Bush Türkiyeye yanlış yaptı
Abone olBunu söyleyen ABD'nin eski Ankara büyükelçisi Mark Parris... Dahası da var.
ABD'nin eski Ankara büyükelçilerinden Mark Parris, ABD
Başkanı George W. Bush yönetiminin Türk-Amerikan ilişkilerini
''bulduğundan daha kötü halde'' bıraktığını söyledi. Parris'e göre
iki ülke arasında ilişkilerde en kötü 6 yıl geride kaldı.
Parris, ABD Başkanı Bush döneminde Türk-Amerikan ilişkilerinin, işleyişle ilgili sıkıntılar ve krizle geçtiğini belirtirken, ''1970'lerde Kıbrıs konusunda yaşanan Türk-Amerikan ilişkilerindeki gerginlikten bu yana, Bush yönetimi döneminde ilişkilerde en problemli altı yılın yaşanmasının sorumluluğu Washington'da yatıyor'' ifadesini kullandı
Parris, "Bir sonraki ABD Başkanı, Türk kamuoyunun gözünde sırf George W. Bush olmadığı için daha yüksek bir yerde olacak. Bush'un kendisi ve dış politikası, daha geleneksel bir Amerikan liderliği izlerken, Türkler 2000-2008 arası dönemin, Amerikan değerlerine uymadığı değerlendirmesini yapmaya istekli olabilir'' görüşünü dile getirdi.
PARRIS'E GÖRE BUSH TÜRKİYE'DEKİ HATALARI
Bush yönetiminin, Türkiye ile ilişkilerde yaptığı ''hataları'' da sıralayan Parris, bunların en başına, ''sömürücü miyopluk'' olarak nitelediği, ''Türkiye bizim için ne yapabilir?'' yaklaşımını koydu.
Bush'un ulusal güvenlik ekibinin, sadece bir şeye ihtiyaç duyduğu zaman Ankara'ya dikkatini verdiğini, Irak savaşı öncesinde veya Kafkasya'daki gerginlikte konunun, Türkiye'nin kilit coğrafyasını kullanma bakımından ortaya konulduğunu belirten Parris, hatalı politikalarda ikinci sırayı, ''Türk çıkarlarına karşı duyarsızlığa'' verdi. Türklerin, Körfez Savaşı'nda olduğu gibi büyük bir bedel ödeneceği endişesiyle Irak'a saldırıya karşı çıktığı ve 2003-2007 döneminde, bu endişede haksız olmadığının görüldüğünü ifade eden Parris, problemli ülkeleri tecrit etme yönünde Washington'dan gelen baskının da Ankara'da rahatsızlık yarattığını yazdı.
Rusya'nın, enerji konuları başta olmak üzere Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı haline geldiğini belirten Parris, ''Karadeniz'in güvenliği, stratejik enerji taşımacılığından 2008 Gürcistan krizine kadar bir dizi konunun nasıl ele alınacağında Türkiye ile ABD'nin algılaması arasında boşluklar oluştu. Bazı Amerikalı gözlemciler, bölgesel konulardaki farklılıkları, AK Parti'nin ülkeyi batı, ABD ve İsrail ile geleneksel ilişkilerden uzaklaştırma niyetinin kanıtı olarak gördüler. Aslında sorgulanan birçok konuda Türkiye'nin laik muhalefet partileri, AK Parti'den daha fazla Amerikan karşıtı tutumu benimseme eğilimi gösterdiler. Washington'ın, sadece ihtiyacı olduğunda Türkiye'ye odaklanması, Türkiye'de, Türk çıkarlarının umursanmadığı izlenimi yarattı ve 2003 yılından beri kamuoyu yoklamalarında ABD, Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden ülkeler arasında birinci sırada yer aldı'' görüşünü dile getirdi.
Terör örgütü PKK'ya karşı ABD'nin eyleme geçmemesini de hatalar arasında sayan Parris, bunun nedenlerinin ''Washington'daki bürokratik çıkmazdan ve Irak'ta dikkat dağılmasından kaynaklandığı'' düşüncesini savundu. ABD'nin harekete geçmemesinin Türkiye'de, ''Amerikan politikalarının bir yansıması'' olarak algılandığını ifade eden Parris, 2007 sonu itibariyle ''ABD'nin bağımsız Kürdistan'ı kurmak için Türkiye'yi bölme arayışında olduğuna inanıldığını'' öne sürdü. ABD'nin eski Ankara büyükelçisi, PKK konusunda Bush yönetiminin, Türkiye'nin yardım çağrılarına cevap vermeyişinin ABD'nin, hem Türk kamuoyu hem de yetkilileri gözündeki değerini düşürdüğünü belirtti. Kasım 2007'de, Bush ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Beyaz Saray'daki görüşmesinin ardından ortaya çıkan, ''üzerinde eyleme geçilebilir istihbarat paylaşımı'' kavramının, ''bir tren kazasını'' önlediği yorumunu yapan Parris, yine de bu girişimin, ABD'nin dostluğu ve güvenilirliği konusundaki şüpheleri gidermekte yeterli olmadığını ifade etti.
Bush yönetiminin, enerji güvenliği konusunda zayıf liderlik yürüttüğünü belirten Parris, meydanın Rusya'ya bırakıldığını savundu. Parris, Bush'un dış politika ekiplerinin AK Parti konusunda ne düşündüklerini tam kestiremediklerini ileri sürdü ve ''uygun görüldüğünde parti liderleriyle yakınlaşma ve uygun görülmediğinde mesafeli davranma yaklaşımı'' izlendiğini kaydetti. Parris, ''Kemalistler Washington'ın, AK Parti'yi kullanarak Türkiye'de bir İslami Cumhuriyet kurmaya çalıştığına ikna olurken AK Parti destekçileri Bush yönetiminin, İran'da elini serbest bırakmak için Türk ordusuyla işbirliği yaparak partiyi iktidardan uzaklaştırmaya çalıştığından şüphelendi'' iddiasında bulundu.
Parris, Bush yönetiminin bazı şeyleri doğru da yaptığını belirtti ve 2001 yılında Türkiye'ye sağlanan IMF ve Dünya Bankası ekonomik paketine Amerikan desteği olmasaydı, Türk ekonomisinin ''serbest düşüşe'' geçeceğini savundu. Bu paketin, Türk ekonomisinin toparlanmasında temel rol oynadığını belirten Parris, ''ayrıca Bush yönetimindeki Beyaz Saray, Ermeni lobisinin çabalarına karşın Ermeni tasarısını kongreden geçirmedi. Türkiye'nin AB üyeliğini destekledi. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ise Türk liderleriyle geliştirdiği kuvvetli ilişkiler için özel krediyi hakediyor. Çünkü bu sayede, ilişkide ikili çatlaklardan kaçınıldı'' ifadesini kullandı.
Parris, ABD Başkanı Bush döneminde Türk-Amerikan ilişkilerinin, işleyişle ilgili sıkıntılar ve krizle geçtiğini belirtirken, ''1970'lerde Kıbrıs konusunda yaşanan Türk-Amerikan ilişkilerindeki gerginlikten bu yana, Bush yönetimi döneminde ilişkilerde en problemli altı yılın yaşanmasının sorumluluğu Washington'da yatıyor'' ifadesini kullandı
Parris, "Bir sonraki ABD Başkanı, Türk kamuoyunun gözünde sırf George W. Bush olmadığı için daha yüksek bir yerde olacak. Bush'un kendisi ve dış politikası, daha geleneksel bir Amerikan liderliği izlerken, Türkler 2000-2008 arası dönemin, Amerikan değerlerine uymadığı değerlendirmesini yapmaya istekli olabilir'' görüşünü dile getirdi.
PARRIS'E GÖRE BUSH TÜRKİYE'DEKİ HATALARI
Bush yönetiminin, Türkiye ile ilişkilerde yaptığı ''hataları'' da sıralayan Parris, bunların en başına, ''sömürücü miyopluk'' olarak nitelediği, ''Türkiye bizim için ne yapabilir?'' yaklaşımını koydu.
Bush'un ulusal güvenlik ekibinin, sadece bir şeye ihtiyaç duyduğu zaman Ankara'ya dikkatini verdiğini, Irak savaşı öncesinde veya Kafkasya'daki gerginlikte konunun, Türkiye'nin kilit coğrafyasını kullanma bakımından ortaya konulduğunu belirten Parris, hatalı politikalarda ikinci sırayı, ''Türk çıkarlarına karşı duyarsızlığa'' verdi. Türklerin, Körfez Savaşı'nda olduğu gibi büyük bir bedel ödeneceği endişesiyle Irak'a saldırıya karşı çıktığı ve 2003-2007 döneminde, bu endişede haksız olmadığının görüldüğünü ifade eden Parris, problemli ülkeleri tecrit etme yönünde Washington'dan gelen baskının da Ankara'da rahatsızlık yarattığını yazdı.
Rusya'nın, enerji konuları başta olmak üzere Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı haline geldiğini belirten Parris, ''Karadeniz'in güvenliği, stratejik enerji taşımacılığından 2008 Gürcistan krizine kadar bir dizi konunun nasıl ele alınacağında Türkiye ile ABD'nin algılaması arasında boşluklar oluştu. Bazı Amerikalı gözlemciler, bölgesel konulardaki farklılıkları, AK Parti'nin ülkeyi batı, ABD ve İsrail ile geleneksel ilişkilerden uzaklaştırma niyetinin kanıtı olarak gördüler. Aslında sorgulanan birçok konuda Türkiye'nin laik muhalefet partileri, AK Parti'den daha fazla Amerikan karşıtı tutumu benimseme eğilimi gösterdiler. Washington'ın, sadece ihtiyacı olduğunda Türkiye'ye odaklanması, Türkiye'de, Türk çıkarlarının umursanmadığı izlenimi yarattı ve 2003 yılından beri kamuoyu yoklamalarında ABD, Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden ülkeler arasında birinci sırada yer aldı'' görüşünü dile getirdi.
Terör örgütü PKK'ya karşı ABD'nin eyleme geçmemesini de hatalar arasında sayan Parris, bunun nedenlerinin ''Washington'daki bürokratik çıkmazdan ve Irak'ta dikkat dağılmasından kaynaklandığı'' düşüncesini savundu. ABD'nin harekete geçmemesinin Türkiye'de, ''Amerikan politikalarının bir yansıması'' olarak algılandığını ifade eden Parris, 2007 sonu itibariyle ''ABD'nin bağımsız Kürdistan'ı kurmak için Türkiye'yi bölme arayışında olduğuna inanıldığını'' öne sürdü. ABD'nin eski Ankara büyükelçisi, PKK konusunda Bush yönetiminin, Türkiye'nin yardım çağrılarına cevap vermeyişinin ABD'nin, hem Türk kamuoyu hem de yetkilileri gözündeki değerini düşürdüğünü belirtti. Kasım 2007'de, Bush ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Beyaz Saray'daki görüşmesinin ardından ortaya çıkan, ''üzerinde eyleme geçilebilir istihbarat paylaşımı'' kavramının, ''bir tren kazasını'' önlediği yorumunu yapan Parris, yine de bu girişimin, ABD'nin dostluğu ve güvenilirliği konusundaki şüpheleri gidermekte yeterli olmadığını ifade etti.
Bush yönetiminin, enerji güvenliği konusunda zayıf liderlik yürüttüğünü belirten Parris, meydanın Rusya'ya bırakıldığını savundu. Parris, Bush'un dış politika ekiplerinin AK Parti konusunda ne düşündüklerini tam kestiremediklerini ileri sürdü ve ''uygun görüldüğünde parti liderleriyle yakınlaşma ve uygun görülmediğinde mesafeli davranma yaklaşımı'' izlendiğini kaydetti. Parris, ''Kemalistler Washington'ın, AK Parti'yi kullanarak Türkiye'de bir İslami Cumhuriyet kurmaya çalıştığına ikna olurken AK Parti destekçileri Bush yönetiminin, İran'da elini serbest bırakmak için Türk ordusuyla işbirliği yaparak partiyi iktidardan uzaklaştırmaya çalıştığından şüphelendi'' iddiasında bulundu.
Parris, Bush yönetiminin bazı şeyleri doğru da yaptığını belirtti ve 2001 yılında Türkiye'ye sağlanan IMF ve Dünya Bankası ekonomik paketine Amerikan desteği olmasaydı, Türk ekonomisinin ''serbest düşüşe'' geçeceğini savundu. Bu paketin, Türk ekonomisinin toparlanmasında temel rol oynadığını belirten Parris, ''ayrıca Bush yönetimindeki Beyaz Saray, Ermeni lobisinin çabalarına karşın Ermeni tasarısını kongreden geçirmedi. Türkiye'nin AB üyeliğini destekledi. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ise Türk liderleriyle geliştirdiği kuvvetli ilişkiler için özel krediyi hakediyor. Çünkü bu sayede, ilişkide ikili çatlaklardan kaçınıldı'' ifadesini kullandı.