Bülent Ersoy'dan bomba iddia!
Abone olSanatçı Bülent Ersoy Zeki Müren'in ölümüyle ilgili bomba bir iddia ortaya attı.
Zeki Müren'in ölümüyle ilgili Bülent Ersoy'dan çarpıcı
iddia. "Hiç dikkat etmediniz mi' diye soran Ersoy, Müren'in intihar
etmiş olabileceğini söyledi.
Türk müziğinin divası Bülent Ersoy ile İzzet Yıldızhan, Show TV'de
program yapacak. İkili yapacağı programın ayrıntılarını Habertürk'e
anlattı.
'BAŞBAKAN'IN TÜRKİYE İÇİN YAPTIKLARI GÖZ ARDI DİLEMEZ'
Şu anki hükümet konusundaki düşünceleriniz
neler?
Bazı kişiler rengini belli etmez. Ben rengimi belli ediyorum.
Aslanlar gibi yumruğumu masaya koyar, fikrimi söylerim. Bir kere
karizmasını beğeniyorum Başbakan'ın. Diğer liderler karşısındaki
tavrını beğeniyorum. Lider olarak kendinden emin duruşunu çok
beğeniyorum. Tek kelimeyle lider. "Yaptıkları yapacaklarının
teminatıdır" diye bir söz vardır. Türkiye için yaptıkları göz ardı
edilemez. İnsan olarak da çok beğeniyorum. Ben kimsenin kapısına
gidip o kişiyi rahatsız edemem. Kendileri arzu ederlerse emir
telakki ederim. Ama içimde ona olan sevgimi, saygımı yaşıyorum.
İnsan olarak beğenmemin nedeni; yaradılanı Yaradan'dan ötürü
sevmemdendir. Kimseyi ayırmıyor, ötekileştirmiyor. Bunu görürseniz,
Sayın Başbakanımızın ne kadar sevilmesi ve sayılması gereken bir
lider olduğunu fark edeceksiniz.
Emine Erdoğan'ı nasıl buluyorsunuz?
Çok nazik bir hanım. Koskoca bir first lady. Geçen gün Sayın
Başbakanımla birlikte teveccüh buyurdular. Çok mutluluk vericiydi
tabii. Bu hasletlerin daha niceleri, sözde değil özde hissederek
söylediklerim. Kaldı ki siyasi açıdan manevralara giremem, haddim
değil. Haddimi aşmış olurum. Ama diğer konularda hissetmek her
insan gibi benim de hakkımdır. Benim hislerim de bu yönde.
Sizi kim keşfetti?
Konservatuvarda, Münir Selçuk Nurettin Hocamın muavini olan Melahat
Pars Hocam özel
|
'ZEKİ BEY'İN ÖLMEK İSTEDİĞİNİ ANLIYORUZ!' Zeki Bey'in intihar ettiği söyleniyor, doğru
mu? Günde 36 tane ilaç alıyormuş. |
olarak benimle ilgileniyordu. Fahrettin Arslan'la bir görüşme yapmışlar. Fahri Bey sürekli bu işin araştırmasını yapan bir kişiydi. Fakat ben bu hüviyetini daha sonra öğrendim. Bu görüşmelerinin ardından bir gece beni dinlemeye çağırdı. O sırada Taşlık Gazinosu'nda Behiye Aksoy solist, Göksel Arsoy da solist altıydı. Gittim, beni bir odaya aldılar, orada beklememi söylediler. Beklerken, "Sizi Behiye Hanım'dan önce sahneye alacağız" dediler. Tam sahneye çıkacağım vakit, Müzeyyen Senar geldi. O gelince ortalık karıştı. Behiye Hanım'a Müzeyyen Abla'nın geldiği haber verildi. Ben de bu vesileyle duymuş oldum. Tabii duyunca elim ayağım birbirine girdi. Çünkü Müzeyyen Abla benim büyük aşkım, idolüm, her şeyim! Benim için musikideki en son nokta. Neyse, ben sahneye çıktım. İsmail Dede Efendi'nin Yürük Semaisi ile başladım. Sonrasında Hacı Arif Bey, Şevki Bey okudum.
Kaç şarkı söylediniz o gece?
5 şarkı okudum. Hep klasik ve neoklasik parçalar. Sâdettin Kaynak
ve Selahattin Pınar dahi okumadım. Programı "Sislendi Hevâ Tarf-ı
Çemenzarı Nem Aldı"yla bitirdim. Salonda kıyamet koptu! Daha
sonradan öğrendim ki, Müzeyyen Abla "Aynı bana benziyor" demiş. O
zamanlar hep onu taklit etmeye, onun gibi şarkı okumaya çalışırdım.
İnsan tabii sonraları, yaşı ilerledikçe, kendi halini alıyor. Allah
rahmet eylesin, Zeki Bey de ilk çıktığında Müzeyyen Abla'yı taklit
ediyordu. Zeki Müren'in ilk plağı "Bir Muhabbet Kuşu"nu
dinlerseniz, Müzeyyen Abla'nın gençlik sesini duyarsınız. Melahat
Hocam da Münir Hocam da çok ters insanlardı. Bu sebeple
hocalarımızla aramızda mesafe söz konusuydu. Her neyse, o gece
Müzeyyen Senar'a "Elinizi tutabilir miyim? Bana bu şerefi bahşeder
misiniz? Yoksa yanlış bir şey mi yaparım" dedim. "Tabii ki" dedi.
Müzeyyen Abla halktan bir insandı. Onun elini tuttum, o da beni
öptü. Sonradan duydum ki Fahri Bey'e "Bu çocuğu yarın 12'ye kadar
bağladın bağladın. Bağlamazsan Türk musikisi çok büyük bir ses
kaybedecek. Haberin ola" demiş ve rakısını dikmiş. Sonra ben içeri
girdim; Behiye Hanım giyinmiş, sazlar çıkıyorlar: Hakkı Derman,
Ercüment Batanay, Kandıralı falan tam takım oradalar. Behiye Hanım,
"Çocuğu bana da gösterin" demiş. Tabii bende ikinci şok! Bir de
Behiye Hanım'ın karşısına çıkacağım. Behiye Hanım, "Sizi dinledim.
Çok beğendim. Çok temiz ve güzel okuyorsunuz. İnşallah bundan sonra
hep dinlemek istiyorum" dedi. O sırada peşrev başladı ve sahneye
çıktı.
Kaç yaşındasınız o sırada?
21. Sıska, eti kemiğine yapışmış biriydim. Saat 12'de Fahri Bey'in
Taksim'deki yazıhanesinde beni beklediği haberi geldi. Teyzemle
birlikte gittim. Müjdat Gezen ve Ateşböceği Ercan da oradaydı.
Neticede, soyadımı değiştirdiler. Erkoç olan soyadımı önce "Akkoç
yapalım" dediler, sonra onun da sahne için çok kaba olduğunu
düşündüler. Müjdat ile Ercan, Fahri Bey'e soyadımdaki koç kısmını
değiştirmeyi önerdi. Fahri Bey, "İyi olur koçum. Bunu biraz
yumuşatmak lazım" dedi. Ve soyadım bir anda değişti. Fahri Bey o
zaman Behiye Hanım ile evliydi. Onun soyadındaki "soy" kısmını
benim soyadıma eklediler. Bana, "17 Ekim'de program başlayacak,
Gönül Akkor'un altına koyacağız seni" dediler. Gönül Akkor'u
aradılar ve durumdan haberdar ettiler. Gönül Akor, "Biz insan mı
lanse edeceğiz, program mı yapacağız? Çocuk çok iyi okuyabilir, çok
bilgili olabilir ama hiç tanınmıyor. Sarı çizmeli Mehmet Ağa. Böyle
iş olur mu" demiş. Burhan Ağabey Fahri Bey'e Gönül Akkor'un
söylediklerini anlatınca, Fahri Bey de "Tamam Gönül'ü indirin"
dedi. Bir anda ben solist oldum!
'HOŞ, GÖNÜL AKKOR DA ALLAH'A BAKARAK OKURDU'
Demek anlamışlar çocuğun kıymetini!
Tabii... Allah'ın izniyle, okuma konusunda tozunu attırırım. Ama
ticari ve artistik olarak o zamanlar ne yaparım bilmiyordum. Bu
işler ayrı, insan sonra anlıyor. Sahnede yalnız musikiyle dopdolu,
mücehhez olmak yetmiyor. Sahnenin çok ayrı bir iletişim dili var.
İnsanları tanımanız, onların gözlerinden elektirik alıp vermeniz
gerek. Bunu bir çocuk bilemez ki. Hoş, Gönül Akkor da Allah'a
bakarak okurdu, insanların gözüne hiç bakmazdı. Ama muhteşem bir
ses. Neticede solist çıktım. İlk gün 30 müşteri vardı, fakat
davetlilerle salon dolmuştu. Bunların hile olduğunu sonradan
öğrendim. İkinci geceden itibaren tek bir davetli olmaksızın gazino
zınga zınk doldu. Aralıksız 98 gece okudum. Haftanın her günü, artı
pazar günleri umuma matine; çarşambaları kadınlara matine ve gece
suaresi olarak okurdum. Şimdiki gibi haftada bir gün sahne alıp
salonu doldurmakla iftihar edilmiyordu o zamanlar. Fahri Bey ile
bizim bu kültürümüz bitti. Allah'tan ki Osman Kavran'ın torunu
Küçükçiftlik Park'ta gazino kültürünü devam ettiriyor. Orada da
sahne aldım. Zeki Çetin de her türlü zorluğa rağmen o kültürü devam
ettirmeye çalışanlardan. Bu konuda kendisine medyunu şükranım.
Helal olsun ona.
Gazino kültürünün sona ermesinin sebebi, insanların
ekonomik durumları mıydı yoksa televizyonun hayatımıza girmesi
miydi?
Televizyon bu kültürün yok olmasında çok büyük rol oynadı. Evvelden
insanlar açtı. Kadınlar matinesine bilet almak için geceden kuyruğa
girilirdi. Sanatkâr görmeye açtılar. Tek TRT vardı. Oradan da
bantlar hep geri dönerdi. Allah'a çok şükür benim hiç bandım
dönmedi. Ne yolladıysam hepsi yayınlandı, kabul gördü. Hayatım
tabii bir ansiklopedi... Hocamla bir anım vardı, anlatmamı ister
misiniz?
Gayet tabii...
Dedim ya, Melahat Hocam biraz sertti. Bana da kendi muavinliğini
vermişti. Kadıköy Musiki Derneği'nin konseri vardı. Benim de 4
şarkı okumam uygun görüldü. Cuma namazına gittiğim için provaya
biraz geç kaldım. Gittiğimde hocam kürsüdeydi. "Hocam geç kaldım"
dedim. "Evet, biliyorum" dedi. "Cuma namazındaydım, ardından
tesbihe de kaldım. Galiba dalmışım. Bağışlayın" dedim. "Hayır, iyi
yapmışsın ama bu konsere çıkamazsın" dedi. Tabii ben o zamanlar
şimdiki gibi cazgır değildim, çok utangaçtım. "Hocam beni bağışlar
mısınız" diyemedim. Konser oldu ve ben yoktum. Çok kıymetli bir
hocaydı, Allah onu başımızdan almasaydı da bana solo vermeseydi.
Allah rahmet eylesin. Bazen dikleşerek konuşuyorum çünkü bu
makamları okumayı bırak, telaffuz edebilecek biri dahi yok. Bir
Arazban, Dilkeşhaveran, Nühüft, Sipihr makamlarını hiç duydunuz
mu?
Nereden öğrendiniz bunları?
Konservatuvar okudum. Herkes sinemaya, tiyatroya giderken ben inek
gibi çalışırdım. "Aman azar işitmeyeyim, aman bana surat
yapmasınlar" diye çok çalıştım. Çünkü çok alıngandım,
hassastım.
'AJDA PEKKAN'A SÖYLEDİKLERİMİNİN SEBEBİ BUYDU'
Assolistlik konusuna dönersek, özgüvenli tavrınız orada epey
işinize yaramıştır değil mi?
Solistliğim tutmadığı takdirde; Behiye Hanım, Müzeyyen Hanım ve
Zeki Bey'in altında okuyacaktım. Ama bunlara gerek kalmadan herkes
benim altımda okudu. Allah'a şükür ilk günden itibaren kimsenin
altında okumadım. Ajda Pekkan'a söyledikleriminin sebebi de buydu.
Bir yere girilirken Allah'ın selamı verilir. Bu Allah'ın kanunudur.
Başın sıkıştığı zaman "Allah Allah" diye gez ama Allah'ın koyduğu
kurallara riayet etme. Bu olacak iş mi? Hem Allah'ın selamını
vereceğin insanlar da belli. Suyun başını tutmuş birkaç kişiden
ikisi; Orhan Gencebay ve Bülent Ersoy. Tamam Ohan'ın gecesine
gitmedin, kullanıldığını hissettin falan, Orhan'a kırgınsın. Ben
Orhan mıyım?
İş mahkemeye kadar taşındı...
Benim sözlerimden şikâyetçi olmuş. Zaten herkes için şikâyette
bulunuyor. Müjdat için de kitabında geçen bir ifadeden dolayı
şikâyette bulunmuştu. Müjdat da "O pek sever dava açmayı" dedi.
Ajda Hanım eski arkadaşınız değil mi?
Ajda benim de Zeki Müren'in de altında okudu.
Bir hukukunuz var neticede, neden davacı
oldu?
Öyle uygun görmüş. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi "Ben Bülent
Ersoy'u çok severim, çok saygı duyarım" dedi. Evet, sesimi çok
beğenir hatta gözyaşlarıyla dinler ama neden başkalarına da yaptığı
numaraları bana yapıyor anlamadım. Yapma!
Belki bir telefon açıp sizinle bu konuyu görüşseydi...
Aman aman, ne telefon isterim ne başka bir şey! Çünkü en son artık
söylenmeyecek lafları söyledim.
Bir daha görüşmeyi düşünmüyor musunuz?
Hayır. Ukalalık edip görüşmek istemediğimi düşünmeyin! O da bunu
zaten istemez, ben de istemem. Herkes yerinde kalsın. "Belki araya
birileri girse görüşürsünüz" diyorlar. Belkisi falan yok.
'HAKKIMI HELAL ETMEYECEĞİM'
12 Eylül'de yasaklandınız. O dönemde yaşananlarla ilgili ne
düşünüyorsunuz?
Bu şekilde konuşmak hiç istemezdim. Fakat ne çektiğimi bir yüce
Allah ve ben bilirim. 8 sene kötürüm gibi evde oturmaktan koltuklar
çöktü. Ben kime ne yapmıştım? Suçum ne? Eğer bir hesap vereceksem
onu Allah'a vereceğim. Beni 8 sene o koltuklarda oturtanlar, şimdi
yataklara gömüldü. Ama ben hakkımı helal etmeyeceğim. Aslında
görüntüm gibi katı değilimdir. Yüreğim yufkadır. Belki bu görüntü
benim zırhımdır! Allah biliyor, kimseye gösteriş yapmak adına
yumuşaklık yapmayacağım. Yapamıyorum. Çünkü bana çok
çektirdiler.
Sizi bu kadar kızdıran nedir?
Hiçbir şey yok. Esas hadise Fahrettin Arslan'ın gazinosunda
okuyamamam. O zamanın parasıyla Fahri Bey 400, Osman Bey 500 lira
verdi. "Ben buraya gideceğim" dedim. Fahri Bey benimle birlikte
Londra'ya geldi, "450 lira verirsen sana gelirim" dedim. "Yahu
kardeşim, 400'e geleceksin" dedi. "Osman Kavran'a gideceğim" diye
böyle bir yasak getirdiler. Yasağın kanunda bir yeri yok. Sebepsiz
bir yasak. Yasağı koyan da neden koyduğunu bilmiyor. Sinirlendim.
Röportaj verirken sinirleniyorum.
'KENDİMİ BİLDİM BİLELİ DİNE BAĞLIYDIM'
"Çok alıngandım, çok hassastım" dediniz. Neden bu kadar
hassastınız?
Bu benim karakterim. İnsanlar benimle iletişim kurduklarında saygı
kurallarını çiğnerlerse bunu hazmedemem, çok kırılır ve üzülürdüm.
Kırılmaktan korktuğum için çok çalışırdım. Ve hep en önde, gözde
olayım isterdim. İşte onun için; star doğulur sonradan star
olunmaz. Starlık içten gelen bir şey. Sayın Başbakanımızda da aynı
tarzı görüyorum. Elinde bir çanta, haciz memuru gibi bir başbakan
değil. Star bir başbakan. O kadar devlet başkanından farklı olarak,
hafif bir efelikle, kibarlığını bozmadan karşısındakine haddini
bildiren bir tarzı var.
Bu karakter yapısı sizde ne zaman oluştu?
Kendimi bildim bileli böyleyim. Hem kırılgandım hem de ukalalığa
varan özgüvenim vardı. Örneğin Maksim'in önünden geçerken, "Ben
burada solist okuyacağım" derdim. Acaba neyime güveniyordum! Ailem
banka müdürüydü. Tek çocuktum. Zengin bir ailenin çocuğu da
değildim. Bir konakta yaşıyorduk. Çift merdivenleri vardı. O
merdivenleri her zaman çok ihtişamlı iniyordum. Sen kimsin yahu?
İkili bir ruh halim vardı. Tam İkizler Burcu'yum.
Ailenizde de sizin gibi sesi güzel olan kimse var
mı?
Babamın da dedemin de sesi düzgündü. Çok iyi Kur'an okurlardı.
Kendimi bildim bileli dine bağlıydım. Daha 5 yaşındayken, bir hata
yaptığım zaman masanın altına girer ezan okurdum. Tabii yanlış
telaffuzlarım olabilir ancak önemli olan o yaştaki bir çocuğun bunu
hissedebilmesi. Niçin bunu yaptığımı da bilmiyordum. Şimdi buna bir
yorum getirirsem yalan söylemiş olurum. Kulların huzurunda yalan
konuşmak ayıptır ama Allah'ın huzurunda bu günahtır. "Allah beni
affetsin" diye bunu yapıyordum.
'O ZAMAN MANEVRANIZI YAPIN, ÖLÜM YERİNE ÇÖZÜM GETİRİN'
"Oğlum olsa askere göndermem" dediniz, gündem
oldunuz.
Neden göndereyim ki? Patır kütür, leblebi çekirdek gibi ölüyor
çocuklar. Günah değil mi? Benim doğurganlık özelliğim yok. Ömrüm
boyunca doğuramam. Annelik vasfını Allah bana nasip etmemiş.
Annelik ne demek bilemem. Ben sadece insan olarak, o yaşa gelmiş
bir çocuğun ölmesini kaldıramıyorum. İnsanın hiç vicdanı sızlamaz
mı? O zaman manevranızı yapın, ölüm yerine çözüm getirin. Bunu
söyledim. Şimdi çözüm getiriliyor işte. Ama o arada beni neredeyse
idam edeceklerdi. Şu anda da heykelimi dikmeleri lazım.
Mısır ve Suriye'de yaşanan olaylara
gelelim...
İnsani açıdan hiç kabul edemiyorum. Bu yaşananlar katliam.
Yurtdışında hayvanların bile daha çok hakkı var. Yasaklı yıllarımda
Almanya'da kalırken köpeklerin haklarının insanlarla eşit olduğunu
gördüm. Neye karşılık siz Allah'ın verdiği canı alabiliyorsunuz?
Biz insan olarak karıncaya dahi can veremiyoruz. Nasıl can
alabiliriz? Bu insanlar ne yaptı? Siyasi açıdan menfaatlerinin ters
düşmesine rağmen sen bir insanın canını alamazsın. Sen can
veremiyorsun ki alasın. Canı veren de alan da Allah'tır.
'KİMSE BENİM YERİMİ DOLDURAMAYACAK, O KADAR!'
Bir veliahtınız var mı?
Hiç kimsem yok. Kimseye yerimi bırakmayacağım. Kendi kendime
geberip gideceğim, kimse benim yerimi dolduramayacak. O kadar!
Evlenmeyi düşünüyor musunuz?
Cevap vermeyeceğim. Onlar benim özellerim.
Meryem Uzerli'nin evlenmeden, babasından ayrı çocuk
doğurması da çok tartışıldı?
Ecnebilerin anlayışları değişik. Çocuğun daha sonra kendisine hesap
sormasını kaale almıyor demek ki. "Babam kim" diye illa soracak
çocuk. Bizim kültürümüze ters bunlar... Okul hayatında, sonraki
yaşamında nüfus kâğıdındaki o eksiklik çocuğu her zaman yaralar. Bu
yüzden, insanların 10-15 dakikalık zevkleri için bu çocukları
anasız babasız dünyaya getirmelerini hoş karşılamıyorum. Aşklar
gelip geçici. Çiftler birbirlerinden soğuduğu vakit biri kuzeye
biri güneye gidiyor. Kendilerine yeni partner buluyorlar. Ama o
çocuk yeni anne baba bulamaz. Çocuklar anne ve babalarıyla aynı
çatı altında yaşamak isterler. Doğurganlık özelliğim olsaydı, eşim
bana kan kustursa bile çocuğum için katlanır, asla ayrılmazdım.
Evlat edinmek ister misiniz?
İstemem. O çocuk başkasının. Kendi kanımdan olmadığı için ona aynı
şefkati gösteremem. Oyuncak değil o, evlat. Bunun günahını,
vebalini hiçbir şekilde ödeyemem.
Evlat edinen starlar var...
Onlar kendini tatmin ediyor. O çocuklar gerçek anne ve babası
olmadığını öğrendiği vakit ne olacak? Çocuğun iç dünyasını hiç
düşünüyor musunuz? Siz bir güzel egonuzu tatmin ediyorsunuz da o
çocuğu hiç mi düşünmüyorsunuz insafsızlar!
Hangi takımı tutuyorsunuz?
Hiçbirini.