Devlet 'düşman' aileler 'hain' BDP 'light'
Abone olPozantı Cezaevi'nde işkence gördüğü iddia edilen çocukların yakınlarıyla görüşen Kanat Akkaya, çarpıcı izlenimler aktardı.
Bugün “taş atan çocuklar”, 1990’larda sokağın
riskleriyle tanışan, kimi mendil satan, kimi uyuşturucu ve kapkaç
gibi suçlara itilen, sağlıksız bir politikleşme süreci yaşayan
kuşağın çocukları.
BDP’yi “reformist” ve “light”, kendilerine engel olmaya çalışan ailelerini “hain” olarak nitelendirebilen, polis üniforması ve zırhlı araçlarla özdeşleştirdikleri devleti “düşman” olarak gören, çocuk yüreklerindeki “kin” tarafından yönetilen, PKK’yı “tek irade” olarak yücelterek kabul eden bir kitle.
İşkence, tecavüz, taciz iddialarıyla gündeme gelen Pozantı Cezaevi katapıtılıyor. 4 personel açığa alındı. İşte herkesin konuştuğu bu olayla ilgili Hürriyet yazarı Kanat Atkaya, Adana ve Mersin’de STK’ların (İŞTAR, GÖÇ-DER, Mersin ve Adana İnsan Hakları Dernekleri yetkilileriyle, çocuklarla görüşenlerle ve çocukların yakınlarıyla konuştu. Hürriyet gazetesi "Pozantı çocukları" manşetiyle okurların karşısına çıktı. İşte Akkaya'nın haberiyle Pozantı çocukları:
KİM BU ÇOCUKLAR?
Mersin, 1990’lı yıllarda Güneydoğu’dan yoğun şekilde göç alan
kentlerden.Köylerinden, mezralarından vb (toplam 3485 yerleşim yeri
boşaltıldı) uzaklaştırılan aileler Mersin’de 22 mahalleye yayılacak
şekilde yerleşmiş.
Geleneksel aile yapısı ve yaşam tarzından kopuş, kente uyum
sağlayamamak ve elbette yoksulluk; şaşkın, umutsuz ve güvensiz bir
kitle yaratmış.
Bugün “taş atan çocuklar”, 1990’larda sokağın riskleriyle tanışan,
kimi mendil satan, kimi uyuşturucu ve kapkaç gibi suçlara itilen,
sağlıksız bir politikleşme süreci yaşayan kuşağın çocukları.
Bugün “otonom ve kaotik” bir yapılanma olarak varlığını sürdüren,
BDP’yi “reformist” ve “light”, kendilerine engel olmaya çalışan
ailelerini “hain” olarak nitelendirebilen, polis üniforması ve
zırhlı araçlarla özdeşleştirdikleri devleti “düşman” olarak gören,
çocuk yüreklerindeki “kin” tarafından yönetilen, PKK’yı “tek irade”
olarak yücelterek kabul eden bir kitle.
KAOTİK VE OTONOM
İŞTAR, Mersin’de TMK kapsamında gözaltı ve cezaevi deneyimi olan
çocuklarla ve aileleriyle ilgili çalışmalar sürdüren bir kurum.
2011’de çocuklarla grup çalışması yapan uzmanlardan Doktor Didem
Gediz Gelegen’le İŞTAR’daki ofisinde konuşuyoruz.
“Çocukların ne anlattığıyla ilgileniyor bugün herkes. Ama bunlar
geçen yıldan itibaren konuşulan, rapor halinde yetkililere sunulan
şeyler. İlgilenilmeyen tek şey şuydu; bu sirkülasyon sürekli olarak
devam ediyor. Bu çocuklar sürekli olarak gözaltına alınıyor,
cezaevine yollanıyor ve oradan da çok kötü deneyimlerle çıkıyorlar.
Paramparça bir çocukluk; çocukluk mu yetişkinlik mi belli değil”
diyerek başlıyor sözlerine Didem Gediz Gelegen ve devam ediyor:
“Kürt siyasetinin içindeler ama bir taraftan da kaotik ve otonom
bir halleri var. Basın açıklamaları veya yürüyüşler sırasında BDP
yöneticileri ortalığı sakinleştirmeye çalışırken bir çocuk taş
atıyor ve çatışma başlıyor. Yetişkinler aslında bu durumdan
rahatsızlar; söz de geçiremiyorlar.Burada göreve başlamadan önce
çocuk haklarıyla ilgili okuduğum yazılarda bahsedilen şuydu:
‘çocukların siyasete malzeme yapılmaması, istismar edilmemesi,
kullanılmaması...’ Oysa burada şunu gördüm, çocukları yönlendiren
kimse yok, zaten yönlendiremiyorlar ki mesele bu.
VAROLUŞ BİÇİMİ
Ailelerinin göç ettiği yerleri hiç görmemelerine rağmen miş’li
geçmiş zaman yerine di’li geçmiş zaman kullanıyorlar. Mesela ‘Asker
bizim köyümüzü yaktı, biz de göçtük’ diyorlar.
Göç sonrası yerleşilen gettoları kontrol amaçlı kurulan karakollar
çocuklar için bir aktivite haline gelmiş; karakolu taşlamak gibi.
Pis bir oyun haline dönüşmüş. İş 5 yaşında kız çocuğunun polise taş
atmasına, polisin de ‘sapanla’ bilye atarak karşılık verip kızın
gözünü yaralamasına kadar gitmiş durumda.”
Didem Gediz Gelegen’in Akdeniz Belediyesi Güneş Mahallesi
Tesisleri’nde 2011’de gerçekleştirdiği görüşmelerden elde ettiği
izlenimlere göz atmakta fayda var bu noktada:
“...Taş atmak çocuklar için bir varoluş biçimi, bir siyasi kimlik.
Bu kimlik aynı zamanda travmayla baş etme biçimi.
Çocuklarda çekingenlik, içe dönüklük, paranoid düşünceler,
öfke-nefret duyguları ve şiddet davranışları içeren; iki uca
savrulan (öfke-neşe, suskunluk-hızlı ve uzun konuşma) bir kişilik
örüntüsü yaygın.
Çocukların birincil ilgi alanı Kürt sorunu ve siyasetiydi. Polisler
için ‘düşman’, cezaevindeki arkadaşları için ‘esir’ kavramlarını
kullanıyorlar.
BDP’yi reformist buluyor ve çoğu kez eylemlerine engel olmaktan
başka bir işe yaramadığını düşünüyorlar.”
KIRILAMAYACAK KİN
Daha önce Güneydoğu’ya, Mersin’e, Adana’ya gitmişliğim var ancak
hiç bu kadar umutsuz dönmemiştim.
Hazırlanan raporlar, isabetli veya isabetsiz tespitler elbette
önemli.
Ancak içselleşen ve bugünden yarına hemen kırılamayacak sertlikte
bir kin hakim oluyor çocuklara.
Yeni karakollar kurmak, yeni cezaevleri açmak bizi nereye götürür
bilemiyorum. Ancak Şerafettin Elçi’nin “Kürt sorununu bizim kuşakla
çözemezseniz, gelecek kuşaklarla çözemezsiniz” tespitini bu ülkeyi
düşünen herkesin bir daha okumasında fayda var.
Nefretle ve şiddet ortamıyla harmanlanan, diyalog kapıları kapandı
kapanacak bir “kaotik otonom” kuşak...
Hepimize kolay gelsin.
YİYEBİLMEK İÇİN AĞLADIĞI YUMURTAYI PANZERE
ATIYOR
MERSİN’de konuştuğum ve “Somut bir öneriniz var mı?” diye sorduğum
herkesin ortak cevabı bir polis karakolunu merkeze koyuyor.
Şevket Sümer Mahallesi’nde, önünde zırhlı araçların bulunduğu,
pembe boyalı Siteler Karakolu, bir şekilde “nefret nesnesi” haline
gelmiş çocuklar için.
Orada görevli polisler açısından da yıpratıcı bir hayat aslında.
Neredeyse bütün işi çocuk kovalamak haline gelmiş durumda.
Bir kısırdöngü sürüp gidiyor.
Karakoldan zırhlı araç devriyeye çıkıyor, çocuklar “düşman”ı
simgeleyen aracı taşlıyor, polis gaz bombasıyla el yükseltiyor,
çatışma kızışıyor ve gözaltılar oluyor.Bu istisnai bir durum da
değil; neredeyse her gün tekrarlanıyor.
Anlatılan bir yumurta anektodunu paylaşayım.
Evdeki yemeği beğenmeyen bir çocuk 1 saat ağladıktan sonra
ailesinden 1 yumurta parası kopartmayı başarıyor.
Çocuk bakkala giderken mahalle karışıyor yine. Aile merakla
endişeyle pencereye koştuğunda çocuğun yumurtayı panzere
fırlattığını görüyor.
“O kadar ağladı, açtı, o yumurtayı atıyor çocuk. Bir düşünmek
gerekmez mi bu nefretin kaynağını?...”
Henüz konuşmaya başlayan 2 yaşındaki çocuğun sokaktaki çatışmayı
izlerken 9-10 yaşındaki abilerinin/ablalarının attıkları taşın
panzere gelmediğini görünce “Tutturamadı!” diye bağırdığını
söylüyorlar.
Varın siz hesaplayın ortamı ve ruh halini ve atmosferi.
Karakolla aynı sırada yer alan BDP İlçe Merkezi’nde görüştüğüm
anneler, babalar ve büyükanneler çaresiz tondan konuşuyor.
Karakol merkezli uygulamaların çocukları tahrik ettiğini, Ramazan
ayında bile mahallenin gaz bombalarına boğulduğunu, keyfi ve kasti
gözaltılar yapıldığını söylüyorlar.
ÇOCUKLARINA SÖZ GEÇİREMİYORLAR
“Neredeyse gözaltına alınmayan çocuk kalmadı” diyorlar, gözaltına
alınırken uygulanan şiddetten şikayet ediyorlar.
Çocuklarına, torunlarına artık hiçbir şekilde söz geçiremediklerini
söylüyorlar.
Torununa “Niye taş atıyorsun, atma” dediğinde “hain” muamelesi
gördüğünü “İçimde kin var, taşı atınca yüreğim soğuyor” cevabı
aldığını söylüyor bir tanesi.
“Somut öneri?..” diye sorduğumda aynı cevabı alıyorum “3 yıldır
taşınması için konuşuluyor bu karakolun. Ama dinleyen yok. Bu
karakol az öteye taşınsa problem kalmayacak. Bu mahallede Kürt’ü de
var, Türk’ü de, Arap’ı da. MHP’li komşular bile var. Birbirimize
bir zararımız yok...”
Bali ve esrar gibi uyuşturucu kullanımı aileleri rahatsız ediyor.
Yaşlılar bizzat mimli uyuşturucu satıcılarını kovalıyor.
POLİSLERİN FUTBOL MAÇLARI GÖSTERMELİK Mİ?
Bir iddiaya göre karakola bir uyuşturucu satıcısı ihbar
ettiklerinde “Terörist olacağına uyuşturucu kullansın” cevabı
almışlar.
Hiçbir şekilde siyasete, eyleme bulaşmamış iki çocuk sahibi 30
yaşındaki oğlunun keyfi olarak gözaltına alındığını, 5 aydır
gerekçe gösterilmeden içeride tutulduğunu, işlettiği tekstil
atölyesini kaybettiğini söyleyen kadın, dokunsanız ağlayacak...
Ara sıra Siteler Karakolu’nda “basına yönelik” yapılan çocuklara
şeker, top, balon dağıtma veya dostluk amaçlı futbol turnuvalarını
“göstermelik ve faydasız” buluyorlar.
“O nokta çoktan geçildi” deniyor.