş bir
yasaydı. Ama 1924 Anayasası halkın değerlerinden ari durumuna
getirildi ve o gün bu gündür toplumsal huzuru bir türlü
yakalayamadık. Cumhuriyet dediler ama cumhuru geride tuttular.
Zaman zaman bazı cesur liderlerimizi defakto bir eda ile o
teamülleri bir kenarda bıraktıkları için halk nispeten nefes aldı,
ama onların başına da türlü türlü belalar geldi, getirildi. Adnan
Menderes, Turgut Özal, Necmettin Erbakan bunlardan bazılarıdır.
Şu anda Recep Tayyip Erdoğan’la nasıldan dört koldan saldırmak
için içerideki ve dışarıdaki düşmanların kol kola verdiklerini
bizzat şahit oluyoruz.
Geçende bir yazımda “Bu kadar sorun üreten devletin
nesine saydı duyayım” diye bir ifade kullandım, bazıları
“mal bulmuş mağribi gibi” günlerdir yorumlarıyla
gündemde tutuyorlar.
Eğer siz bu devleti seviyorsanız, yasal ve anayasal düzeyde ona
değer katacak nitelik kazandırın. Atamız ne demiş “insanı
yaşat ki devlet yaşasın” eğer bir devlet, yasaları ve
uygulamalarıyla insan hayatına katkı vermiyorsa kalkıp oturup
devlete saygı duymak lazım deyip ne anlama geldiğini bilmediğimiz
ifadeler kullanmanın bir faydası olacağı kanaatinde değilim.
Devletin için doldurmak, yasalarını düzeltmek, anayasasını
değiştirmek geliştirmek vazifemizdir. “Yukarıdakiler daha
iyi düşünür” demekle olmuyor benim acizane fikrim
budur.
Doğruya doğru, yanlışa yanlış dediğim için, kimi okuyucum beni
eleştiriyor “sen kimsin, neyin nesisin” diye
yazıyorlar.
Ya kardeşim ben mümin bir vatandaşım, hak ve adaletin tarafıyım,
her geçen gün manevi terbiyenim olgunlaşması için iyi şeyler
yapmayı hedefine koymuş nitelikli bir insanım, siz benden ne
istiyorsunuz?
Ucuz ucuz eleştiriler yaparak, yok devlet düşmanı, yok okulun
yanında bile geçmemeniz lazım, vay efendim şu yanlısı bu yanlısı
ayıp değil mi? Arkadaş yazıyı eleştirirsiniz alırsınız bir
paragrafını burada şunu söylemişsiniz şöyle değil böyledir dersiniz
ben de teşekkür etmiş olurum biter gider.
Gelin dedikoduyu bırakalım.
*Bakın İsrail’in nüfus başına ürettiği bilimsel makale
Türkiye’nin 24 katı, Yunanistan’in yayınladığı makale sayısı 8
katımız, İran’ın dahi 3 katımızdır. Siz hala gelmişsiniz beni soyut
kavramlarla eleştiriyorsunuz, bu olacak iş midir?
Bence hayal edin, tefekkür edin, problemlere çare bulun, problem
oluşturmayın.