Danıştaydan çifte standart mı?
Abone olDanıştay'ın sağcıya başka solcuya başka yönde karar vermesi hukuk çevrelerinde tartışma yarattı
Eşi başörtülü bir öğretmenin MİT raporu gerekçe gösterilerek
yurtdışına atanmamasını haklı bulan Danıştay 2. Dairesi’nin, sol
görüşlü başka bir öğretmen için tam tersi yönde karar verdiği
ortaya çıktı.
Yüksek Mahkeme, Eğitim-Sen’e mensup bir öğretmenin istihbarat
bilgileri sebebiyle yurtdışına tayin edilmemesini yanlış buldu.
SAĞ GÖRÜŞLÜ ÖĞRETMEN İÇİN
MİT RAPORU DİKKATE ALINDI
Din kültürü öğretmeni Abdullah Yılmaz, “eşi tesettüre uygun
giyiniyor” şeklindeki istihbarat bilgileri doğrultusunda yurtdışı
göreve gönderilmedi. Danıştay 2. Dairesi, Milli Eğitim
Bakanlığı'nın bu işlemini uygun buldu.
SOL GÖRÜŞLÜ ÖĞRETMEN İÇİN
MİT’İN BİLGİLERİ DELİL SAYILMADI
Eğitim-Sen’e mensup bir öğretmen istihbarat bilgileri
sebebiyle yurtdışına tayin edilmedi. Danıştay’ın aynı dairesi bu
kez ‘istihbarî bilgilerin hukukî delil olarak kullanılamayacağı’nı
belirterek, öğretmen lehine karar verdi.
Gerekçeli kararda istihbarî bilgilerin ‘hukukî delil olarak
kullanılamayacağı’ vurgulandı. Aynı daireden çıkan çelişkili
kararlar hukukçuların tepkisini çekti. Hukuk ve Yaşam Derneği Genel
Başkanı Hayrettin Açıkgöz, insanların inançlarına göre
değerlendirilmesinin Anayasa’nın eşitlik ilkesi ve insan haklarına
aykırı olduğunu belirtti.
Danıştay 2. Dairesi’nin ilk kararı, Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı
Eğitim-Öğretim Genel Müdürlüğü’nün 2000 yılında açtığı sınavda
Türkiye ikincisi olan Abdullah Yılmaz’la ilgili. 20 yıllık din
kültürü ve ahlâk bilgisi öğretmeni Yılmaz’ın ataması, ‘eşinin peruk
takması ve günlük hayatında tesettüre uygun giyinmesi’ gerekçesiyle
yapılmamıştı. Haksızlığa uğradığını düşünen Yılmaz, yürütmenin
durdurulması istemiyle Eskişehir İdare Mahkemesi’nde dava açmış;
ancak olumsuz cevap almıştı. 13 Mayıs 2005’te Yılmaz’ın temyiz
başvurusunu ele alan Danıştay 2. Dairesi, yerel mahkemenin kararını
oybirliğiyle onamıştı. Zaman, dün konuyu kamuoyuna duyurdu. Ancak
aynı dairenin bu karardan birkaç ay önce sol görüşlü bir öğretmen
için tam tersi yönde karar verdiği öğrenildi.
Alınan bilgilere göre, KESK’e bağlı Eğitim-Sen üyelerinden Yüksel
Şeref, 2001 yılında Türk cumhuriyetlerindeki okullar için açılan
öğretmenlik sınavında başarılı olmuş. Ancak, yasak yayın
bulundurmak ve izinsiz afiş yapıştırmak gerekçesiyle hakkındaki
istihbarî bilgiler olumsuz olunca yurtdışında görev alması uygun
bulunmamış. Şeref, bunun üzerine dava açmış.
Ankara 7. İdare Mahkemesi, güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasından olumlu sonuç alınmadığı için atamayı yapmayan MEB
Değerlendirme Komisyonu’nu haklı bulmuş. Davanın temyiz
incelemesini yapan Danıştay 5. Dairesi de bu kararı onamış.
Öğretmenin, ‘karar düzeltme’ talebi üzerine dosya Danıştay 2.
Dairesi’ne gelmiş. Yapılan incelemenin ardından, somut bilgi ve
belgeye dayanmayan istihbari bilgilerin, sınavda başarılı olan bir
öğretmenin yurtdışına gönderilmesine engel oluşturmayacağı
vurgulanmış. 8 Aralık 2004 tarihli kararın gerekçesinde şu
bilgilere yer verilmiş: “Davacının yasaklanmış yayın bulundurmak
suçundan Alaşehir Cumhuriyet Başsavcılığı’nca takipsizlik kararı
verildiği, izinsiz afiş yapıştırmak suçundan Alaşehir Sulh Ceza
Mahkemesi’nde beraat ettiği, diğer bilgilerin ise geçmiş yıllara
ait soyut ve dayanaksız iddialardan ibaret, niteliği itibarıyla
hukuki bir delil olarak kullanılması mümkün olmayan tamamen
istihbari nitelikte bilgiler olduğu, idarelerin kamu yararı amacı
ve hizmetin gereklerini gözeterek bir hizmetin görülmesi için belli
niteliklere sahip kişilerin seçilmesi konusunda genel takdir
yetkisine sahip oldukları açık ise de davalı idarece yöntemine
uygun olarak açılan sınavda başarılı olan davacının hakkında
yaptırılan “arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması” sonucunda
tespit edilen hususlara dayanılarak yurtdışı göreve
gönderilmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık
bulunmamaktadır.”
Danıştay 2. Dairesi, 4 Mart 2005 tarihinde de, bir öğretmenin
müdürlüğe atanmamasına ilişkin başka bir davada, somut olay ve
sebebe dayanılmaksızın yalnızca istihbari nitelikteki bilgiye
dayanılarak işlem yapılmasının hukuka aykırı olduğuna karar
vermişti.
’28 Şubat sürecinde haksızlık yaşandı’
Öğretmen Abdullah Yılmaz’ın, ‘eşinin peruk takması ve günlük
hayatında tesettüre uygun giyinmesi’ nedeniyle atamasının
yapılmaması bu konudaki ilk uygulama değil. Özellikle 28 Şubat
sürecinde çok sayıda devlet görevlisi, haklarında hazırlanan
raporlar sebebiyle mağdur edildi. Yurtdışı Eğitim ve Öğretim Genel
Müdür Yardımcısı Mehmet Arslan, 28 Şubat sürecinde, bu tür
haksızlıkların çokça yaşandığını, bazılarının açtığı davaları
kazandığını; bazılarının ise davayı kaybettiğini açıkladı. Arslan
şunları aktardı: “Aslında şu an olduğu gibi o dönemde de yurtdışına
gönderilecek öğretmenlerle ilgili hazırlanan genelgede
görevlendirmelerin nasıl yapılacağı ve personel güvenlik
soruşturmasında hangi kriterlerin esas alınacağı belliydi. Ancak
Türkiye, o yıllarda olağandışı günlerden geçiyordu. Yapılacak başka
şey de yoktu. Büyük haksızlıklar oldu. Bir kişi gerçek olmayan
bilgi ve belgelerle damgalandı.”
Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, disiplin soruşturması
ve adli sicili temiz olan bir öğretmenin bu duruma maruz kalmasının
toplum mühendisliği ve daha çok 28 Şubat sürecinde hayatımıza giren
fişlemenin geldiği boyutu göstermesi bakımından bir ibret vesikası
olduğunu söyledi. Danıştay’ın kararını ‘kurt-kuzu’ hikayesine
benzeten Gündoğdu, “Belli ki baştan itibaren bir karar verilmiş. Bu
kararın önüne kimse geçemez.” dedi.
Hukukçular da tepkili
Yargının kararını Anayasa’ya dayandırması gerektiğine dikkati çeken
hukukçular, aksi halde hukukun yerini siyasi ve ideolojik
yaklaşımların alacağını söylüyor. Hukuk ve Yaşam Derneği Genel
Başkanı Hayrettin Açıkgöz, insanların yaşam tarzları ve inançlarına
göre değerlendirilmesinin Anayasa’nın ‘eşiklik ilkesi’ ile insan
haklarına aykırı olduğunu belirtiyor. Açıkgöz, “Bu değerlendirmenin
hukuki dayanağı olmayan MİT raporuna göre yapılması kabul edilir
bir durum değil. Danıştay’ın somut unsurlara bakmadan karar
vermesini son derece yanlış ve tehlikeli buluyorum.” diyor. Özgür
Düşünme ve Eğitim Hakkı Derneği Şube Başkanı Hülya Şekerci de 28
Şubat üniformasının halkın üzerine zorla giydirilmeye çalışıldığını
öne sürdü. Şekerci, “Yargı kaynağını Anayasa’dan almak zorunda. Son
dönemlerde demokrasi konusunda bir iyileşme oldu. Ancak başörtüsü
bundan nasibini alamadı. İnsanların dışarıda nasıl dolaşacağına
yargı karar veremez.” dedi.
Haber: Murat Aydın-Hamza Erdoğan
Kaynak: