'Cemaat ve AKP Kürt sorunu için kapışacak'
Abone olEvrensel'den Serpil İlgün'ün sorularını yanıtlayan Ruşen Çakır 10 yıllık AKP iktidarını değerlendirdi...
İNTERNETHABER.COM
Evrensel gazetesine konuşan gazeteci
yazar Ruşen Çakır gündeme
dair çarpıcı değerlendirmeler yaptı. 10
yıllık AKP iktidarını
değerlendiren Çakır "Yasaklamak yasak olacaktı
her şey yasak oldu" diyerek gelinen noktayı
özetledi. Gülen Cemaati ile hükümet arasındaki gerilim ve Kürt
sorunu üzerine iddialı yorumlarda bulunan Çakır iktidardaki
çatışmada ana alanın hala Kürt sorunu olduğunu söyledi.
LİBERALLERİN DESTEĞİ OLMASA AKP BU KADAR FÜTURSUZ
OLAMAZDI
Evrensel'den Serpil
İlgün'ün sorularını yanıtlayan Ruşen Çakır,
hükümetin son dönem politikalarıyla liberal aydınların tepkisini
çekmesini yorumladı. "Yetmez ama evet" sloganına
sert eleştiriler yönelten Çakır,
"Türkiye’de yakın tarihimizde
duyduğum siyasi olarak en yanlış slogandı" dedi. Çakır,
liberal kalemlerin AKP iktidarı karşsında son dönem yaşadığı hayal
kırıklığını şöyle yorumladı:
ERDOĞAN DÜN NE İSE BUGÜN DE O
"O onların sorunu. Ben Allaha çok şükür tarif ettiğiniz
anlamda liberal değilim. Özellikle Ergenekon, Ahmet, Nedim olayında
vs. AKP’nin otoriterleşme çizgisine ilk saptığı andan itibaren
yapılan eleştirilerin hepsini Ergenekonculukla eşitleyenler esas
onlardır. Onların entelektüel medya desteği olmasaydı, AKP bu kadar
fütursuzca bu noktaya gelemezdi. “Yetmez ama evet” sloganı,
Türkiye’de yakın tarihimizde duyduğum siyasi olarak en yanlış
slogandı ve bunu sahiplenen insanların hepsi Türkiye’deki en
entelektüel, en liberal geçinen insanlardı. Erdoğan dün neyse bugün
de o. Değişen, insanların Erdoğan’a bakışı. Yani Erdoğan somut
koşullara göre siyaset geliştirirken, bir takım insanlar Erdoğan’a
göre siyaset geliştirmeye başladılar; sorun orda."
AKP’DEN BDP’YE GİDEN ÇOK KİŞİ OLACAK
"HAS parti ve DYP’nin ardından AKP’ye yeni katılımlar
olacak mı?" sorusunu yanıtlayan Çakır, iddialı değerlendirmelerde
bulundu.
"Olur. Kapıyı açsa çok kişi üşüşecek. Ama kendi seçmek istiyor.
Öyle herkesi almaya niyeti yok. Soldan da çok insan gider. Çok kişi
derken, mesela HAS partiden 100 kişinin gitmesi azdır, CHP’den 5
kişinin gitmesi çoktur. Mesela ülkücü hareketten çok insan niyetli
gitmek için. Kürt hareketini kopartamaz, çünkü Kürt hareketi çok
güçlü. Orada tersi olabilir; AKP’ye yakın olup BDP’ye giden çok
kişi olacak."
EN BÜYÜK SORUN OTO SANSÜR
AKP’nin medya üzerindeki baskısının etkilediği
isimlerden biri olarak, otoriterleşmenin medyadaki yansımasını
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Basın özgürlüğü anlamında en kötü dönemini yaşıyor Türkiye.
İyileşeceğe de pek benzemiyor. AKP’nin medyanın siyasete
müdahalesinin kapılarını kapatmış olması çok takdire şayan. Yani
geçmişte medya patronları siyaseti dizayn ediyorlardı. Bu anlamda
çok iyi oldu. Ama şimdi kendileri medyayı dizayn etmeye başladı bu
da çok kötü. Buradan çıkışı kolay görmüyorum. Olsa olsa sosyal
medya bir kapı aralar. Şu anda oto sansür en büyük sorun. Eskiden
gazeteci taraflı diye eleştirilirdi şimdi tarafsız diye
eleştiriliyor. Gazetecinin sivil ve tarafsız olanı herkesten dayak
yiyor. Bu çok tehlikeli!
CEMAAT HÜKÜMET KAPIŞMASININ ANA ALANI KÜRT SORUNU
Erdoğan’ın hedeflerine ulaşması, “2023 vizyonuna
varabilmesi” için Kürt sorununu çözmesi gerektiğini söylüyorsunuz.
Dönem dönem beklenti yaratıyor, ancak bunun karşılığı yok. Son
olarak açlık grevleri karşısında aldığı tutuma baktığımızda da bunu
görmüyoruz. Erdoğan, ne yapmak istiyor?
Erdoğan bu sorunu çözmeden, kafasındaki hayalleri
gerçekleştirmesinin imkânsız olduğunu biliyor, kabullenmek
istemiyor. PKK ile Kürt sorunu iç içe geçmiş olduğu için
zorlanıyor. Eğer PKK gibi bir tehdit olmasaydı, Kürt sorunun
çözümüne İslami unsurları da katarak, inkardan vazgeçip kademeli
bir takım düzenlemelerle, ana dilde eğitimin belki 15- 20 yılda
gerçekleşeceği bir süreç yapabilirdi ama şu anda tek aktör kendisi
değil. Ve Kürtlerle doğrudan ilişki kurma kapasitesi ve yeteneği
giderek azalıyor. PKK’nın kitlesel desteği ise giderek artıyor.
İkincisi; Kürt hareketinin dışarıdaki bir takım güçler tarafından
manipüle edildiği konusunda çok güçlü inanışları var. Taşeronluk
falan laflarını ederken, inanarak ediyor.
Ve önünde dev bir sorun var; Abdullah Öcalan olayı. Olayın düğüm
noktasının orası olduğunu onlar da biliyor. PKK meselesinde ne
yapmak gerektiği konusunda çok ciddi bir kapışma da var. KCK
operasyonları, Öcalan’la görüşme, PKK ile doğrudan görüşme
olaylarında farklı eğilimler var ve bunlar çok sert çatışıyor.
Açlık grevlerinin çözümünün Öcalan’ın üzerindeki tecridin
kaldırılması olduğunu herkes biliyor. Hükümetin büyük kısmı zaten
bu noktaya yakın ama devletin içindeki bir takım başka unsurlar
bunu engellemek istiyor.
Çatışma Kürt sorunu dışında başka hangi alanlarda
var?
Kürt meselesi ana alan. Bunu uzun zamandır söylüyordum, başka
söyleyenler de vardı ama insanlar inanmıyordu, MİT krizi çıkınca,
birden herkesin jetonlar teker teker düşmeye başladı. Bir savcı
kalkıp hükümetin siyasi iradesini yargılamaya çalışıyor ve tam da
Başbakan’ın ameliyatı zamanında. Bu, savcının şövalyeliği falan
değil, yani öyle bir şey olsa, zaten savcıyı görevden aldılar, olay
kapanırdı. Öyle bir şey olmadı. Demek ki devletin içinde bir odak
var; MİT üzerinden devleti, PKK ile görüştüğü için cezalandırmak
istiyor. Bu kavga hala bitmiş değil.
İKTİDAR KAVGASI VAR
Gülen cemaatini mi kast ediyorsunuz?
Kim olduğunun önemi yok. Bir yerden sonra bunlar bizim
kanıtlayabileceğimiz şeyler değil.
Ama yazılıp çiziliyor, siz de yazıyorsunuz. İsim
söyleyebilirsiniz…
Cemaatle hükümet arasında bir iktidar kavgası olduğu kesin. Bunu
yeni tip iktidar savaşları olarak tanımlıyorum. İsrail’e bakışta
ciddi bir farklılık var, İran konusunda yer yer ayrılıklar var.
Dolayısıyla Kürt meselesi çok ciddi bir alan. En son Gülen “beş yıl
önce söylediklerimiz dikkate alınsaydı böyle olmazdı” dedi. Ciddi
bir kapışma var, ama en çok Kürt meselesinde var. Diğer konularda
kolayca benzeşebiliyorlar.
Mesela 29 Ekim meselesinde herkes CHP’ye karşı olmak konusunda
birleşebilir. Ama Kürt sorununda birleşmiyor. Çok fazla yansımıyor
ama açlık grevleri konusunda da aralarında fark olduğunu
düşünüyorum.
Bunu biraz açar mısınız?
MİT’in içinde, hükümetin içinde bazıları Öcalan meselesinin bir
şekilde çözülmesini istiyor. Hükümet görüşmeye Öcalan’ın kardeşini
yollamak istedi ama PKK bunu istemiyor. PKK’nın dışında da
başkaları, mesela kardeşi gidemiyor diye neredeyse bayram
edecekler. Yani Öcalan’ın “tamam kardeşim, bu açlık grevi amacına
ulaşmıştır, bıraksın arkadaşlar” demesini istemiyorlar. Çok ilginç
bir şekilde PKK ile devlet içindeki kanatlardan birisi, yakın
pozisyonlar alabiliyorlar.
Erdoğan’ın çözüm için kendisine acilen bir Kürt çözüm
ortağı bulması gerektiğini yazdınız. BDP’yi muhatap almayacağını
söylüyor. BDP olmayacaksa kim olacak?
Bulacak, yaratacak. Reel olarak bakarsak burada Öcalan’dır. Yani bu
stratejik bir tercihtir. Bu tercihi daha önce yapar gibi
yaptılar.
Açılımları mı kastediyorsunuz?
Yok, Öcalan görüşmeleri. Aslında açılımla iç içeydi onlar. Habur,
Oslo süreçleri. Ama “mış” gibi yapıldı, belli bir yerden sora zaman
kazanmak şu bu, iki taraf da birbirine güvenmiyor.
Röportajın tamamı için buraya tıklayın...