“Sanat, ahlaksızlığın meşrulaşmasına zemin
olamaz.” der Tolstoy.
Ancak gelin görün ki bugün tam tersi bir durum söz konusu. Sanat
ve sanatçılar maalesef adeta ahlaksızlığın meşrulaşması noktasında
bir işlev görüyorlar.
Televizyon konusunda tiyatro veya benzeri sanat faaliyetleri söz
konusu olduğunda denetleme mekanizmamızı gevşetiyoruz. Sonuçta
ekranda bir sanat programı icra ediliyor, sanatçılar da sanat
yeteneklerini gösteriyorlar.
Ne kadar tehlikeli olabilir ki!
Ekranda hele de bir komedi programı varsa hepten yelkenleri suya
indiriyoruz. Çoluk çocuk hep birlikte seyretmeye dalıyoruz.
Ne de olsa bir eğlence programı seyrediyoruz.
Ne zararı olabilir ki?
Ancak kazın ayağı hiç de öyle değil.
Son zamanlarda ailecek seyredilen tiyatro olarak sergilenen
komedi programlarında maalesef bu hassasiyeti göremiyoruz.
Bel altı kelimelerin kullanımı almış başını gidiyor
maalesef. Reaksiyon alabilmek adına nedense espiri ve şaka
anlayışlarının merkezine cinsellik temasını ziyadesiyle
koyuyorlar.
Oysa sanatçılardan ve sanat oyunlarından daha hassas ve dikkatli
olmalarını bekleriz.
Özellikle bir güldürü programında sıkça tekrar edilen bir skeç
olumsuz örnek oluşturma noktasında başı çekiyor.
Yılmaz Erdoğan liderliğindeki “Çok Güzel
Hareketler Bunlar” programı sanırım ülkemizde büyük beğeni
ile takip ediliyordur.
Mizah dilinin kullanıldığı programda sanatçılar toplumsal ve
güncel olaylar hakkında skeçler hazırlıyorlar. Özellikle politik ve
ekonomik gelişmeler karşısında zor zamanlar yaşayan toplum bu ve
benzeri programlar ile bir nebze de olsa stres atıyor.
Ancak “Çok Güzel Hareketler Bunlar” programında
yayınlanan “Açın Kapıyı” skeci olumsuz örnek
oluşturma noktasında dikkatleri çekiyor.
Bu skecin baş kahramanı her zaman sarhoş olan bir “aile
babası”!
Burada özellikle “aile babası” kısmını
vurguluyorum çünkü bir ailenin beyinin her zaman sarhoş olması
normal bir durum değil.
Üstelik “sarhoş baba” karakteri o kadar
sempatik olarak sunuluyor ki…
Sarhoş bir babanın “sempatik” ve “normal”
olarak sunulması hiç de normal değil.
Asıl garip olan ise tiyatro izleyicilerinin bu “sarhoş
baba” karakterini alkışlamaları…
Yahu siz de hiç mi akıl yok. “Sarhoş baba” figürü
dünyanın en başarılı oyunculuk performansını sergilese ne olur
sergilemese ne olur. Olan burada aileye ve baba karakterine
oluyor.
Bazı şeyler vardır ki onlarla oynamaya hiç gelmez.
“Aile” ve “baba” karakterleri
de “sarhoş” kelimesi ise asla yan yana gelmemesi
gerekenlerden.
Uzun yıllar bir neslin çocukları Levent Kırca’nın
sarhoş rolünü üstlenerek mizah anlayışlarını inşa ettiklerini
sandılar. Lakin asıl olan ise sarhoş rolünün sempatik
gösterilmesinden mülhem sarhoşun ve dahi aileye karşı verdiği
zararın yok algısını oluşturmaktı.
Yılmaz Erdoğan ve Çok Güzel Hareketler
Bunlar ekibinden beklentimiz bu skecin bir daha
oynanmaması.
Aile kurumuna zarar vereceği aşikâr olan böyle bir yanlıştan
dönülmesi başta Yılmaz Erdoğan olmak üzere
sanatçıların değerini toplum nazarında daha da artıracaktır.
Sanatçıların topluma yanlış mesajlar verme noktasında son fecaat
Cem Yılmaz’dan geldi.
Cem Yılmaz kendisi ile yapılan bir röportajda
estetik ameliyat yaptırıp yaptırmadığı sorulduğunda (burada
zikretmeyi uygun görmediğim bir yerinden) küçültme ameliyatı
olduğunu söylüyor.
Gazeteci Ertuğrul Özkök de bunu matah bir
şeymiş gibi köşesinde anlatıyor.
Şimdi kime kızmak lazım.
Gereksiz bir şekilde sırf gündeme gelebilmek için gereksiz ve
lüzumsuz bir açıklama yapan Cem Yılmaz’a mı yoksa
bunu daha geniş kesime ulaştırmada yarışan Ertuğrul
Özkök’e mi?
Lütfen biraz hassasiyet…
facebook.com/msbeser
twitter.com/msbeser
instagram.com/msbeser