Derviş Şentekin'den yeni bir kara roman

Abone ol

Derviş Şentekin, ilgiyle karşılanan Beş Parasızdım ve Kadın Çok Güzeldi’den üç yıl sonra, Amerikan kara romanlarına taş çıkartacak bir romanla, Beş Parasızdım ve Katilimi Arıyordum’la döndü.

Radikal Kitap editörü Derviş Şentekin, ilgiyle karşılanan Beş Parasızdım ve Kadın Çok Güzeldi’den üç yıl sonra, Amerikan kara romanlarına taş çıkartacak bir romanla, Beş Parasızdım ve Katilimi Arıyordum’la döndü.

Radikal Kitaptan, Şentekin'in romanından tadımlık bir bölüm yayımladı:

"bulduğundan fazlası bende var:

sırtımdaki hançer! ordan kanar

Lacivert gecenin ortasında bir süre konuşmadan öylece oturduk...

Ara sıra serin serin esen rüzgârın yapraklarda çıkardığı belli belirsiz hışırtı, Burcu’nun tabletinden yayılan müziğe karışıyordu. Müzik dediğim, bir adam cümbüş eşliğinde bir gazel okuyordu ama ben sözlerini ne kadar dikkat etsem de anlayamamıştım.

“Sevmedin mi?” diye sordu Burcu.

“Daha önce hiç duymadım, söyleyen kim?”

Kocaman güldü. “Adını daha önce duyduğunu hiç sanmıyorum” dedi. “Tenekeci Mahmut Güzelgöz... Eskilerden biri.”

“Tek bir kelimesini bile anlamadım” dedim biraz da utanarak.

“Ohh, ne güzel” dedi şımarıkça, “ben kaç yıldır dinliyorum daha yeni yeni öğrendim sözlerini, sen bir dinleyişte sözlerini de öğreneyim istiyorsun.” Durdu, gözlerimin içine baktı, kırmızı dudakları aralandı. “Diyor ki” dedi, bakışları gözlerimi yakarcasına. “Yanıp bir nar-ı ruhsâre çırâğân olduğun var mı? Senin pervâne ve şem’a şebistan olduğun var mı?” Gülümsedi. “Şimdi sen bunun ne demek olduğunu da sorarsın” dedi.

“Ne biçim polissin sen?” dedim. Sol tarafımda duran kitapları gösterdim. “Şiir kitaplarıyla geziyorsun, gazeller dinliyorsun.”

Gülüşü yüzünü ışıklandırdı. “Bu da hayata karşı bir dayanma biçimi diyebiliriz; böyle kafa tutuyorumdur her şeye belki de. Hayatı, sadece iş ve çalışmaktan ibaret bir hale getirdiler, ürettiğin kadar varsın, üretmiyorsan sistem seni her şeyin dışına itiyor utanmazca. Belki de bir isyan biçimi bu; bunca cinayetle, cesetle uğraşmam bundandır belki de. Külkedisi masallarına inanmak yerine, felaketlerle, huzur bozan kişi ya da kurumlarla uğraşmayı seçtim. Alış-veriş mağazaları yerine çöplerin haftada bir kez alındığı gecekondu mahallerinde, lağımların taştığı bakımsız sokaklarda dolaşmayı seçtim. Dengeli zevklere değil, bayağılığa, karmakarışık şeylere meyilliyim ben.” İki elinin parmaklarıyla saçlarını geriye doğru taradı. “Kim bilir, belki de sırf bu yüzden kısacık kesiyorum saçlarımı. Tüm o alışılmışlıklardan uzak durduğum için zamanım bol ve durup ince şeyleri seyretmeyi seviyorum ben.” Kadehini aldı, dudaklarına yaklaştırdı. “Bak orada ince bir kitap var” dedi.

Kitapların arasında en ince olanı çekip aldım. Kitabın kapağına baktım, daha önce hiç duymamıştım; ne şairin adını ne de kitabın.

“Bu mu?”

Başıyla onayladı. “Herhangi bir sayfasını aç.”

Gözlerimi kapatıp kitabı açtım.

“Hangi şiir?”

Gözlerimi açtım, şiirin adına baktım. “Anlar” dedim.

Oku.”

“Ben iyi şiir okuyamam” dedim ve kitabı uzattım.

Elindeki kadehten minik bir yudum alıp kadehi masaya bıraktı, kitabı aldı, boğazını temizledi.

Kirpikleri birbirine yavaşça değip aralandı.

Dudaklarından dökülecek sözcükleri bekledim.

“Çok güzel bir şiir çıkmış şansına, ben çok severim” dedi gözlerini kitaptan ayırmadan.

“Şimdi aramızdan geçen su var.”

Sustu.

“Merhem olsa, yaralarım azar.”

Ezbere bildiği bir şiirdi, kimi dizeler için sayfaya bakmadı.

Kırmızı dudaklarından kapkara sözcüklere dönüşerek döküldü dizeler.

Şiir bitmişti. Gözleri kapalıydı.

Burcu susunca sağır eden bir sessizlik sardı etrafı.

Sessizlikten korktum.

“Sen de şiir yazıyor musun?” dedim fısıldayarak.

Kirpikleri aralandı. “Yok” dedi, “okunması gereken bunca güzel şiir varken, şiir mi yazarmış insan.”

Kitabı masanın üzerine bırakıp, kadehini aldı.

Ben de kadehimi aldım. Masanın ortasına doğru uzattım. “Şiirlere içelim” dedim.

Kadehini kadehime yaklaştırdı. “Güzel şiirlere içelim ama...”

Çınnn.

Lacivert gecenin ortasında bir süre konuşmadan öylece oturduk...

İki dize zihnimin derinliklerinde Burcu’nun sesiyle yankılanıp durdu.

bulduğundan fazlası bende var:

sırtımdaki hançer! ordan kanar.

Şiirlerden, şarkılardan konuştuk; hayattan, yaralardan.

İyileştirici sözcükler bulup koyuyordu benim karamsar sözcüklerimin karşısına.

Mucizeler bulup çıkarmıştı kendi hayatındaki zorlukların karşısına. Hayat güzeldi, hayata küsülmezdi, gülümseyerek de iyileşirdi yaralar.

Rüya’dan konuştuk, Elif’ten, Aslı’dan, Cengiz’den (Nilgün’ü biliyorum, dedi; Oğuz abi uzun uzun anlattı); İzmir’den, İstanbul’dan; şeftali çiçeklerinin kokusundan...

“Her insan kendi labirentini kendi yaratırmış” dedi sakince. “Çünkü hayat hem bir oyun, hem bize sunulmuş çok güzel bir armağan hem de karşı konulması zor bir saldırıdır.”

Lacivert gecenin ortasında bir süre konuşmadan öylece oturduk...

Günün Önemli Haberleri