Derin devletin yeni sahibi
Abone olMİT'i anlatan çok kitap yazıldı ama Emniyet istihbaratı ilk kez deşifre oldu.
1937'de Önemli İşler Müdürlüğü adıyla kurulan, bugün Ergenekon
operasyonunun baş aktörlerinden biri olan Emniyet İstihbarat
Dairesi'nin hikayesini anlatıyor Cüneyt Özdemir. Emniyet
İstihbarat'ın içine giren ilk gazeteci olmuş; özel röportajlar ve
titiz bir araştırmayla yazmış kitabını. Ama önemli bir özelliği
daha var: Heyecanı bir an bile azalmayan, Hollywood senaryolarını
aratmayan üslubu... Film gibi gelse de, yaşadığımız ülkenin
gerçekleri burada yazılanlar. Robert Ludlum'un Bourne serisi kadar
sürükleyici, okuyanların “Vay canına” diyeceği bir kitap!
Emniyet İstihbarat'a giren ilk gazeteci Cüneyt Özdemir, kurumun
tarihini “” adlı kitabında anlattı.
MİT'i anlatan çok kitap yazıldı ama bu Emniyet
İstihbarat'la ilgili bir ilk. Neden yazdınız bu
kitabı?
İki nedeni var. Biri, benim merakım ve Emniyet İstihbarat'ı
yıllardır takibe almış olmam. İkincisi, bence bizim
konsantrasyonumuz çok günlük gelişiyor. İşte Ergenekon
operasyonlarını herkes günü gününe takip ediyor ama kimse perdenin
arkasında kim olduğuna bakmıyor.
Nasıl başladı bu teşkilata merakınız?
1996'da “32. Gün” için Diyarbakır'da yakalanan intihar bombacısının
haberini yaparken. Zannediyoruz ki bütün bu operasyonu MİT yapıyor,
öyle yansıtılıyor çünkü. Haberi “MİT'in başarılı operasyonu” diye
verdik. Yaklaşık iki hafta sonra Emniyet İstihbarat'ın dört ismi
ofisimize geldi; Mehmet Ali Birand, ben, onlar konuştuk.
Teşkilatı tanıyor muydunuz?
Hayır. Emniyet İstihbarat ne iş yapar bilmiyordum. Giderken dört
tane kartvizit bıraktılar bana. İki ay sonra Susurluk kazası oldu
ve ben bu dört kartı önüme koyup hepsini tek tek aradım. Üçü
konuşmak istemedi, biri “Karşılıklı konuşalım” dedi. Hanefi Avcı
ile böyle tanıştık. Uzun bir süre görüştüm Susurluk haberlerini
yaparken. Hatta “32. Gün”e çıkmaya ikna ettim. Bir yıl sürdü ikna
süreci. “Bir tek sana konuşacağım” dedi. Ben de “Mehmet Ali
Birand'a konuşun, etkisi daha büyük olacaktır” dedim. Hâlâ
düşünürüm, acaba mesleki olarak üzerine atlayıp bana konuşsun mu
demeliydim? Ama o, benim için bir televizyon gazeteciliği
sınavıydı.
Nasıl bir çalışmanın ürünü bu kitap?
14-15 yıllık bir sürecin ürünü bir kere. Söyleşiler yaptım
istihbaratçılarla, onları konuşturmak çok zordu. Kitabı yazmadan
önce, dünyanın çeşitli yerlerinde yazılmış istihbarat kitaplarını
ve Türkiye'de yazılanların hepsini okudum. Hatta Bodrum'daki evde
bununla ilgili epey büyük bir kütüphane kurdum, gelen arkadaşlarım
“Sen manyak mısın? Yazlığa geliyoruz; CIA, MI6, Stasi dolu ortalık”
diyorlardı.
Kitapta Ergenekon'un tohumlarını da görüyoruz. Örneğin “9
Subay Olayı” ve Samet Kuşçu için “Ergenekon'a Giriş” başlığını
kullanmışsınız.
Ben istihbarat dünyasında duayen olan bir isme “Sizce Ergenekon
nedir?” diye sorduğumda, “Samet Kuşçu olayıdır, 1950'lerdir” dedi.
Eskiden MİT askerlerin yanında dururdu. Şimdi başka bir istihbarat
teşkilatı daha var Türkiye'de ve o askerlerin yanında durmuyor.
Bence Emniyet İstihbarat ile ilgili bütün gelişmelerden AKP
hükümeti haberdar. Biz Ergenekon soruşturmasının yüzde 10'una
hakimiz, Başbakan yüzde 50'sini biliyor.
Baktığında bunun asker ile siviller arasındaki, yıllar öncesine
dayanan ve bugüne kadar sivillerin mağlubiyeti ile biten büyük bir
kavganın geldiği nokta olduğunu görürsün. Ama son dönemde bunu da
söyleyemiyorum. Askerlerle, içinde sivillerin de olduğu “birileri”
arasında bu kavga. O birileri biraz “flu”. İki generalin darbe
girişiminin kavgası değil bu. O yüzden bu kitabın alt başlığı
“Derin Devletin Yeni Sahibi”.
Kendileri nasıl yorumladı bu ismi?
Kimse bir şey söylemedi bu konuda. Ama telefonla konuşmuyor
istihbaratçılar. Aradığında bile rahatsız olanlar var.
En çok hangi hikaye şaşırttı sizi?
80'lerin sonunda Dev-Sol lideri Dursun Karataş cezaevinden kaçıyor.
O dönem çok zayıf bir istihbarat ağı var İstanbul'da. Ve
istihbaratçılar çok ünlü bir medyuma gidip “Karataş nerede?” diye
soruyor. O da tarif ediyor. Meğer dünyada da Kanada yöntemi diye
bir yöntem varmış ve bir dosya kapatılırken son seçenek medyuma
gitmekmiş.
MOBESE: Mustafa, Osman, Basri, Erdoğan, Süleyman,
Ege...
“MOBESE Emniyet İstihbarat'ın icadı. Resmi açılımı Mobil Elektronik
Sistem Entegrasyon olan sözcük, projeyi yürüten altı
istihbaratçının isimlerinin baş harflerinden oluşuyor: Mustafa,
Osman, Basri, Erdoğan, Süleyman, Ege...”
Bu kitapta neler var?
-1 Mayıs 1977'de Sular İdaresi'nden ateş edenler sivil polisti.
-Bahçelievler Katliamı sırasında Abdullah Çatlı Ankara'da
değildi.
-Abdi İpekçi'yi Ağca vurmadı.
-Makedonya'nın bağımsızlık fitili, İstanbul'dan gönderilen Makedon
bir baba-oğul ve 100 bin bayrak sayesinde Türk istihbaratçılar
tarafından ateşlendi.
-Polis Akademisi'nde kura çekimi sırasında, Fethullaçıların önemli
yerlere atanması için sahtekarlık yapıldı. Dönemin Emniyet Genel
Müdürü Ünal Erkan olayı engelledi. (Milliyet)