Başbakan bir anda “Şanghay İşbirliği
Örgütü” tartışmasını ortaya atarak, fokur fokur
kaynayan bir gündem konusunu yaratmış oldu.
Yani yine şapkasından tavşan çıkarmayı başardı.
Bu nedenle, oldukça başarılı bir sihirbaz olduğunu
söyleyebiliriz.
***
Ki bugüne kadar “Şanghay”, Anadolu insanı
için yarı Çinli yarı da Kafkas olan Bruce Lee’den yada anne babası
Çinli olan Jackie Chan’den (Çeki Çen) ibaretti.
Çünkü bir kuşak, onların Şanghay’da geçen filmleriyle
büyüdü.
Ama bu sefer onu, alışılmışın aksine daha politik bir düzlemde
izlemeye ve tartışmaya başladı.
Bundan dolayı, birkaç gündür gazeteler, TV’lerdeki haber
programları harıl harıl bu konuyu konuşuyor.
***
Aslında Başbakan, sözünü sonradan düzeltmiş olsa da;
“Gerekirse Şanghay işbirliği örgütüne
katılırız, neden olmasın?” ifadesi belli bir realiteyi de
içinde barındıran, doğru bir "blöftü".
Karşılıklı güç bloklarının daha da keskinleşmeye doğru gittiği
dünyada, batının Türkiye’ye yüz çevirmesi sonucunda neler
kaybedebileceğini AB devletlerine hatırlatan bir tehditti.
Ama tabi ki gerçekler var.
Türkiye’nin şuan ki şartlarda Avrupa Birliği’nden tamamıyla
vazgeçip, Şangay İşbirliği Örgütü'ne katılım iradesi göstermesi,
imkânsıza yakın bir ihtimaldir.
Çünkü 1960 sonra başlayan uzun AB üyeliği sürecinin, Türkiye’nin
modernleşme tarihi içerisinde yadsınamaz bir yeri vardır.
AB’nin, ne kadar da gelişmekte olan ülkeleri 90’lar sonrası
Dünya sistemine entegre etmek amacıyla kullanılan bir amacı olsa
da; evrensel değerleri benimsemek, yaşam standartlarını yükseltmek
adına ciddi getirileri söz konusudur.
Ki diğer bir yandan AB, AK Parti’nin iktidara geldiği ilk
yıllarda, “irticacı, şeriat geliyor, İranlaştıracaklar
bizi” gibi söylemlere karşı kalkan olarak kullandığı en
önemli enstrümanlardan biriydi.
Liberal çevrelerinin desteğini kazanması adına, tutunduğu en
önemli daldı.
Dahası bu süreçte üyeliğe kabul edilmezse bile, hem içte hem de
dışarda müttefikliğine ihtiyaç duyduğu bir birlik konumundadır.
Bu nedenle Türkiye, kolay kolay bu yoldan vazgeçmez.
Ama tüm bunları bir kenara bırakırsak,
Başbakan’ın söyleminde dikkatleri çekecek iki önemli husus
var;
1- Başbakan, örgüte katılma nedenlerinden
biri olarak “Müslüman nüfusunun fazla olması ve kendi
değerlerine yakın ülkelerin bulunmasını” gösterdi.
Yani yıllarca Avrupa Birliğini, “Hristiyan
Birliği” olarak eleştiren, “medeniyetler
ittifakından” dem vuran Başbakan, Şangay örgütüne katılım
için “dinsel ve tarihsel” bir argümandan bahsetmiş
oldu. Böylece, eleştirdiği olguyu kendi savunur bir pozisyona
düştü.
2- “Katılabiliriz” söylemiyle, değişen küresel
güç dengelerini göz önüne serdi. Türkiye’nin bu güç dengeleri
içerisindeki rolünü hatırlattı. Kendine duyduğu özgüveni ortaya
koydu.
***
Tabi yazının girişinde belirttiğim gibi; Şanghay İşbirliği
Örgütü mevzusunun, Başbakan’ın medyanın ve toplumun kısa süreli
oyalanması için ortaya attığı bir konu olduğunu da üçüncü dikkat
çekilecek madde olarak listeye ekleyebiliriz.
Çünkü son tahlilde Başbakan, her zamanki gibi ilgi çekici,
dikkat dağıtıcı, merkeze kendine alan bir konuyu “çek bi
Şanghay” diyerek niyet torbasından çıkarmış oldu..
Bakalım bir sonraki konumuz ne olacak?