Darbeli kitaplar
Abone olAraştırmacısına meraklısına darbecisine kitaplar.
Son dönemde darbe girişimi söylentileriyle, iddianamelerle yatıp
kalkıyoruz. Yoğun gündemin kısır tartışmalarından biraz olsun
kurtulmak için darbelere kitapların penceresinden bakalım istedik.
Türkiye’de bu konuya ilişkin kitaplar genellikle komplo
teorilerinin ötesine geçmese de dünya yayıncılığında hatırı sayılır
bir ‘darbe literatürü’ var.
Darbe yapma kılavuzları, darbe romanları, günlükleri,
anıları, darbelerin Türk edebiyatındaki izleri…
'Askerî darbe’, çoğu demokratik ülkede siyasî arenada pek
kullanılmayan ve ancak kurgusal eserlerle adından bahsettirebilen
bir kavram. Sivillerin orduyu kendi kontrolleri altına alabildiği
ve etkin denetimini sağladığı bu ülkelerde, askerin siyasete
müdahale ihtimali, toplumsal meşruiyeti ve siyasi geleceği yok
denilecek kadar az. Azgelişmiş ülkelerle geçiş dönemi rejimleri
içinse darbe, iktidarların başının üstünde her dem sallanan bir
Demokles kılıcı. Dahası darbe, birçok azgelişmiş ülke için ‘pek
gelişmiş’ bir rejim ve iktidar değişikliği metodu ve yine bazı çok
gelişmiş ülkeler için az gelişmiş ülkeleri kontrol edebilmenin
yollarından biri. Demokratik devletlerde artık siyaset bilimi
literatürü yerine daha çok tarih disiplininde; gazetelerde ise
sadece dış haberler servislerinde kullanılan bu kavram, Türkiye’nin
bir süredir neredeyse her gün konuşup tartıştığı, olup olmayacağı
üzerine bahisler oynanan, papatya fallarına bakılan, uzmanlarına
sorulup soruşturulan bir olgu. Muzaffer İzgü’nün “Yıl Sıfır Darbe
Hazır” hikâyesindekinin aksine artık herkes darbelerden ve darbe
ihtimalinden hayatın bir parçası gibiymişçesine bahsedebiliyor.
Toplumun bir kısmının darbe ihtimaline bakışı, deprem tehlikesi
gibi kaçınılmaz bir doğa olayına yaklaşımı andırırken, bir başka
kesim darbeyi dört gözle bekliyor, ‘orduyu göreve’
çağırıyor. Kısacası, bu aralar darbelerle yatıp kalkıyoruz. En çok
izlenen dizilerde, en beğenilen filmlerde, ödüllü romanlarda,
ödüllük karikatürlerde, kitapçıların vitrinlerinde, siyaset
kulislerinde, kahve sohbetlerinde ve tabii ki her daim televizyon
ve gazete haberlerinde geçmiş darbelerin izleri ve “bir yenisinin”
olup olmama ihtimali üzerine düşünceler var. Bu aralar gündemin en
popüler malzemelerinden olan “darbe günlükleri”nde
tam olarak neler yazılıydı bilmiyoruz ama bizim günlerimize gireli
çok oldu darbeler.
Darbe nedir, niçin yapılır?
Son yıllarda maruz kaldığımız “postmodern darbe”
ve “e-muhtıra” vesilesiyle dünya darbe
literatürüne yaptığımız “önemli” katkılara ve sabah akşam
olabilirliğini tartışıp ismini zikretmemize rağmen toplum olarak
darbeler hakkında bildiklerimiz oldukça sınırlı. Dilimize,
siyasete, müziğe, sinemaya, edebiyata ve toplumsal hafızamıza bu
denli hakim olan ‘darbe’ nedir, ne zaman, ne amaçla ve nasıl
yapılır? Dünyada darbeler hakkında neler yazılmıştır? Türkiye’deki
iyice kısırlaşmış darbe tartışmalarından bir nebze kurtulmaya,
başımızı pencereden dışarı çıkarmaya ve dünya literatüründeki
hatırı sayılır ‘darbe literatürü’ne bakmaya çalışalım.
Darbe ve askerin siyasete müdahalesi, dünya tarihinde binlerce
yıldır devam eden bir siyasi manevra ve rejim değişikliği şekli
olsa da, asıl yoğunluğu ve kayıtlı şekliyle son yüzyıldır
hayatımıza giren bir fenomen. Mevcut hükümetin silahlı kuvvetler
tarafından devrilmesi anlamına gelen bu kavram, akademisyenlerin
verdikleri sivil ve asker ilişkisi derslerinin ve darbe ihtimali
bulunan ülkelerde siyasi tartışmaların odağında yer alıyor. Her
sene basın-yayın organları dünyanın farklı bölgelerinde meydana
gelen darbe haberlerini duyuruyor. Çoğu zaman adını sanını
bilmediğimiz bir ülke hakkında duyduğumuz bir haberde bize aşina
gelen tek şey ‘darbe’ oluyor. Yerel, şekilsel ve konjonktürel
farklılıklara rağmen evrensel de bir anlamı var darbelerin.
Darbelerin Türk edebiyatına armağanı
Cumhuriyet tarihimizin seyrini etkileyen, her on yılda bir Türk halkını ‘ikaz eden’ darbeler, Cumhuriyet edebiyatımızın verimleri üzerinde de etkili oldu. Kimine göre darbeler zaman zaman şairleri/yazarları üretmeye zorladı, kimine göre de (özellikle 12 Eylül darbesi) edebiyatımızı kısırlaştırdı.
27 Mayıs: Tanpınar da sevinmişti
27 Mayıs
1960 darbesi, Cumhuriyet tarihinin ilk darbesiydi. Edebiyatımız
üzerindeki etkisi, sonraki iki darbe kadar köklü olmadı. Belki
bunda, 27 Mayıs üzerine öteki darbeler kadar yazılıp çizilmemiş
olmasının da payı vardır (Tanpınar’ın 27 Mayıs’a ne kadar
sevindiğini bile geçen kış yayımlanan günlüklerinden öğrenebildik).
Darbenin hemen ardından resmî ideolojinin kötü şairi Behçet Kemal
Çağlar, “Çil yavrusuymuş gibi darmadağın cüceler/Bütün yurdu
kapladın bak, usul usul, Atam!” diye manzumeler döktürüyordu. Cemal
Süreya, yıllar sonra, edebiyatçılar olarak 27 Mayıs’la
özgürlüklerin geldiğini düşünerek umutlandıklarını ve sonra
yaşadıkları hayal kırıklığını anlatacaktı. 27 Mayıs sürecinde bir
yandan Attila İlhan önderliğinde sosyalist gerçekçilik akımı
yaygınlık kazanırken bir yandan da Orhan Veli ve arkadaşlarının
şiir anlayışı geri çekiliyor, II. Yeni Şiiri büyük patlamasını
yapıyordu. Sait Faik’in ardından öykücülüğümüz iyi örneklerle
yoluna devam ediyordu. 27 Mayıs’ın etkisinin devam ettiği süreçte,
edebiyatımızın görece verimli bir dönemden geçtiği
söylenebilir.
27 Mayıs, yıllar sonra da edebiyatçılara malzeme oldu. Selim
İleri’nin unutulmaz iki romanı, Cemil Şevket Bey / Aynalı Dolaba
İki El Revolver ve Gramofon Hâlâ Çalıyor, dönemin ruhunu anlamak
için eşsiz metinler. Samim Kocagöz’ün Yılan Hikâyesi adlı romanı
darbeye giden süreci anlatırken, Haldun Taner daha geçtiğimiz
aylarda ilk kez yayımlanan Timsah adlı oyununda o dönemde yaşanan
147’liler meselesini işliyordu. Günümüzden Kürşat Başar’ın
Başucumda Müzik’i ve Nilüfer Kuyaş’ın Yeni Baştan’ı ise birer “27
Mayıs romanı” olarak nitelendirilebilir. Dönemin yakından tanığı
Samet Ağaoğlu’nun Arkadaşım Menderes adlı kitabı ve kimi öyküleri,
hem tarihsel değerleri hem de edebî nitelikleriyle “27 Mayıs
Edebiyatı”nın öne çıkan örnekleri arasında yer alıyor.
12 Mart: Tek-tip edebiyat
Erdal Öz’e göre,
eleştirmenler “12 Mart edebiyatı” diye bir kavram uydurmuşlardı,
böyle bir edebiyat tanımlaması olamazdı. Erdal Öz haklı olabilir
ama gerçek şu: Edebiyatımızın bir dönemi bugün “12 Mart edebiyatı”
olarak biliniyor. 12 Mart 1971 darbesinin edebiyatımıza etkisi,
şiirden çok düzyazıda görüldü. Doğrudan veya dolaylı olarak 12 Mart
sürecini ele alan onlarca öykü ve roman yazıldı. İlk akla gelenler:
Adalet Ağaoğlu’nun unutulmaz Bir Düğün Gecesi, Füruzan’dan
47’liler, Erdal Öz’den Yaralısın , Çetin Altan’dan Bir Avuç
Gökyüzü, Sevgi Soysal’dan Şafak, Pınar Kür’den Yarın Yarın… 12 Mart
romanına yönelik en büyük eleştiri, bu romanlarda “tek-tipleşme”
görülmesiydi. Darbe yaklaşırken Oğuz Atay, Tutunamayanlar’da “küçük
burjuva aydın” tipinin toplumda öne çıkacağını öngörüyle haber
veriyordu. Murat Belge’nin saptamasıyla, konusunu işkenceyle
suçluluk arasındaki dengeden alan 12 Mart romanı, gerçekçiliğiyle
de öne çıkıyordu. Berna Moran şöyle diyecekti 12 Mart romanı için:
“Yazarın okur açısından yeni olan çarpıcı bir dünyayı ona açması,
onu pek bilmediği çıplak gerçeklerle yüz yüze getirmesi, 12 Mart
romanlarının o dönemde çok okunmasının nedenlerinden biri olsa
gerek. Ne ki bu sınırlı konu, yeniliğini yitirmeye mahkumdu. Ayrıca
estetik yönün de ikinci plana atılması 12 Mart romanını belli bir
dönemde ilgiyle ama sonra ancak tarihsel değeri için okunan
sosyolojik romanlar sınıfına kattı.”
Ergenekon diye diye…
Literatürümüze son dönemde ‘darbe kitaplarının’ yanı sıra ‘darbe
girişimleri’ üzerine kitaplar da eklendi. Ergenekon Nasıl
Çökertilir bunlardan biri. Kitap, Genç Siviller hareketinin
geçtiğimiz nisan ayında düzenlediği “Derin Devlet Sempozyumu”nda
yapılan konuşmaları içeriyor. Gladio’yu çökerten İtalyan savcı
Felice Casson’un yanı sıra Ali Bayramoğlu, Hasan Cemal, Ergin
Cinmen, Cengiz Çandar, Yasemin Çongar ve Ömer Laçiner kitapta
konuşmaları yer alan isimler. Casson, konuşmasında İtalya’daki
Amerika destekli Gladyo’nun adım adım nasıl çöktüğünü ve derin
devleti ifşa edebilmek için gereken şartları anlatıyor. Sempozyumda
gerçekleştirilen oturumda izleyicilerle konuşmacılar arasındaki
soru-cevap diyaloglarına da kitapta yer verilmiş. Bugünlerde
Ergenekon kelimesini duymaktan sıkılmış olsanız da, Genç Sivil-
ler’in kitabı konuya daha bütüncül bakmanızı sağlayabilir.
12 Eylül: Büyük kırılma
12 Eylül’ün
edebiyatımız üzerindeki etkisi o kadar köklü oldu ki, bugün hâlâ
edebiyat dergilerinde sıkça 12 Eylül tartışmalarına rastlıyoruz. 12
Eylül’ün edebiyatımızın seyrini derinden etkilediği âşikar, hatta
daha ileri gidip “12 Eylül, edebiyatı yok etti” diyenler bile oldu.
12 Eylül’le birlikte edebiyatın merkezine birey oturdu, politikadan
uzaklaşma ve “meselesizlik” başladı, cinsellik, özgürlük gibi
temalar öne çıktı. Döneminde “12 Eylül romanı” olarak adlandırılan
ama bugün unutulup giden pek çok eser var. 12 Eylül tartışmalarında
şiire bir parantez açmak gerek: Bireycilikle, imge salatası olmakla
suçlanan 80 sonrası şiir bugün daha soğukkanlı bir şekilde
değerlendiriliyor. Başka dönemlerde kaleme alınmış vasat eserler
nasıl unutulup gittiyse 12 Eylül’ün kötü şiirleri de unutulup
gitti. Şu gerçeği de göz ardı etmemek lazım, günümüz Türk
edebiyatında çok önemli yere sahip bazı eserleri 12 Eylül süreci
doğurdu. Belki Ömer Lekesiz gibi, edebiyatımızda “12 Eylül yok ama
etkileri var” denebilir. Murat Belge’nin “12 Eylül devam ediyor”
deyişi gibi, “Edebiyatta 12 Eylül tartışmaları devam edecek”
çıkarımında bulunmak yanlış olmaz.
...Ve 28 Şubat
28 Şubat’ı gerçek anlamda
bir darbe olarak kabul etmeyenlerin var olduğu da düşünülürse,
edebiyatımızda ‘postmodern darbe’nin gereğince ilgi görmediği açık.
‘Bin yıl sürecek’ denilen 28 Şubat’a ilişkin yazılan kitaplar
genellikle anekdotları ve mazlumların hikayelerini bir araya
getiriyordu. Edebiyattan 28 Şubat’la ilgili ilk akla gelen örnekse,
Orhan Pamuk’un Kar adlı romanı. Siyasi roman yazmak için, yaşanan
olayın üzerinden en az on beş yıl geçmesini beklemek gerektiği
söylenir. Kar’ın, Pamuk romancılığının en iyi örneklerinden biri
olmamasında bu gerçeğin, bir başka deyişle, Pamuk’un 28 Şubat’ı
yazmak için biraz acele etmesinin payı var kuşkusuz.
(Kılıç Buğra Kanat)
DARBE KİTAPLIĞI
Ali Fuat
Başgil
Yağmur Yayınları
Temmuz 2005
Nazlı Ilıcak
Merkez Kitaplar
496 sayfa
Mayıs 2007
Bir Devrim İki Darbe 27 Mayıs 12 Mart 12
Eylül
Kamil Karavelioğlu
Gürer Yayınları
356 sayfa
Haziran 2007
Ali
Bayramoğlu
İletişim Yayınları
300 sayfa
Şubat 2007
Hakan
Akpınar
Bir Harf Yayınları
270 sayfa
Şubat 2006
Nihat Erim
Yapı Kredi
550 sayfa
Nisan 2007
Ertuğrul
Mavioğlu
İthaki Yayınları
350 sayfa
Eylül 2006
Stephen Kinzer
İletişim Yayınları
280 sayfa
Aralık 2007
Hayati Tek
Atılım Yayınları
1025 sayfa
Mart 2003
Ömer Lütfüi Mete
Profil Yayıncılık
250 sayfa
Nisan 2007
Bülent Orakoğlu
Timaş Yayınları
225 sayfa
Nisan 2003
Şamil Tayyar
Timaş Yayınları
220 sayfa
Şubat 2008
Seyfi Öngider
Aykırı Yayınları
288 sayfa
Eylül 2005
Hasan Cemal
Doğan Kitap
556 sayfa
Mayıs 1993