11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında
birinci ağızdan dinlemiş olduklarım "gayri
yeter" dedirterek şahidi olduğumuz siyasi zeminden ve
seçim sürecinden uzaklaşmamı adeta salık verdi.
Rabbime milyonlarca şükürler olsun ki millet olarak her zaman
mazlumun yanında olduk, zalimlerden olmadık. Bu
millet tarihin hangi döneminde olursa olsun milliyetine,
diline, diline, ırkına ve rengine bakmaksızın mazlumun
destekçisi oldu, zalimin de karşısında durdu.
Filistin, artık hamdolsun rutin gündemimiz
oldu. Filistin’deki kardeşlerimizin
acılarını her zaman paylaştık, paylaşmaya da devam
ediyoruz-edeceğiz de.
Hem devlet hem sivil toplum hem de fert bazında
Filistinli mazlumların yanında olduk.
Onların acısını taaa yüreğimizde hissettik.
Yeri geldi yardım malzemesi dolu gemi gönderdik, şehit
verdik; yeri geldi İsrail zulmünü
lanetlemek için meydanlara koştuk.
Mescid-i Aksa’yı hiçbir zaman yalnız
bırakmadık-bırakmayacağız.
Yeri geldiğinde de yine Filistin için
canlarımızı ve mallarımızı esirgemeyiz Allah’ın
izniyle.
Arakan, millet olarak kanayan
yaramız oldu. Budist rahipler Müslüman
kardeşlerimizi hunharca katlettikçe kendi canımızdan can
gidiyormuşçasına gözyaşı döktük.
Uluslararası kuruluşları burada yapılan zulmü durdurmak
için göreve çağırdık. Yine yardım malzemeleri toplayıp
kardeşlerimizin yaralarına merhem olmaya
çalıştık-çalışacağız.
Afrika adeta ikinci evimiz oldu.
Doktorlarımız binlerce Afrikalıya Allah’ın Şafii ismini
tecelli ettirmek için seferber oldu. Kiminin yeniden
görmesine vesile olundu kiminin adı dahi duyulmamış hastalıklarına
merhem olundu.
Mühendislerimiz Afrikalı kardeşlerimizin
susuzluğuna çare bulabilmek için binlerce kuyu açtı.
Ve tüm bunların maddi kaynağını yine devletimiz ve
milletimiz karşıladı ve gönüllü olarak karşılamaya da
devam edecek.
Velhasıl-ı kelam millet olarak hep mazlumun yanında,
zalimin karşısında olduk olmaya da devam edeceğiz…
Ama bir dakika…
Acaba gerçekten öyle mi olduk?
Bu soruya cevabım hem evet hem hayır olacak maalesef…
Dünyadaki mazlumların yanında olma hasletimiz
maalesef bir yer söz konusu olunca adeta lal kesildi.
Filistin denince coşan, Arakan denince galeyana gelen,
Afrika denince zirve yapan yardımseverlik duygularımız ve mazlumun
yanında olma hasletimiz bir yer söz konusu olunca adeta üç maymunu
oynuyor.
Görmedim, duymadım, bilmiyorum…
Bahsini ettiğim yer Çin’in zulmü altında
inim inim inleyen Doğu Türkistan…
Maalesef Doğu Türkistan’la ilgili ilk ağızdan
duyduğum şeyler dayanılacak gibi değil. Anlatılanlara ne
yürek dayanır, ne akıl kabul eder ne de vicdanlar
susar…
Filistin’deki kardeşlerimizden daha az zulüm görmüyor
Doğu Türkistan’daki kardeşlerimiz.
Arakan’daki kardeşlerimizin çilesinden daha az değil
Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin çilesi…
Afrika’daki kardeşlerimizin mahrumiyetinden daha az
değil Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin mahrumiyeti…
Hatta inanın daha fazla, daha acı ve daha zalimce
diyebilirim…
Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin çektiği ve
birinci ağızdan duyduğum zulmü, işkenceyi,
asimilasyonu buradan anlatmaya çalışacağım. Ama yaşanan zulüm ve
yapılan işkenceler o kadar büyük ki tüm bunları tek seferde
anlatmak mümkün değil.
O yüzden önümüzdeki birkaç yazıda Doğu Türkistan’daki
kardeşlerimizin halini anlatmaya çalışacağım.
Ben dinlerken gözyaşlarımı tutamadım, yüreğim isyan
etti, aklım yaşananları kabul etmedi, vicdanım isyan
etti...
Bakalım sizler Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin
yaşadıklarını okuyunca neler hissedeceksiniz…
SOSYAL MEDYA
TAKİP
twitter.com/msbeser
facebook.com/msbeser