CHP'li milletvekili kral çıplak dedi!
Abone olGülseren Onanç Kemal Kılıçdaroğlu'nun yardımcısı. CHP'nin en önemli simalarından biri. Partisini öyle bir eleştirdi ki...
CHP Genel Başkan Yardımcıs Gülseren Onanç, CHP ve Kürt sorunu
hakkındaki sözleriyle gündeme oturdu.
Agos gazetesinden Karin Karakaşlı'ya konuşan
veren Gülseren Onanç, partisini tutucu ve devrimcilikten uzak
bulduğunu belirterek sert eleştirilerde bulundu. Onanç,
"CHP kendini devrimci diye tanıtıp hiç devrimci olmayan bir
parti. Bizim altı okumuzdan biri devrimcilik, oysa devrimcilik
sürekli kendini sorgulamak ve yenilemek demektir"
dedi.
İşte Kemal Kılıçdaroğlu'nu zor durumlara sokacak o
söyleşi:
"KİMSE 30 YILIMIZI 50 BİN İNSANIMIZI KAYBETTİK DİYE
BAKMIYOR"
Bu kadar tavizsiz bireyken çok köklü ve kurumsal bir
partide ne gibi çatışma alanları ile karşılaştın? Nerelerde
zorlanılıyor, nasıl çıkış buluyorsun?
Ben yaptığım her şeyi etkili olsun diye yapan
birisiyim. Dolayısıyla bu açıdan iş kadınlığımdan gelen bir hesap
yapma alışkanlığım var. Benim hayal ettiğim dünyaya yaklaşmak da o
anlamada bir fayda. Verdiğim zamanı partime, topluma sunacağı
katkıyla karşılaştırmak da fayda. Siyasete baktığım zaman ise bu
noktanın pek gözetilmediğini görüyorum. Bir sorun otuz yıl devam
ediyor. Kimse dönüp otuz yılımızı, elli bin insanımızı kaybettik,
diye bakmıyor. CHP 89 yıllık çok köklü ve kendine özgü düşünce ve
davranış biçimleri ile yerleşik bir taban algısı olan bir parti.
Ben buraya CHP nasıl etkin bir parti olur, kaygısıyla geldim.
CHP'nin özündeki bazı temel değerleri sahipleniyorum. Atatürk'ün
kurduğu ilk parti olmasını, sosyal demokrasi ilkesini, daha çağdaş
bir hayat hayal etmesini, kadın erkek eşitliğine verdiği değeri
önemsiyor, partiyi bu değerler üzerinden güçlendirmek
istiyorum.
"CHP DEVRİMCİ OLMAYAN BİR PARTİ"
Katılmadığın, değişmesi için çaba harcadığın noktalar
hangileri oluyor?
CHP kendini devrimci diye tanıtıp hiç devrimci
olmayan bir parti. Bizim altı okumuzdan biri devrimcilik, oysa
devrimcilik sürekli kendini sorgulamak ve yenilemek demektir. CHP
bu değişimi sağlayabilen bir parti değil ve bu da bana uygun bir
şey değil. CHP 'de yine o devrimciliğin hâkim olmamasından
kaynaklanan altı okun okunmasında bir takım tutuculuklar var. Dünya
Türkiye değişirken bu değişimleri okumayı engelleyen algılar var.
Ve bu da çözüm üretmeyi engelliyor. Benim hep yaptığım şeyse
anlamaya çalışmak. Hiçbir yargı gözetmeksizin, daha önceden bana
söylenen ya da dayatılan görüş ve yaklaşımları bir kenara bırakıp
insan olarak soruna doğru gitmek.
KÜRT SORUNU KONUSUNDA CHP'DE FİKİR BİRLİĞİ YOK
O zaman en çok çözüm bekleyen meseleden Kürt sorunundan
devam edelim. Bu noktada parti birbiriyle çelişen, neredeyse taban
tabana zıt görüşlerden oluşan karışık bir tablo sergiliyor. Sen ise
özerk bölge tartışılmalı, ana dilde eğitim bir çocuk sorunudur gibi
çok farklı ve insan boyutunu öne çıkaran söylemlerle ortaya çıktın.
Senin açından gündemi ve partinin Kürt siyasetini nasıl
değerlendirdiğini öğrenmek isterim.
Kürt sorunun tarifi, özünde yatan nedenler ve dolayısıyla çözüm süreci konusunda daha partimiz içerisinde bir fikir birliği yok. Hâlâ bunu terör ve Güneydoğu sorunu olarak tarif edenler var. Hâlâ bir Büyük Ortadoğu Projesi olarak tarif edenler de var. Bunun aslında Kürt kökenli vatandaşlarımızın talepleri olarak görmek ve bu talepleri de insani demokratik hak olarak algılamak halen bizim dominant parti düşüncemizde yer almıyor. Benim durduğum noktada ise siyaseti hangi ideal uğruna yapabiliriz sorusu hâkim. İnsan mutluluğu talebinin üzerinde bir şey olabilir mi? Siyasette diyaloğun maalesef tükendiğini gözlemliyorum. Meclis içerisinde hangi konunun uzlaşılarak çözülebildiğini görüyoruz? Bu diyalog yoksunluğu ise siyasi kurumları tembelleştiriyor, siyaseti de hamasileştiriyor. Bu alışkanlık her iki tarafın muhafazakârlarını güçlendirirken, değişimcilerini zayıflatıyor. Kürt Sorunu şu an en akut halinde. KCK tutuklamaları, yargının da bu işe alet edilmesiyle beraber şu an sorun çok karmaşık hale geldi. Üstelik dış politika boyutu da var. Mutlaka partilerin diyalogla politika üreten akıllarına ihtiyaç var. CHP adına Başkanımız Kılıçdaroğlu'nun AKP'ye 'Hadi gelin Meclis içinde diyalog grubu kuralım' demesi bunun içindi aslında.
"KÜRT SORUNU ALGISI FARKLI BİR YERE GELDİ"
Gelinen noktada herhangi bir çözüm ihtimali görüyor
musun?
Ben artık toplumun bundan bir iki yıl önceki Kürt
sorunu algısından çok farklı bir yere geldiğini düşünüyorum. BDP'yi
temel politikası gereği ayrı tutarsak, Kürt sorunu bundan önceki
seçim süreçlerinde seçilecek partiyi etkileyecek bir politik unsur
olmuyordu. Aksine milliyetçilik daha çok prim yapıyordu. Halbuki
şimdi daha çok çözüm isteyen farklı gruplar var. TÜSİAD mesela,
ekonomi yerine Kürt sorununu öne taşıyor. O yüzden bu baskı
gruplarını çıkış olarak görüyorum. Ortak vicdanı yakalamak adına
bizim Beyaz Tülbent projemizi de önemli buluyorum. Kadın
kollarımızla kasım sonuna kadar Van, Hakkari'ye ilk ziyaretimizi
yaparken Van, Hakkâri ve Uludere'de çocuklarını kaybeden anneleri
ziyaret edeceğiz.
Kadın politikalarına ilişkin de baskı grupları ve
partiler arası diyalog var mı?
Meclis'te diyaloğun olduğu birkaç komisyondan biri de
Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'dur. Burada bütün partilerden
kadın duyarlığıyla gelmiş çalışan milletvekilleri var. Farklı
nüanslar üzerinden olsa da ortak bir payda yakalanıyor. Kadına
şiddet sorunu, işgücüne katılım gibi konuların yasama sürecinde en
azından orada gündeme alındığı gözlemleyebiliyorum.
"KABULLENMESELER DE SAYGI DUYUYORLAR"
Siyasi kariyerinde bundan sonrası?
Şunu söyleyebilirim. Samimiyete ve dirayete
inanıyorum. Savunduğum şeyleri çıkarım için değil inandığım için
söylediğime bir grup insan inandığı zaman, bana katılmasalar bile,
tamamen karşı olsalar bile en azından bana saygı duyduklarını
gördüm ben. Hesapsız kitapsız olduğumu ve hep insan perspektifinden
baktığımı görenler belli bir süre sonra kabullenmeseler bile saygı
duyuyorlar. Bu da az şey sayılmaz.
"MARDİN BENİM İÇİN ARAPÇA VE BITTIM KOKUSU"
Mardin doğumlusun. Nasıl kuruyorsun doğduğun şehirle
bağı?
Mardin'i kimliğimde çok taşırım. Mardin benim için
babaannem ve anneannem aslında. Her ikisi de Türkçe bilmezdi.
Arapça konuşurduk onlarla. O yüzden ben de aslında iki dilliyim.
Çokdilliydik, babam Kürtçe de konuşurdu. Benim de ilk öğrendiğim
dil evde konuşulduğu için Arapça. Anneanne ve babaannemin
yaşadıkları süreçleri gözlemlediğim için ana dilin ne kadar önemli
olduğunu biliyorum. İstanbul'a göç ettiğimizde babaannem şehirde
kendini ifade edememenin sıkıntısını çok yaşadı. Özgürlüğünün
kısıtlanmış olmasına, minibüse atlayıp erkek kardeşine gidemeyişine
çok içerliyordu. Bu kadar yaşamsal işte ana dil. Anneannem ise
mesela hoşgörü bir şekilde tarif edilecekse onun yaşayan halidir.
Mis gibi de bıttım sabunu kokardı. Mardin'e her gidişimde ilk
birkaç saat tökezliyorum, sonra geri geliyor Arapçam. İnsanı
anlamaya çalışmak bir kültür olarak o coğrafyada var ve bana da
oradan geçti.