Devlet Bahçeli'den olay Dersim ve Seyit Rıza açıklaması
Abone olMHP Lideri Devlet Bahçeli, partisinin TBMM'deki grup toplantısında konuşuyor. MHP Grup Toplantısı'nda konuşan Bahçeli'nin açıklamaları...
MHP Lideri Devlet Bahçeli, partisinin TBMM'deki grup
toplantısında yaptığı konuşamısnda Dersim'le ilgili çok konuşulacak
bir açıklama yaptı. Devlet Bahçeli, "Bugünün PKK'sı neyse Dersim
isyancıları da odur. İmralı canisi neyse terörist Rıza da odur.
Millet bize yetki versin yine yaparız, hepsini temizleriz"
dedi.
Bahçeli'nin konuşmasından satır başları şöyle:
ÖCALAN NEYSE SEYİT RIZA DA
O
Bahçeli, "Bugünün PKK'sı neyse, 1937-1938'de Dersim'de isyan
edenler aynısıdır. Bugünün teröristbaşı Öcalan'ı neyse, Dersim
ihanetinin baş aktörü terörist Rıza da kopyasıdır. Devlete ve
millete başkaldıran, kafa tutanların geçmişteki akıbetleri
bellidir. Bugün AKP'nin pazarlık yaptığı eşkıyayla Türk milleti
asırlarca mücadele etmiştir" diye konuştu.
Bahçeli, "En ufak bir ihmal can ve mal kayıplarına yol açmaktadır.
Tedbir-tevekkül arasındaki kopmaz bağın isabetli şekilde
yorumlanamaması ağır sonuçlara neden olabilmektedir. Soma'da 301
kardeşimizi kaybettiğimiz cinayet gibi kazadan aylar sonra, bu kez
de Ermenek'te yaşadığımız maden faciası aslında fazla söze gerek
bırakmamaktadır. Madenlere neşter vurulması devamlı ertelenmiş,
ilkel çalışma şartlarına ısrarla göz yumulmuştur. Ölümlü kazalara
adeta davetiye çıkarılmıştır" dedi.
İŞ GÜVENLİĞİ EYLEM PAKETİ YETERLİ VE
İKNA EDİCİ DEĞİLDİR
Bahçeli, "AKP Hükümeti, 12 yıllık süre zarfında, iş güvenliği ve
çalışma hayatıyla ilgili yasal ve idari düzenlemeler yapmıştır. Bu
çerçevede İş Kanunu da yenilenmiştir. Fakat yine de madenlerden
kötü haber gelmesine, umutların toprak altında kalmasına mani
olunamamıştır. AKP Hükümeti, uyarılara kulak tıkamış, sırf
yandaşları kollayabilmek, madenleri eşe dosta peşkeş çekebilmek
için yeni yeni kılıflar bulmuştur. Maden ruhsatlarının 2012
yılından itibaren Başbakanlık tarafından dağıtılması buna dair
verilebilecek en somut örnektir. Bize göre yasal düzenleme yapmak,
eylem planları hazırlamak önemlidir, ama önce bunları sahada tatbik
etmek ve her yönüyle uygulanmasını denetlemek daha önemlidir.
Başbakan Davutoğlu'nun geçen hafta açıkladığı 'İş Güvenliği Eylem
Paketi' kağıt üstünde iyi niyetli gibi görünse de yeterli ve ikna
edici değildir. Bu vesileyle Başbakan işçilerimizin ve işverenlerin
bir zihniyet dönüşümü sürecine girmeleri gerektiğini söylemiş, ne
var ki bunun nasıl olacağını dile getirememiştir" diye konuştu.
'KÜBA CAMİ YAPTIRMA DERNEĞİ'NE
BAĞIŞLAMALI
Amerika'yı kimin keşfettiği tartışmasına da değinen Devlet Bahçeli,
şöyle devam etti:
"ABD'nin keşfiyle ilgili kafa yorup internette dolaşan beşinci
sınıf kulaktan dolma bilgilere itibar edenler, zaman bolluğundan
canları sıkılıyorsa dizlerini kırıp işsizliğin, yoksulluğun millet
varlığında açtığı dipsiz kuyuları keşfe çıkmalıdır. Kolomb'un
keşfiyle ilgili polemik yapanlar, ekonomik teslimiyete, ekonomik
kaosa, ekonomik alaboraya eğilmelidir. Amerika kıtasını alan almış,
satan satmıştır; marifet fethin kim tarafından yapıldığını konuşmak
değil, fethedilene kimin köle gibi bağlandığını itiraf edebilmek,
bundan da utanç duymaktır.
Dahası saraya kurulan, hazineye çöreklenen zihniyet, Kristof
Kolomb'un hatıralarında Küba kıyılarında bir dağın tepesinde bir
caminin varlığından bahsettiğini söylemiştir. 17-25 Aralık akımının
lideri burada da durmamış, Kübalı kardeşleriyle konuşacaklarını, o
dağın tepesine bugün bir caminin yakışacağını açıklamıştır. Elbette
cami Müslümanların manevi görkem ve güzelliği olarak yeryüzünün her
tarafına yakışacaktır. Bundan gurur duyarız. Merakımız Erdoğan'ın,
hangi açık ve kabahatini kapatmak için böylesi muhterem bir
girişimi alet edeceğidir.
Şayet konu ibadet ise, aziz Peygamberimiz kuralı koymuş ve;
'yeryüzü bana mescit kılındı' buyurarak ibadetin mekanlar üstü
olduğuna işaret etmiştir. Yine de, Küba'ya tıpkı Çamlıca'dakine
benzer şekilde bir cami yapılmasını temenni ediyorum. Atatürk
büstüne kucak açan Küba'nın camiye itiraz etmeyeceğini samimiyetle
ümit ediyorum. Erdoğan hayır yapmak istiyorsa, sevap kazanmak
arayışında ise bankadaki milyar dolarlarından bir bölümünü
kurulacak 'Küba Cami Yaptırma Derneği'ne bağışlamalı, hiç olmazsa
dua almalıdır."
TÜRKİYE YANIYOR' DİYORUZ, ERDOĞAN
'CAMİ' DİYOR
Bahçeli, "Erdoğan her sıkıştığında cami, her zorlandığında
başörtüsü, her dara düştüğünde imam hatip istismarından medet
ummaktadır. Çünkü Erdoğan için din ve mukaddesatımız siyasi
hedefler için kullanılması mecburi vasıtalardır. Ne tuhaftır ki,
Biz 'Türkiye yanıyor' diyoruz, Erdoğan Küba'ya cami diyor. Biz
'işsizlik var, yoksulluk var, vatandaş aç ve açıkta' diyoruz;
Erdoğan 'başörtülü kardeşime saldırdılar' diyor. Biz 'kaçak ve
karanlık saray haramdır, israftır, kanunsuzluktur' diyoruz; Erdoğan
'az durun cami de yaptıracağız' diyor. Biz 'çiftçi ne olacak,
buğday, arpa, pancar ne zaman para yapacak' diye soruyoruz; Erdoğan
'İmam hatip okulları aslında bir düşüncenin isyanıdır, bir fikrin
adeta isyanıdır' diyor. Biz 'hırsız var, yolsuzluk diz boyu, rüşvet
sel gibi, hukuk ve adalet tepeleniyor' diyoruz; Erdoğan
'inanıyorsanız kazanacaksınız' diyor. Biz 'İranlı kara paracı
bakanları rüşvete bağlamış, boğazınıza kadar pisliğe battınız'
diyoruz; Erdoğan 'İranlı'ya laf yok, o hayırseverdir' diyor" diye
konuştu.
17-25 ARALIK ÜZERİNDEKİ AMBARGOYU
KALDIRIN
Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü; "Bakınız, İranlı karanlık simanın
özel kuryesi Meclis Soruşturma Komisyonu'nda sahibinin tüm kirli
çamaşırlarını dökmüş, üstelik AKP'yi de zımnen ele vermiştir. Bu
kurye, Ankara'ya pek çok kez para taşıdığını, bu paraları kime
verdiğini hatırlamadığını, ayrıca altın bile getirdiğini ifade
etmiştir. Diğer yandan İranlı Zarrap'ın, İsviçre'den yılda bir
milyon Avroluk saat aldığı da tescillenmiştir. Koluna 700 bin
liralık saati takacak kadar vicdanı kuruyan eski bakanla, İranlının
rüşvet ağına düşen diğer bakanlar bu gelişmeler karşısında ne
diyecektir? Erdoğan, 17-25 Aralık'ı darbe olarak göstermeyi,
Soruşturma Komisyonundaki ifadeleri tezvirat olarak yaftalamayı
göze alacak mıdır? Rüşvet ve yolsuzluk yandaş savcı ve hakimler
tarafından ört bas edilse de, Türk milleti bu rezaleti vicdanında
kapatacak mıdır.
17-25 Aralık üzerindeki ambargoyu kaldırın, kim neyle suçlanıyor ve
kokuşmuşluğun ucu nereye dayanıyorsa devreye girmesi için bağımsız
yargının önünü açın. Sayın Davutoğlu, Brisbane'de yolsuzlukla
ilgili sözlerinizden dolayı yüzünüze bakarak alaycı bir edayla
tebessüm eden devlet veya hükümet başkanlarına hiç mi tesadüf
etmediniz? Biz buradan gördük de siz mi görmediniz? Biz buradan
sizin halinize ülkemiz adına acıdık da, siz kendinizi ne hallere
düşürdüğünüzü hiç mi idrak edemediniz? Sayın Başbakan, hakikaten de
bir yolsuzluk stratejisi oluşturmak istiyorsan, önce işe kaynaktan,
yani 17-25 Erdoğan'dan başlamalısın ki, attığın taş ürküttün
kurbağaya değebilsin. Bilesin ki, Brisbane'den yolsuzluktan
sızlanıp, Ankara'da onaylamak ve bizzat tarafı olmak izah
edilemeyecek bir çapsızlık, ne vicdan ne de siyasi ahlak açısından
telafisi olmayacak bir küçülme halidir. Kendinizi, içinde
debelendiğiniz haram, hurafe ve hıyanet ticaretiyle
kandırabilirsiniz, etrafınızı menfaat vaatleriyle
uyuşturabilirsiniz. Bu sizin bileceğiniz bir şeydir. Ama Türk
milleti size artık kanmayacak, hele Milliyetçi Hareket Partisi asla
inanmayacaktır. Ve Başbakan'ın yolsuzluk stratejisi oluşturmakla
ilgili sözleri sanıyorum hava değişiminden kaynaklı bir bilinç
kaybından başka bir şey olmasa gerektir" dedi.
BEDELLİ ASKERLİK
KONUSU
"İlke olarak şunu önem ve özellikle vurgulamalıyım ki, askerliğin,
yani vatan savunmasının bir bedeli asla yoktur. Ancak askerlik
çağını geçmiş, bir sebeple askerlik görevini ifa edememiş yüz
binlerce vatandaşımızın çağrısına ilgisiz kalmak belirli kıstaslar
dahlinde çok makul da olmayacaktır" diyen Devlet Bahçeli şöyle
devam etti:
Bizim bedelli askerlik meselesiyle ilgili görüş ve
düşüncelerimiz dünden beri hiç değişmemiştir. Dünden bugüne
çizgimiz dümdüz, istikametimiz dosdoğrudur. Öncelikle parası olanın
bedelli askerlik imkânından yararlanacağı, olmayanın ise dışarıda
tutulacağı algısını kırmak ve adaletsizliğin önüne geçmek lazımdır.
Askerlik görevi, Anayasa ve yasalar gereğince, her Türk
vatandaşının eşitliğine dayanması gereken, milli ve manevi
yükümlülüğü olan faziletli bir vatan hizmetidir. Bu hizmetin
sulandırılması ve değersizleştirilmesi milli birlik ve
bütünlüğümüzde onmaz yaralar açacaktır. Belirli aralıklarla bedelli
konusunun seslendirilmesi, asker alma sistemindeki tıkanıklıkları
da göstermektedir.
Milli bekamızla ilgili iç-dış tehdit ve tahriklerin sistematik
olarak yoğunlaştığı bir dönemde bedelli askerliğin tartışılıyor
olması ilave mahsurlara da yol açabilecektir. Kaldı ki bunu gözden
uzak tutmayız. Parti olarak, TSK'nın olumlu görüşü alınmadan
bedelli askerlikte ısrar etmenin doğru olmayacağı kanaatindeyiz.
Bedelli askerlikle ilgili beklentileri de hesaba kattığımızda,
meselenin etraflıca değerlendirilmesini, kısa süre içinde uzlaşma
ve diyalogla çözüme kavuşturulup gündemden çıkarılmasını elzem
görüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi'nin, bedelli askerlik konusu
TBMM'ye gelmesi halinde mesafeli durmayacağını muhataplarına
bilhassa bildirmek istiyorum."
PKK BAYIRLARDA ÇİÇEK TOPLAYAN SEVGİ KELEBEĞİ Mİ?
"Esad teröristtir, Esad zalimdir, Esad katildir de; IŞİD-PYD-PKK kırlarda bayırlarda çiçek toplayan, karıncayı bile ezmekten sakınan sevgi kelebekleri midir?" diye soran Devlet Bahçeli, şöyle devam etti:
Bir ülkenin uluslararası toplumdaki yerini ve mevkiini belirleyen en önemli faktör, bağımsız karar verebilme ve hareket edebilme yeteneğidir.
Bu durum, sahip olunan güç ve imkânlarla yakından bağlantılıdır.
Bir devletin dış dünyayı yorumlama, algılama ve ilişkilerini belirleme şekli ise milli menfaatlerini sürdürme arzusu ile bunlara yönelik engel ve tehditlerin tespiti ile mümkün olmaktadır.
Kalıcı dostluklar esas olmakla birlikte, bunun ilelebet sürdürülebilir olması ihtimal dâhilinde sayılamayacaktır. Düşmanlıkların da ilanihaye devamı mümkün ve rasyonel değildir.
Dostluk ve düşmanlık gibi iki keskin uçtan diğerine geçiş süreçlerinde önce bağımsız karar verebilme ve sonra mütekabiliyet esas alınmalıdır.
Sürekli sizin adım attığınız, karşı tarafın hep yerinde durduğu bir ilişki şekli hem iyi niyetli bir yaklaşım değildir, hem de ancak mağlup bir ülkenin ezik halini yansıtacaktır.
Soğuk savaş şartlarında, ülkemiz takip edilen dış politikayla, dostu da düşmanı da kendi menfaatlerinden ziyade, bağlı olduğu pakt ve blokların dayatmaları ile belirlemek durumunda kalmıştır. Bugün 12 yıldır AKP iktidarı ile yaşadıklarımız geçmişte gördüğümüz dayatmalara bile gerek kalmaksızın, kanlı küresel projelerin öncü kuvveti haline gelen tam bir pısırıklık halini almıştır.
Bu yönüyle Türkiye’nin ne bölgesinde, ne de dünyanın her hangi bir yerindeki sorunlara milli menfaatlerimize uygun ve bağımsız karar verebilme hal ve takati kalmamıştır.
Meşruiyetini ve geleceğini küresel projelerin gönüllü taşeronluğuna bağlayan ve ayakta kalabilmesini ancak bu projelere sadakatte gören Hükümet, ülkemizi karanlık bir mecraya yöneltmiştir.
Türkiye yabancı ülkelerin hükümranlık senaryolarına figüranlık yapmakta, Başkent Ankara’dan dünyaya bakan ve kendi vizyonunu belirleyen bir güç olmaktan uzaklara savrulmaktadır.
Bugün Türk dış politikasına yön veren hâkim anlayış, milli duruş ve kaygılar değil, içine düştüğü küresel türbülansın çekim gücüdür.
AKP, bölgesel güç, yumuşak güç, sözü dinlenen ve itibarlı ülke gibi kendinden menkul tanımlarla avunurken, Türkiye bütün geleceğini, dünyaya yön veren vahşi ve sömürgeci projelere eklemlemiştir.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan küresel hegemonyanın emellerine alkış tutarak, çevresinde pervane gibi dönerek siyasi varlıklarını sürdürmeye çırpınmaktadır.
Kendi kararını kendisi veren, kararlarını iç dinamikleri ile paylaşan ve destek alan bir devletin bugün, yarın ve gelecekte yapacakları bellidir ve bu kararları kalıcı, köklü ve tesirlidir.
Elbette ki dünya bizden ibaret, değişimin kontrolü de bizim elimizde değildir.
Ancak bu da stratejik vizyonun parametreleri arasında yer almalı, verilen kararlar bu değişkenleri de kapsamalıdır.
AKP Hükümet’i dış politikasını milli gerçeklerden soyutlamış, milli hedeflerden arındırmış, tamamen yabancı tasavvur ve tekliflerin güdümüne sokmuştur.
Başbakan Davutoğlu G-20 toplantısı için gittiği Avustralya’nın Brisbane kentinde ne söylerse söylesin, neyle avunursa avunsun gerçekleri öteleyemeyecektir.
Başbakan Türkiye’nin ayağına takılan prangaları kırdığını söylemiştir.
Ama kırılanın tarihi ve kültürel haklarımız olduğunu itiraf edememiştir.
Başbakan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önünde kimse duramayacaktır demiş, ancak neredeyse cümle alemin önümüzü kestiğini bir türlü anlayamamıştır.
Türkiye, kimsenin önünde duramayacağı bir ülke ise Davutoğlu, Obama’nın iki dudağından çıkacak sözlere niçin bu kadar merak salmıştır?
Esad’a karşı ABD’yi ikna etmek için geceyi gündüze katan, Ankara tehdit altındayken Halep’in derdine yanan bir Başbakan ve Hükümeti bize göre Türkiye’nin çıkarlarını ikinci plana atmış demektir.
IŞİD, yanı başımızda infaz törenleri düzenlemekte, kafaları bedenlerinden ayırmaktadır.
Eşi benzeri görülmemiş bir vahşet manzarası insanlığın gözü önünde cereyan etmektedir.
Komşu coğrafyalarda toplu cinayetler işlenmektedir.
Etrafımızda teröristler kol gezmektedir.
PKK ve Peşmergenin Cumhuriyet’in 91. Yıldönümünde vatan topraklarımızdan kortej ve kafileler halinde geçmesi bile Başbakan’da derlenmeye ve toparlanmaya neden olmamıştır.
Davutoğlu, aynen Erdoğan gibi, Esad ile yatmakta, Esad ile kalkmaktadır.
ABD’nin Suriye politikasında bir değişiklik olmamasına rağmen, Başbakan “tezimize yaklaştılar, bizi anladılar, aramızda görüş ayrılığı yok” gibi ucuz ve temelsiz sözlerle bile bile lades demektedir.
G-20 gibi katı kuralları olmayan, dünya ekonomisini yönlendiren, daha çok istişari olan bir platformda Türkiye’nin milli hassasiyetleri dile getirilmemiş, hak ve beklentileri savunulmamıştır.
Davutoğlu Brisbane’e Türkiye’yi temsil etmek için mi, yoksa ABD’nin Suriye’yi vurması konusunda yalvarıp yakarmak için mi gitmiştir?
Davutoğlu G-20 toplantısında Obama’nın masasında oturmayı ayrıcalık ve lütuf mu görmektedir?
Esad teröristtir, Esad zalimdir, Esad katildir de; IŞİD-PYD-PKK kırlarda bayırlarda çiçek toplayan, karıncayı bile ezmekten sakınan sevgi kelebekleri midir?
Taşın altına elini koymaktan bahseden Başbakan, Esad gidince, Suriye bölününce, sınırlarımız boyunca terör devletleri kurulunca Türkiye’nin ve bölgenin huzura kavuşacağını mı sanmaktadır?
Suriye’nin parçalanması milletimizin aleyhine olacak, büyüyecek kaos dalgasının nerede duracağı ve nerede son bulacağı bugünden kestirilemeyecektir.
Şüphesiz ki, çatışmaların Halep’te yoğunlaşması Türkiye’ye yönelik mülteci akınını hızlandıracaktır.
Türkiye bir ateşin ortasında, acımasız bir hesaplaşmanın, kanlı emperyalizmin yeni bir saldırısının hedefindedir.
Sorun Esad değildir.
Asıl sorun sömürgeciliğin güncellenmiş yepyeni bir operasyonudur.
Düne kadar Esad’a kardeşim diyenler, birlikte Bakanlar Kurulu düzenleyenler, tatile çıkanlar, aile fotoğrafı çektirenler, sorarım sizlere o tarihlerde aklınız neredeydi?
Esad 2011 Mart’ından önce de zalim değil miydi?
Esad ve babası 2011 Mart’ından önceki senelerde de kan dökmüyor muydu?
Erdoğan ve Davutoğlu’nun bütün iddia ve önermeleri sıfırı tüketmiştir.
Türkiye böyle gidemeyecek, bu politikalarla daha fazla yönetilemeyecektir.
Gidişat felakettir.
AKP Hükümeti, Esad’a karşı kurşun asker olmak için yanıp tutuşmakta, ABD’den rol kapmak için haysiyetini iki paralık etmektedir.
Türk milleti olanları görmektedir.
Bu gelişmeler karşısında, muhalefet ne yapıyor diye soranlara diyorum ki, Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin milli ve tarihi haklarını savunuyor.
BAŞBAKAN VE İMRALI
DAYANIŞMASI
"Hükümet'in 'çözüm', İmralı canisinin 'yol haritası' adını verdiği
çözülme süreci AKP-PKK arasındaki kısa paslaşmalara ve tüm
rezilliklere rağmen sürmektedir. Öteden beri iddia ettiğimiz gibi
AKP ve PKK işbirliği, Başbakan ve İmralı dayanışması bütün
yönleriyle gün ışığına çıkmıştır" sözleriyle çözüm sürecine
yüklenen Bahçeli, "Hükümet memurları ve güvenlik güçlerinin
müşahitliğinde PKK'lılara özel misafir muamelesi yapılmakta, araç
yakan, maske takan, saldıran, yol kesen, haraç alan, tehdit eden
hainlere kahredici bir suskunluk gösterilmektedir. Başbakan kamu
düzeni demekte, teröristler Diyarbakır'da iki belediye otobüsünü
içindeki yolcularıyla yakmaya kalkışmaktadır. Başbakan kamu düzeni
demekte; teröristler Cizre, Silopi, Sur ve Nusaybin'de özerlik
hendekleri kazmaktadır. Hükümet canilere teşrifatçı, şehit
ailelerine ceberuttur. Hükümet katillere kucaklayıcı, gazilere
zorbadır. Bu olaylar karşısında artık saklanacak ve örtülecek
hiçbir şey kalmamıştır. Her şey ortada ve aziz milletimizin gözü
önündedir. Şehadet ile ihanet, ay yıldızlı bayrak ile paçavra, gazi
ile terörist, alçaklık ile kahramanlık, pişmanlık ile küstahlık
AKP'nin lügatinde yer değiştirmiştir. Ne hainlerde bir teslimiyet,
mahcubiyet ve nedamet hissi vardır; ne de bunları kucaklayan
Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nda utanma, sıkılma ve pişmanlık
emareleri görülmüştür" dedi.
İZMİR'İ YUNAN'A İSTANBUL'U İNGİLİZ'E
BIRAKIRDINIZ
"PKK Türkiye'ye değil, AKP PKK'ya teslim olmuştur" diyen Bahçeli
şunları söyledi: "Seri alçakların ikincisi de bu şekildedir.
Elbette terör son bulmalı, şiddet ortadan kalkmalı, vatandaşımız
huzur ve emniyet bulmalıdır. Bunun aksini savunmak ve söylemek
mümkün değildir. Ancak eline silah alarak ülkemizi bölmek için dağa
çıkmış teröristlerin bütün taleplerini, silahsız çözecekleri ortam
oluşturarak onlara kucak açmak dünyada görülmemiş bir uygulamadır.
Böylesi bir mantık garabeti ile ne Çanakkale savunulabilirdi, ne de
milli mücadele yapılabilirdi? İzmir'i Yunanlı'ya bırakırdınız,
İstanbul'u İngiliz'e teslim ederdiniz, böylece pürüzler ve sorunlar
ortadan kalkmış ve AKP'nin tanımındaki barış da sağlanmış olurdu.
Bugüne kadar sorunları çözmek adına onları yok sayan ve hatta
sorunun parçası haline gelerek teslim olan hiç bir ülkenin ayakta
kaldığına şahit olunmamıştır."
TÜRKİYE'NİN BÖLÜNMESİ İÇİN PKK'YA
İHTİYAÇ KALMAMIŞTIR
Bahçeli, "Bugün gelinen aşamada Türkiye'nin bölünmesi için PKK'ya
ihtiyaç kalmamıştır. Erdoğan ve Davutoğlu ikilisi ihanet projesini
gönüllü olarak BOP kargosundan teslim almışlardır. AKP zihniyeti
Kandil Kadrolarının geride kalmış bütün niyetlerini siyaset zemini
içinde çözmeyi kafasına koymuş ve bölücülüğün yeni liderliğine
soyunmuştur. Ve bu konuda İmralı Canisi ile rekabet ve işbirliği
başlatmıştır. Başbakan'ın refakat ettiği çözülme süreci; İmralı
canisinin, Kandil'deki militanların, etnik bölücü mihrakların,
Barzani ve küresel şirret kampanyanın etrafında kenetlendiği Türk
milletine kefen biçme projesidir" diye konuştu.
SEYİT RIZA TÜRKİYE'Yİ BÖLMEK
İSTEDİ
Bahçeli, "Başbakan'ın Dersim isyanıyla Kerbela hadisesini
özdeşleştirmesi, hainlerden özürler dilenmesi ne hale geldiğimizin
en açık kanıtıdır. Atatürk'e Yezid denilmesine, Türk milletinin
Yezidle bir görülmesine bir tek Milliyetçi Hareket Partisi karşı
çıkmıştır. Bugünün PKK'sı neyse, 1937-1938'de Dersim'de isyan
edenler aynısıdır. Bugünün teröristbaşı Öcalan'ı neyse, Dersim
ihanetinin baş aktörü terörist Rıza da kopyasıdır. Devlete ve
millete başkaldıran, kafa tutanların geçmişteki akıbetleri
bellidir. Bugün AKP'nin pazarlık yaptığı eşkıyayla Türk milleti
asırlarca mücadele etmiştir. Terörist Rıza emperyalizme piyonluk
yaparak Türkiye'yi bölmek istemiş, ne var ki amacına ulaşamadan hak
ettiği cezasını bulmuştur. Milli irade yetkiyi bize versin, millet
bize güvensin, yine yaparız, yine hainlerin alayını birden vatan
topraklarından temizler atarız" dedi.
4,9 KURUŞLUK BÜTÇEMİ ÇOKTAN
AYIRDIM
Bahçeli, "Dersim isyanına göstermiş olduğum kararlı tepkiden dolayı
bazı şahısların sembolik de olsa tazminat davası açtığını
görüyorum. Bunlardan birisinin miktarı 4,9 kuruştur. Ben özel
olarak dava başına 4,9 kuruşluk bütçemi çoktan ayırdım. Dileyen ve
isteyen varsa peşin peşin ödemeye de hazırım. Hiçbir şart altında,
hiçbir dayatma ve tehdit karşısında yılmayacağımızı,
yıkılmayacağımızı, mücadelemizden ödün vermeyeceğimizi buradan
dosta da düşmana da haykırmak istiyorum. Biz bu kutlu vatanı, bu
aziz milleti tazminatla almadık, hibe yoluyla kazanmadık, masalarda
bulmadık. Bu yollarla da vermeyeceğiz, devretmeyeceğiz, kesinlikle
vazgeçmeyeceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi bir kez daha
sevgi ve saygılarımla selamlıyor, Cenab-ı Allah'a emanet ediyorum"
diye konuştu.