Çölaşan baltayı yine taşa vurdu
Abone olHürriyet yazarı Emin Çölaşan Tüccar Gazetecilik başlığı ile İlnur Çevik'i yermişti dünkü yazısında. Peki ama, İlnur Çevik, Aydın Doğan'ın ortağı olan bir patron değil mi?
Bu soruyu soran Sabah Gazetesi yazarı Mehmet Barlas. Barlas,
kafasını karıştıran birçok soruyla süslediği yazısında, Emin
Çölaşan'ı köşeye sıkıştırmış... Garip işlerin dönedüğü medyanın son
halini Barlas'tan dinleyelim...
Peki ama, İlnur Çevik, Aydın Doğan'ın ortağı olan bir
patron değil mi?
Bizim basında garip işler oluyor. "Turkish Daily News" gazetesinin
sahiplerinden İlnur Çevik'in de ortak olduğu şirket, Kuzey Irak'ta
65 milyon dolarlık ihale almış.
"Vatan" gazetesi de, İlnur Çevik'le röportaj yapmış... Adamın
söylediklerini, "İşini bilen gazeteci" manşeti ile vermiş.
Dün baktım. Hürriyet'in yazarlarından Emin Çölaşan "Tüccar
Gazetecilik" başlığı ile hem İlnur Çevik'i, hem de "İş takipçisi
liboşlar, ihale takipçileri, para ve çıkar karşılığı yazılar
yazanlar, belli kişi ve firmaların reklamını yapanlar" diye
listelediklerini, yerden yere vurmuştu.
Okuyunca, bizim basında kimin eli kimin cebinde sorusuna takıldım
ve yine anlamakta zorlandım.
Öncelikle şu gerçeği vurgulayalım.
İlnur Çevik, "Doğan Daily News" şirketinde, Aydın Doğan'ın
ortağı.
Yani bir "Patron" aynı zamanda.
Vatan'ın şimdiki sahibi Zafer Mutlu da, hem gazeteci, hem de İlnur
Çevik gibi ortak-patron değil miydi?
İlnur Çevik, Irak'ta iş yapıyormuş ortak olduğu diğer şirketle.
Aydın Doğan da, diğer şirketi "Petrol Ofisi" ile, Irak'ta dolaylı
ve doğrudan iş yapmıyor mu?
Emin Çölaşan, "Çıkardığı İngilizce Daily News gazetesinin günlük
satışı ortalama 1500" diyerek, İlnur Çevik'i hafife almış ve etki
derecesini sorgulamış.
Birincisi, bu gazetenin büyük ortağı Doğan Grubu...
Bu grup gazetelerinin bazıları düşük tirajlı ise (mesela Referans),
bunu eleştirmek, o grubun bordro mahkumlarına mı düşer?
Eğer kural bu ise, o zaman "Grup"ta müthiş bir özeleştiri
mekanizması çalışıyor demektir.
Bu da, sadece alkışlanır.
Ama sınırsız bir özeleştiri olmalıdır bu. Her konuda ve her zaman
bu özeleştiri mekanizması çalıştırılmazsa, 28 Şubat döneminin
postmodern darbeci bülbülleri, o zaman yağladıkları siyasi
patronları Yüce Divan'a giderken, dut yemiş bülbül oluverirler.
Kendi patronlarının çıkarları ve giriştikleri işler dışında,
herkesi ve her şeyi karalamayı yürekli gazetecilik sananlar
yüzünden, Aydın Doğan'ın Milliyet'i 300 milyon dolara Korkmaz
Yiğit'e satması olayı da, "Türkbank Skandalı Dosyası"nda yer
almıyor mu?
O zaman bu konuda "Yanlış bu iş" deselerdi, belki hiç gündemde
olmayacaktı bu konu.
Gazete patronu bankacı olur mu?
Banka patronu, göbeğinden hükümete, Merkez Bankası'na, TMSF'ye,
BDDK'ya bağımlıdır.
Aydın Doğan'ın ortağının, diğer şirketi ile Irak'ta ihale alması
eğer "medya etiği" açısından yanlışsa, Aydın Doğan'ın Dışbank'ın
sahibi olması doğru mudur?
Hürriyet eklerinde belli kişi ve şirketlerin reklamını yapanları
eleştirebilenler, aynı şiddetle BDDK'yı veya TMSF'yi
iyileştirebilirler mi?
Dün Yeni Şafak'ta Taha Kıvanç (Fehmi Koru) benim anlayamadığım bu
medyatik ilişkileri, şöyle özetlemişti:
"Tencere kara / Seninki benden kara" dehşet dengesi üzerine oturan
bu medya düzeni böyle gelmiş, böyle gidebilecek mi? Bilebilecek
durumdaki birinin "Gitmez Kardeşim" dediğini daha önce aktardım
ya.
Yazı: Mehmet Barlas
Kaynak: