Cemaatle ilgili her şey o kitapta!
Abone olAhmet Şık'ın kitabı Gülen cemaatinin devlet içinde, özellikle de polis teşkilatında örgütlendiği tezini belge ve anlatımlarla aktarıyor.
‘İmamın Ordusu’ adlı kitabın içinde ne var? Ahmet Şık’ın 3 Mart
günü sabahı evine polis baskını yapıldığı andan beridir bu
konuşuluyor. Ahmet Şık, kitap hazırlık çalışmaları sürerken evine
baskın yapılmış, tutuklanmış, operasyonun ‘Kitapla ilgisi yok’
açıklaması da bizzat savcılık tarafından yapılmıştı.
Herkesin merak ettiği kitabın sır perdesini Ahmet Şık'ın
arkadaşı Radikal'den Ertuğrul Mavioğlu araladı. Bilgisayarından o
kitabın taslağı silinen Mavioğlu, kitapta neler olduğu Radikal'de
anlattı:
YEŞİL KUŞAK PROJESİ
Kitabın giriş bölümünde tüm laiklik söylemlerine karşın devlet ile
İslam arasındaki ‘ihtiyaç’ ilişkisi anlatılıyor. Ve şimdi laik
kanadın ‘İslami tehlike’ dediği akımların, 12 Eylül döneminde
cuntacılar tarafından palazlandırıldığı gerçeğine yapılan sıkı bir
vurgu. Kitapta yapılan tespite göre, sol ve sosyalist akımların
tasfiyesi karşılığında İslami hareketin palazlandırılması, ABD’nin
‘yeşil kuşak’ projesiyle doğrudan bağlantılı.
NURETTİN VEREN'İN İTİRAFLARI
Kitapta sadece 12 Eylül döneminde değil, farklı dönemeçlerde de
Fethullah Gülen cemaatinin uyumuna dikkat çekiliyor. İlk siyasi
tedrisini ‘Komünizmle Mücadele Derneği’nde görmüş bir kişi
açısından anormal bir durum da değil bu. Yeni Asya gazetesinden
Mehmet Kutlular’ın uzun bir röportajından yer yer alıntılara da bu
nedenle yer verilen kitapta, 12 Mart Muhtırası sonrasında devletin
Gülen cemaatini desteklediği, aynı cemaatin 28 Şubat sonrasında ise
Refah Partisi’ne karşı alternatif yapılmaya çalışıldığı
anlatılıyor. Fethullah Gülen’in bu konudaki bir röportajından
aktarılan pasajlarda, 12 Mart’tan sonra tutuklanmış ve yedi ay
hapis yatmış olmasına rağmen Gülen’in devlete bağlılığında herhangi
bir eksilme olmadığı vurgulanıyor.
Kitapta Fethullah Gülen’in hayatına ilişkin de uzun anlatımlar yer
alıyor. Erzurumlu bir vaizken giderek küçük bir devletçik haline
dönüşen bir cemaatle ilgili Ahmet Şık’tan çok önce yazılmış pek çok
yazı ve kitapta da var bu bilgiler. Bu bilgiler arasında ilginç
notlar da var elbet. Başta Yeni Asya çevresindeyken daha sonra
ayrılıp Necmettin Erbakan’a yanaşan Gülen’in daha sonra onunla da
bir savaşa girişmesi, MHP ile çatışmalar yaşaması vb. gibi olgular,
cemaatin nasıl ince ince örgütlendiğine dair ayrıntılar.
Kitapta cemaatin temellerinin 1966 yılında atılması anlamına gelen
Akyazılı Vakfı’nın kurucuları arasında olan Nurettin Veren’in bazı
itiraflarına da yer veriliyor. Bu itiraflar arasında telefon
dinleme kayıtlarının bizzat cemaat tarafından tutulduğuna ilişkin
bazı iddialar var. Kitap, bu itirafların yalanlandığı bilgisini
aktardıktan sonra, Işık Evleri örgütlenmesi, Gülen okulları ve
Sızıntı dergisinin cemaat tarafından nasıl kullanıldığına dair bazı
tespitlere yer veriyor. Kitapta, medyanın Gülen cemaati için önemi,
Zaman gazetesi, Samanyolu TV gibi yayın organlarına yapılan
vurgular da var.
Kitapta Susurluk döneminde Gülen’in aldığı tutum, ayrı bir başlık
halinde. Aktarılan bir röportaja göre Fethullah Gülen, Susurluk’un
daha derinlere gitmesinin, milli birlik ve beraberliğe zarar
vereceği inancında.
ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ YER
AKP iktidarı döneminde Gülen cemaatinin bakanlıklar ve bürokrasi
içinde nasıl hızla örgütlendiği anlatılıyor. Ve tabii yıllardır
içten içe kaynadığı bilinen Emniyet teşkilatı içinde de. “Emniyet
cemaatin silahlı birimi mi?” sorusu ortaya atılıyor ve yanıtı
aranıyor. Polis okulları, İstihbarat, Organize Suçlar, Personel
gibi birimlerde kitabın iddiasına göre Gülen cemaati tavan yapmış.
Kitabın adının ‘İmamın Ordusu’ olmasının asıl nedeni de burada.
Kitaba göre, Gülen cemaati Emniyet içindeki örgütlenmesine Personel
Dairesi’nden başladı. Ardından İstihbarat Dairesi. Çünkü İstihbarat
Dairesi, teknik takip, izleme ve dinleme faaliyetleri konusunda son
derece stratejik bir konumdaydı. Bunun için de yetişmiş insan
gücüne ihtiyaç olduğu kesin. Kitabın buna dair de bir iddiası var:
Işık Evleri’nde yetiştirilen gençler sistematik bir biçimde, polis
kolejleri ve polis akademisine alındı. Bu gençlerin polis yapılması
ve sonra terfi etmelerinde çeşitli oyunlar da söz konusu, kitaba
göre. Sınav sorularının çalınması, hileli kuralar stratejik
noktaları ele geçirmek için.
DİĞER POLİSLERİ İTİBARSIZLAŞTIRMA
OPERASYONLARI
Kitapta çeşitli dönemlerde kaleme alınmış raporlar da var. Örneğin,
1991’de, başmüfettişlerin hazırladığı ‘hileli kura’ raporu, polis
akademisindeki Gülen cemaatinin örgütlenmesiyle ilgili. Sonraki
yıllarda yazılmış benzer nitelikteki raporların ardından açılan
soruşturmaların ciddi bir yaptırıma yol açmadığını da okuyoruz.
Ufak cezalar ise silinivermiş.
Kitapta cemaatçi polislere yer açmak için başka polislere yönelik
ayak kaydırma operasyonları yapıldığı da yazılı. Kimliği belirsiz
ihbarlar, kimi polislere kurulan tuzaklar anlatılıyor kitapta. Bazı
polislere itibarsızlaştırma, rütbe düşürme yöntemleri kullanılarak
bir yandan tasfiyeler yaşanırken, bir yandan da cemaatle ilişkili
olduğu iddia edilen polisler kıdemlerine bile bakılmaksızın hızla
terfi ediyorlar. Kitapta tüm bunlar isimler verilerek yazılıyor. Bu
örnekler arasında Hanefi Avcı, Sabri Uzun, İsmail Çalışkan,
Celalettin Cerrah ve Emin Aslan’a komplo düzenlendiği iddialarıyla
ilgili oldukça geniş ayrıntılar da kitapta yer alıyor.
AHMET ŞIK'I KİMLER SORUŞTURUYOR?
Kitapta nasıra basmış olması ihtimali bulunan bir ayrıntı, kritik
görevlerdeki kimi isimlerin Hrant Dink cinayetindeki rollerinden
ötürü doğrudan suçlamaların odağında olmaları. ‘İmamın Ordusu’nda
konu edilenlerin bir bölümü, aynı zamanda Ergenekon
soruşturmalarını yürüten isimler. Bugün Ahmet Şık’a yöneltilen
‘Ergenekon örgütüne yardım’ suçlamasının kaynağı da büyük
olasılıkla burada gizli. Ahmet Şık kitabında kime kimlerin, ne
zaman ve nerede nasıl tuzaklar kurduğunu ve bundan nasıl lehine
sonuçlar çıkardığını anlatmış ayrıntılı olarak.
KİTAPLA ALAKALI ŞİKAYET VE DAVA TALEBİM OLMADI
Fethullah Gülen, Ahmet Şık’ın yazdığı ‘İmamın Ordusu’ kitabı için
ne dedi? Ahmet Şık’ın taslak halindeki kitabı ‘İmamın Ordusu’na
yönelik baskınların ardından tartışmaların odağındaki isim olan
Fethullah Gülen’in avukatından eleştirilerle ilgili açıklama geldi.
İşte o açıklama:
“Son günlerde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bazı işlemleri
nedeniyle müvekkilim muhterem Fethullah Gülen’e yönelik, yargısız
infaz mahiyetinde haksız yayınlar yapılmıştır.
Bu nedenle Fethullah Gülen tarafından aşağıdaki açıklamanın
yapılması gerekli görülmüştür: Bugüne değin aleyhimde birçok yayın
yapıldı ve onlarca kitap yayınlandı. Ancak basılmamış bir kitabı
engellemek gibi bir gayretim hiç olmadı. Sadece kişilik haklarıma
saldırılar, şahsıma mesnetsiz suçlamalar ve iftiralar karşısında
bir vatandaş olarak hukuk çerçevesinde hakkımı aradım. Hukuka
aykırı olduğu tespit edilmiş ve hakkında tazminat kararı verilmiş
kitaplar bile tekrar basılıp satılmaktadır.
Bilhassa 28 Şubat sürecinde aleyhimde, psikolojik harekât mahsulü
neredeyse hepsi birbirinin kopyası ısmarlama pek çok kitap piyasaya
sürüldü. Bu kitaplardaki iddialar Yargıtay’ın da oybirliğiyle
tasdik ettiği beraatim ile neticelenen mahkemede ileri sürülen
iddialardan farklı değildi. Hatta bu kitaplar dava dosyasına da
eklenmiş ve içerikleri iddianameye konulmuştu. Ayrıca bu kitaplarda
yer alan iddiaların kıymeti harbiyesi kamuoyuna da malumdur.
İletişim çağında her türlü yayının internet gibi vasıtalarla
rahatça yapılabildiği bir zamanda herhangi bir yayının muhatap
okuyucuya ulaşmadan engellenmesinin mümkün olmadığı açıktır.
Böylesi teşebbüslerin yasaklanmak istenen yayına alakayı artıracağı
da ortadadır.
Bahsi geçen kitapla ve yazarıyla alakalı şahsen herhangi bir
şikâyetim ve dava talebim olmamıştır. Konu tamamen Türk yargısının
meselesi olup adli makamların bahis mevzuu kitap hakkında hangi
gerekçeyle ve delillerle soruşturma başlattıklarını da bilmiyorum.
Tamamen bağımsız yargıya ait bir konuda da lehte veya aleyhte
değerlendirmede bulunmam tabii ki söz konusu olamaz. Elbette
düşünce, ifade ve basın özgürlüğü demokrasinin vazgeçilmez
esaslarındandır. Fakat herhangi bir özgürlüğün kamu düzeni
aleyhinde veya kişilik haklarına saldırı ve masum insanları
karalama maksatlı olarak kullanılamayacağı da yine demokrasinin ve
insan haklarının en temel düsturlarındandır.”