Bazen başkalarının hayatları derstir, ibrettir,
şükür sebebidir.
Ama bazı acılar var ki insan kendi
haline şükretmeye bile utanır!
Savaşın soğuk yüzü en çok çocuklarda ve
kadınlarda gösterir kendini.
Egemenlerin hırsı, iktidarların kibri,
devletlerin çıkarları kısacası kirli ne kadar hesap varsa
masumiyeti ezer geçer.
En masum olan, en çok yarayı alır bu kanlı
savaşta.
Suriye'de yaşanan acıdan en çok payını
alanlar da çocuklar oldu.
Suriyeli mülteciler "sorunu" ve Reyhanlı'da
yaşanan olayların birer politik söylem-medya malzemesi olmasını bir
kenara bırakırsak geriye bize bir avuç masum çocuk
kalıyor.
O kadar masum, o kadar çaresiz, o
kadar kimsesiz ve o kadar mutsuzlar ki...
Bu bayram arifesinde sizleri Reyhanlı'daki
Suriyeli yetimlerin yanına götürmek isterdim. Bu mümkün
değildi belki ama onları size getirdim.
Ankara'dan bir grup gönüllü, bayram öncesi
Reyhanlı'daki yetimlere bayramlık götürmek için bir organizasyon
yaptı. Ben de takıldım peşlerine.
Reyhanlı'ya giderken yol boyunca
organizasyonun başındaki Mehtap Toruntay ile sohbet ettik. Herhangi
bir derneğe bağlı olmadan, bireysel bir çabayla 369 yetimi bayram
öncesi giydirmek istemişler.
YARDIM EDENE ALLAH DA YARDIM
EDİYOR!
Organizasyonu daha ilk duyurdukları günlerde
bir çok kişi arayıp yardım için söz vermiş. Hem de baya yüksek
meblalarda yardım sözleri. Bu hesaba göre neredeyse 1500 yetim
çocuğu giydirebilecek duruma geleceklermiş. Fakat gün
yaklaştıkça kimseden ses çıkmamış. Mehtap ve arkadaşları deyim
yerindeyse iğneyle kuyu kazarak 369 çocuğun bayramlık parasını
denkleştirmeyi başarmış.
Söz verip sözünü tutmayanlara sitem etmese de
kırgınlığını anlıyorum; "Bir çocuğu giydirmek 50 TL'ye mal
oldu. Son gün bile hala 369 sayısını tamamlamaya uğraşıyorduk. Ama
yardım edene Allah da yardım ediyor. Tek tek de olsa son gün bu
parayı denkleştirdik, çok şükür" diyor.
BURUK BİR BAYRAM SEVİNCİ
Reyhanlı'ya vardığımızda götürülen
malzemelerin tasnifini yapmak için bir yerde duruyoruz.
Aracın yardım için geldiğini anlayan Suriyeli'liler bir an
da etrafımızı sarıyor.
Biri kucağında 4 çocuğuyla gelen kadın, 2 çocuğunu
yanına almış yardım isteyen bir adam. Çocukları görünce
dağılıyorsunuz zaten. Kendileri için hazırladıkları
yollukları veriyor gönüllü grup, Suriyeli
mültecilere.
Daha yetim çocukların yanına gitmeden
herkesin yüzünü kara bir bulut sarıyor. Boğazları
düğümleyen acı bir keder oturuyor yüreklere. Ta ki yetimlerle
buluşup, sel olup akıncaya dek.
Sessiz sakin bayramlıkları verip dağılmayı
düşünürken gönüllü grup bir sürprizle karşılaşıyor; yetimhane küçük
bir karşılama düzenlemiş.
Kendilerine bayramlık getiren bu gönül
elçileri için mini bir konser veriyor çocuklar, şiirler okuyorlar.
Özellikle ezginin birinde hem coşuyor hem ağlıyor çocuklar.
Sadece bir kaç kelimesini anladığım ezginin anlamını
soruyorum yanımdaki arkadaşa: "Biz her gün Suriye'nin
düzelmesi, Esed'in gitmesi ve evlerimize dönmek için dualar
ediyoruz" diyor.
Ne bir kaç cümle etmesi için
sahneye davet edilen Mehtap Toruntay engel
olabiliyor gözlerinin dolmasına ne de yetimlerin bakımını üstlenen
oradaki gönüllü kadınlar.
Teker teker bayramlıklarını alıyor yetim Suriyeli
çocuklar. Yüzlerine aydınlık bir gülümsemeyle baksanız bile
hüzünlü bir tebessümle karşılık
veriyorlar.
BİR ODADA 12 KİŞİ KALIYOR!
Organizasyon bitiyor.
Yola çıkmadan önce bir lokantaya giriyoruz. Suriyeli bir çocuk
gelip orada buluyor bizi.
İsminin Zekeriya olduğunu
öğrendiğimiz bu çocuk kardeşleri için süt ve bez
istiyor. "Kaç kardeşsiniz, nerede
yaşıyorsunuz?" gibi sorulara biraz gururlu
biraz da alıngan cevap veriyor: "Bana
inanmıyorsanız kendiniz gelip bakabilirsiniz. Yaşadığımız evde
itler bile kalmaz. Ben sadece kardeşlerim için süt ve bez
istiyorum" diyor. Bunun üzerine önce
yaşadıkları eve gidiyor gönüllü grup ardından da yeniden para
topluyorlar aralarında ve markete gidip alışveriş yapıyorlar.
Alınan erzakları hep beraber eve götürdüğümüzde Zekeriya'nın
haklılığını anlıyorum.
Cam yerine bir bez parçasıyla kapatılmış,
kiremitten örme tek odalı bir evde 12 kişi kalıyor. Yerde sadece
bir halı var, o kadar...
Küçük kardeşi babasının kucağında. Biz içeri girince teker teker
geliyor diğer kardeşleri de. Erzakları görünce yüzleri
gülüyor çocukların. Bir kare fotoğraflarını alıyorum
Zekeriya ve kardeşlerinin. Ardından oradan da
ayrılıyoruz.
Çocuktur ne anlar ki demeyin, çocuktur
sevinçten uçar demeyin...
En çok çocukları vuruyor savaş.
Annelerini, babalarını, geleceklerini vurduğunu biliyordum da ilk
kez gözlerindeki sevinci vurduğuna bu kadar yakından şahitlik
ettim.
İstedim ki siz de şahit olun.
Bayramsa bayramınız mübarek
ola...