Covid'siz dünya yakın mı? Osman Müftüoğlu'ndan iddialı açıklamalara yanıt
Abone olOsman Müftüoğlu, “COVID’siz günler yakın mı? COVID’siz bir dünya mümkün mü?” sorularına ''Eldeki verilere ve gelişmelere bakılırsa bu soruya en azından şimdilik güçlü bir “Evet” yanıtı vermek çok iddialı olur.'' şeklinde yanıt verdi.
Geçtiğimiz günlerde Dünya Sağlık Örgütü son dönemin en güzel, en
sevindirici duyurularından birini yaptı ve “pandeminin 2022
başlarında kontrol altına alınabileceğini” açıkladı. Hemen ardından
da İngiltere Başbakanı Boris Johnson, “COVID-19 kısıtlamalarını 8
Mart’tan itibaren kademeli olarak kaldıracağız. 21 Haziran’dan
itibaren de tümüyle sonlandıracağız” şeklinde özetlenebilecek
iddialı bir demeç verdi.
Doğal olarak da bu sevindirici haberler hepimizin aklına “COVID’siz günler yakın mı? COVID’siz bir dünya mümkün mü?” sorularını getirdi. Peki, gerçek ne? COVID’siz günler hakikaten yakın mı ve sonrasında COVID’siz dünya mümkün mü? Eldeki verilere ve gelişmelere bakılırsa bu soruya en azından şimdilik güçlü bir “Evet” yanıtı vermek çok iddialı olur. Nedeni şu...
'Salgını kontrolde de şimdilik fena
gitmiyoruz'
An itibarıyla durumumuz özetle şudur: Aşılama sayısı ve hızında
fena gitmiyoruz. Daha iyisi olabilir miydi? Evet, tabii ki
olabilirdi. Daha çok ve farklı tipte aşıyı daha çok insanımıza
uygulamamız mümkündü. İsrail, İngiltere, Amerika ve daha birçok
ülke aşılama konusunda bizden daha iyi durumda. Ama yine de
imkânlarımız göz önüne alındığında fena değiliz. Salgını kontrolde
de şimdilik fena gitmiyoruz. İstisnalar dışında tedbirlere uyum
ülke genelinde iyi durumda. Ama özellikle Karadeniz bölgesi için
yeni tedbirler, stratejiler gerekiyor. Eğer biraz daha gayrete
gelir, yeni vaka sayılarını 100 binde 20’lerin altına
düşürebilirsek geçen yıldan çok daha rahat bir yaz döneminin bizi
beklediğini söyleyebiliriz.
'Haziran sonu gibi yakın tarihleri işaret etmek doğru
olmaz'
Pandemide görünen son manzara ve önümüzdeki
günler için mevcut beklentilerimiz şimdilik şu: Bir taraftan
düzenli aşılamanın yaygınlaşması, diğer taraftan hastalığı
geçirenlerin sayıca çoğalması, “toplumsal bağışıklık” düzeyini
arttırıyor. Bu iki gelişme de özellikle aşılamaların yoğun, hasta
sayılarının yüksek olduğu ülkelerde (İsrail, İngiltere, Amerika)
yeni vaka sayıları ve ölümlerde ciddi ölçüde azalmalara, sert
düşmelere yol açıyor. Bu zaten beklenen bir durum ve sadece
-şimdilik- saydığımız özellikleri taşıyan birkaç ülkeyi
ilgilendiren bir gelişme. Doğrusu şu: Aşılamada dünya genelinde bir
başarı gösterebildiğimizi söylememiz maalesef mümkün değil. Dünya
Sağlık Örgütü’nün açıklamalarına göre, yaklaşık 130 ülkede tek doz
aşı bile yapılmamış. Oysa sorun bir pandemi, yani global bir
meseleyle karşı karşıyayız. Daha önce de tekrarladım: Küresel bir
sorunu ülkesel çözümlerle sona erdirmek mümkün değil. Bu nedenle en
azından şimdilik COVID’siz bir dünya düşünmek ve COVID’siz günler
için haziran sonu gibi yakın tarihleri işaret etmek doğru olmaz.
Peki, bizde durum ne? Yanıt için 1 numaralı kutuya geçin.
Sinovac aşısı mutasyonlarda da etkili mi?
Halen kullanımda olan aşılardan hiçbirinin virüste gelişen
mutasyonlara karşı etkili olup olmadıkları bilinmiyor. Diğer
taraftan COVID-19 virüsü de yeni mutasyonlar oluşturmaya inatla
devam ediyor. Bilindiği gibi bu mutasyonlar da zaten çoğu aşının
üretiminde kullanılan diken (S) proteininde ortaya çıkıyor.
Dolayısıyla mutasyonların en çok görüldüğü bu dikensi proteinlerden
hazırlanan aşıların etkinlikleri konusundaki şüpheler de devam
ediyor. Konuştuğum uzmanlar, ülkemizde uygulanan ölü virüs aşısı
CoronaVac’ın mutasyonlara karşı muhtemelen en az riskli ve belki de
en etkili aşılardan biri sayılabileceğini düşünüyor. Aynı uzmanlar
bu düşüncelerinin nedeni olarak da “ölü virüs aşılarının virüsteki
yapıların tamamını içermesi”ni gösteriyor. Bilindiği gibi CoronaVac
ve benzeri ölü virüs aşıları sadece virüsün dikensi proteinine
karşı değil, gövde/çekirdek bölümünü oluşturan farklı (nükleokapsid
vs) yapılara karşı da bağışıklık sağlayan antikorlar ve yeni T
hücreleri üretiyor.
Aşıdan sonra antikoruma baktırayım mı?
Aşının 2’nci dozundan itibaren ortalama 2-3 hafta içinde
COVID-19 virüsüne karşı bağışıklık geliştiğini biliyoruz. Bu
bağışıklığın ise B lenfositlerinin sağladığı antikorlar ve T
lenfositlerinin sağladığı savaşçı güçten ibaret olduğu kesin. T
lenfositleri deyip geçmeyelim ve bilelim ki bu hücre grubu antikor
üretmese de B lenfositlerine oranla çok daha güçlü ve kalıcı bir
bağışıklık cevabı oluşturmakla ünlüler! Bu cevap bazen 1-2 yıl bile
değil, ömür boyu da sürebiliyor. Bu nedenle aşılandıktan veya
enfeksiyonu geçirdikten sonra “Acaba bağışıklık kazandım mı?” diye
düşünerek antikor baktırmanın ciddi bir anlamı yok. Ayrıca antikor
ölçtürdükten sonra çok düşük seviyelerle karşılaşınca da üzülmemek
lazım. Zira yukarıda da belirttiğim gibi, bilhassa T hücrelerinin
özel eğitimli bir grubu kabul edilen “bellek T hücreleri” hem
yeniden antikor yapımını uyararak hem de kendileri bizzat ve göğüs
göğüse savaşarak sizi korumaya devam edecektir.