Bir selfie çılgınlığıdır gidiyor.
Çılgın olan selfie değil elbette. Yaşadığı her
anı ölümüzleştirme tutkusunda olan insanoğlunun, paylaştıkça tatmin
olmayan görünme arzusu.
Yeni medyanın da etkisiyle "ne kadar görünürsen o kadar
varsın" mottosu tutalı çok oldu. Durumumuz artık; sıfırın
altında cılkını çıkarma!
Nasıl bir çılgınlık ki en sıradan insanından en ciddi
siyasetçisine, en ünsüzünden en ünlüsüne hatta koca koca devlet
başkanlarına kadar herkesi sarsın?
Artık daha ötesi olamaz dediğimiz noktada "hadi
canım" dedirten yeni bir selfie versiyonu düşüveriyor
Twitter ya da Facebook sayfamıza. Uçarken, kaçarken, atlerken,
zıplarken, amuda kalkarken... Ne ararsan var yani. Hayır,
"astronotun biri uzaydan selfie çekip göndermiş, daha ötesi
yok işte niye kasıyorsun kardeşim" desen de nafile.
İşin eğlenceli boyutu bir yana selfie'de level atlama
hırsı tehlikeli sonuçlara da neden oluyor. Daha dün
arkadaşıyla selfie çekmek için bir inşaatın gözetleme kulesine
çıkan genç hayatından oldu. İntihar etmeden önce selfie
çekip paylaşan birinin durumu ise ayrıca vahim. Üzerine
psikanalitik onlarca şey söylenebilir eminim ama o kısmı beni
aşar.
Sıradanlaşırken farklı olma çabasının bizi getirdiği
noktayı görmek adına en ideal örneklerden biri aslında bu
moda.
En farklısı olacağım derdiyle girilen bu yol, üstünden binlerce
aracın geçtiği bir otoyoldan başka bir şey değil. Kendi yolunu
çizmediğin sürece göreceklerin de diğerlerinin gördüklerinden
farklı değil. Yine de 3. gözüm açılacak diye tutturanların
azmine saygı duymaktan başka ne gelir elden?
Doymak bilmeyen benliklerimize hergün biraz daha
"ben" boca ediyoruz. En çok beğeniyi alayım, en
güzelini paylaşayım, en çok RT edilen tweeti atayım, bak işte böyle
gezdim, bak işte burda yemek yedim, bak bugün bunu giydim...
Göstermeden yapılan her eylem boşlukta asılı kalıyor
adeta. Daha da fenası gösterilen eylemin karşılık
bulmaması, bir anlamda takdir edilmemesi.
Düşünsene, Facebook'da en afilli fotoğraflarından birini
profil resmi yapmışsın, bin küsür arkadaşından biri de
"beğen"memiş. Böyle bir travmayı kaldıramayıp sabaha kadar
uyuyamayacak insanlar yaşıyor bu evrende.
Hiç bir şeyin tadı özünde değil artık, aksinde... Ne gezmenin
tadı var, ne yemeğin, ne de sohbetin. Fotoğraf çekip
paylaşmaktan doya doya bakılamayan manzaranın tadı, Instagram'da
paylaşma sevdasıyla bir saat süslenip, soğutulan yemeğin tadı,
eldeki telefona bakmaktan edilemeyen sohbetin tadı acayip şekilde
kaçtı.
Bunun yerine daha az önce kaçırdığımız o güzelliğin bir saniyelik
zaman dilimine hapsedilmiş görüntüsünün, ne kadar beğenileceğiyle
ilgileniyoruz artık. Başkalarına beğendirme duygusu, kendi
beğenilerimizi savurup atmış sanki. Toplamaya ise vaktimiz
yok, daha "savrulmuş duygular" isimli selfiemizi
çekip, paylaşacağız...
BİR ÇAY KOY DA İÇELİM
"Muhabbet koyu olacak bir çay koy da içelim"
derdik eskiden. Bak bu değişmedi, hala kuruyoruz bu cümleyi büyük
bir zevkle. Sonra başlıyoruz muhabbete...
Dur başlamadan "bütün kızlar toplandık" pozu
verelim de bi Instagram'a atalım.
Hah tamam...
-Eee ne var ne yok?
- Ayy dur dur, bak hemen 3 kişi beğendi.
-Hani kim beğenmiş, getir bi bakiimm..
Bunlar daha muhabbetin girizgah bölümleri. Devamını ben özet
geçiyorum, diyaloglara zaten yabancı değilsiniz, zihninizde
canlanır eminim.
3-5 tweet atayım, 1-2 beğeni yapayım, WhatsApp'dan mesaj
geldi, Instagram'dan kuş uçtu, biri iletime yorum yazdı, pireler
berber oldu, develer tellal oldu, iki lafın beli tam
kırılacakken çayın dibi göründü. Ayrılırken bir de
"kankalar selfie" çektik, tam oldu.
Yeni nesil muhabbetler böyle işte, bölünmüş yollardan
daha bölünmüş...
İşine gelirse!
İNSAN, BİRAZ DA BÖYLE
İNSAN...
Aslında işimize geliyor da ruhumuza ne kadar iyi
geliyor, orasından emin değilim.
Hayatında yaptığı ufak bir eylem için yüzlerce kişiden takdir
görmenin hazzı ve yine belki de hayatında bir elin parmağını
geçmeyecek kadar insana "bu davranışı beğendim"
diyebilmiş ya da hiç diyememiş bir insanın bir tıkla beğeniler
dağıtması kimin işine gelmez ki? Laf sokma telaşında olan
hiç kimseye tahammül etmek zorunda kalmadığın, herhangi bir sebeple
hoşuna gitmeyen herkesi bir tıkla kendinden uzaklaştırabildiğin bir
dünyanın kollarına koşmak varken kim ne yapsın sıkıcı,
çekilmez insanların kaprislerini...
Sanallık gerçekliğin acımasızlığını perdeledi ve
hergün biraz daha gerçekliğimiz oldu. Oysa acı da hayata dair,
acımasızlık da...
O sayfalarda asla paylaşmayacağımız çirkin hallerimizde bize ait,
sergilemekten hep çekindiğimiz kötü yanlarımız da. Hayatın içinde
sabır da var, tahammül de. İnsan, biraz da böyle
insan...
Tadına vara vara içtiğimiz çayların, göze baka baka ettiğimiz
muhabbetlerin, kokusunu içimize çektiğimiz çiçeklerin, bakmaya
doyamadığımız yeşilin, kıyısında oturup içinde kaybolduğumuz
denizin şerefine;
Çek bir selfie demli olsun...
twitter.com/Htckubra
Facebook Hatice Kübra