CHP PM üyesi Ali Haydar Fırat'tan CHP yönetimini sarsacak yazı

Abone ol

CHP Parti Meclisi (PM) üyesi Ali Haydar Fırat, CHP'nin Erdoğan nefreti dışında siyaset üretmediğini savunarak, gerçek ihtiyaçlara cevap veren temel çözümlerin insanlara ulaştırılması gerektiğini söyledi. Fırat, "Dürüstçe şöyle soralım: Bugün Erdoğan karşıtlığı olmasa muhalefetin oy oranı ne olur? Buna samimi bir cevap vermek zorundayız." dedi.

CHP, yolsuzluk soruşturmaları, mobing iddiaları, teşkilatta şiddet olayları ve belediye başkanlarının peş peşe istifalarıyla sarsılıyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in Cumhurbaşkanı Erdağan'a yönelik akıl almaz iddiaları tartışma konusu olurken, CHP Parti Meclisi (PM) üyesi Ali Haydar Fırat'tan çok konuşulacak bir çıkış geldi.

Daha önce "Tek gündemimiz İmamoğlu değil" sözleriyle parti içinde eleştiri oklarına hedef olan Fırat, bu kez sosyal medya hesabından CHP yönetimine 21. yüzyılın gerçek ihtiyaçlarına cevap verecek siyaset üretmeye çağırdı.

CHP'deki Erdoğan nefreti siyasetine değinen Fırat, "70 yıldır süren, sadece sağ/muhafazakar lideri eleştirme ve siyasi ödevlerini yeterince yerine getirmeme konforundan vazgeçmeliyiz." ifadelerini kullandı.

SİYASETİN ÖNÜNÜ AÇMAK VE YENİ BİR PERSPEKTİF DENEMESİ

Türkiye’nin kaderi değişecekse, önce biz 70 yıllık ezberimizi bozmalıyız. Türkiye siyaseti, 1950 yılında çok partili hayata geçildikten sonra lider kültü ekseninde şekillendi. Bunda Cumhuriyet tarihimizin ilki olan, partimizin iki büyük kurucu siyasal aktöre (Atatürk ve İsmet Paşa) sahip olmasının önemli etkisi var. Onlardan sonra da CHP, rakiplerini hep kendi kurucu önderleri ile kıyasladı.

2. Dünya Savaşı sonrası siyaset dinamiği, sınıf ilişkileri, toplumsal yer değiştirmeler, göç, eğitim, dış politika gibi sayısız alan yeniden şekillenirken Demokrat Parti, "büyük yıkım" sonrası bu yeni dönemde, kalkınma, zenginleşme ve sınıf atlamayı vaat ediyordu. Buna karşın CHP, siyasetini Adnan Menderes üzerinden kurguladı. Tümüyle olmasa da çoğunlukla onun şahsını temel alan bir tepki örgütledi.

CHP, bir taraftan Menderes’in Cumhuriyet kazanımlarını yok ettiğini öne sürüyor (o günden bugüne negatif siyaset), diğer yandan ülkenin başına bela olduğunu her söylemde dile getiriyordu. 1960 askeri darbesi ile Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesi, sağ siyasal aktörlere geniş kitleler nazarında çok büyük dokunulmazlık kazandırdı.

Onları kutsallaştırdı ve dokunulmaz hale getirdi. Süleyman Demirel AP’nin başına geçtiğinde bütün kötülüklerin müsebbibi o olarak görüldü. Yapılmayan eleştiri ve hakaret kalmadı. Aynı şekilde, o cenahtan da hem İsmet Paşa’ya hem de Bülent Ecevit’e benzer bir tavır sergilendi. 12 Eylül darbesi ile Turgut Özal ANAP’ın başına geçince eleştiri okları bu sefer Özal’a yoğunlaştı. Sürekli aynı kısır döngüyü yaşadık.

Menderes giderse memleket düze çıkacaktı, olmadı. Demirel’den sonra rahata erecektik, olmadı. Özal olmasaydı, ülke rahat bir nefes alacaktı, böyle de olmadı. Nihayetinde AK Parti iktidara geldi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün olumsuzlukların sebebi olarak görülmeye başlandı. Yine, aynı şekilde o giderse her şey düzelir sanılıyor. Erdoğan iktidarının uzaması bu duyguyu besliyor ve büyütüyor.

Öyle ki çoğu zaman onun yenilmezliğine atfen onu ancak bir benzerinin yenebileceği inancıyla bir arayış kendini gösteriyor. Uzun vadeli baktığımızda; 1950’den beri korku, endişe ve rakip siyasi aktöre yönelik öfke ile günlük siyasetin çerçevesinden çıkmayan bir negatif siyasetsizlik girdabındayız. Elbette bu durumun faydası da var.

Dürüstçe şöyle soralım: Bugün Erdoğan karşıtlığı olmasa muhalefetin oy oranı ne olur? Buna samimi bir cevap vermek zorundayız. Siyaset, verili durumu sürdürmek değildir.

Atatürk’ün sarih ifadesiyle “idare-i maslahatçılar esaslı devrim yapamaz.” Dünyamız yine 1950’lere benzer ivmede yeniden şekilleniyor. Artık aktörleri aşan, düzeni hedef alan ve bunun da ötesinde kendi kurucu siyasetini yeniden inşa eden devrimci ve dönüştürücü bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Bizim temel ihtiyacımız, 21. Yüzyılın yeni siyasetini üretmek, gerçek ihtiyaçlara cevap veren temel çözümleri, insanlarımıza ulaştırmaktır.

"Erdoğan sonrası bizim siyasetimiz Sudan çıkmış balığa dönecek"

Devrimci siyaset, sol siyaset ve onun tarihsel olarak biriktirdiği yol ve yöntemlerin hiçbiri siyasal aktörlere aşkın, abartılı bir rol atfetmez, tam tersine onları zaman ve mekan içinde çözümler, anlamlandırır. Düzenin hangi boyutuyla öne çıktıklarını ve işlevlerini sorgular.

Örneğin bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yüklenen aşkın rol gerçekçi değildir. Yarın Erdoğan siyaset sahnesinden çekildiğinde tıpkı diğer liderler gibi bizim siyasetimiz sudan çıkmış balığa dönecek; ama sağ siyasetin üretkenliği yeni bir liderle yoluna devam edecek.

"Siyasetimizi gerçek bir zemine oturtmak zorundayız"

Nitekim şimdiden yeni aktörler sahneye çıkmak üzere kendilerini hazırlıyorlar. Mevcut kısır döngüden çıkmadığımızda, bize düşen de maalesef aynı öfkeyi bu yeni lidere yöneltmek olacak. Zaman daralıyor. Siyasetimizi gerçek bir zemine oturtmak zorundayız. Gerçek sorunlar ve çözümler ekseninde, “somut durumların, somut tahlilini yapan” belirleyici politikalar inşa etmek zorundayız. 70 yıldır süren, sadece sağ/muhafazakar lideri eleştirme ve siyasi ödevlerini yeterince yerine getirmeme konforundan vazgeçmeliyiz.

Günün Önemli Haberleri