Bu görüntü sizi şok etmesin!
Abone olDiyanet İşleri Başkanlığı, bir yıl önce başlattığı cami vaizleri projesi ile bir ilke imza attı. Ancak atamada herkesi şok eden gelişme vardı. İşte o gelişme...
Mardin’in taş işlemeleriyle ünlü Melikşah Ulu Camii... Henüz
öğle namazına çok var; ama camide bir hareketlilik göze çarpıyor.
Yüzleri, elleri dövmeli yaşlı kadınlar, genç kızlar, 800 yüzyıllık
caminin ortasında halka olmuş biraz sonra başlayacak sohbete
hazırlanıyor. Çok geçmeden bölge insanından farklı olduğu hemen
anlaşılan genç bir bayan geliyor ve başlıyor konuşmaya. Cemaat,
“İslam’da kardeşlik” konusunu merakla dinliyor. Vaize Sacide Özay
Fındık, ilgiden memnun, heyecanla vaaz ediyor. Arada,
dinleyicilerden gelen soruları da cevaplıyor. Bu sırada, arka
saflardan yükselen fısıltılar bölgeye ait bir gerçeği gözler önüne
seriyor. Cemaatin yarısı sohbeti anlamadığı için Türkçe bilenler
konuşulanları Kürtçeye tercüme ediyor. Bu tablo birçoğumuza yabancı
gelse de Türkiye’nin her yerinde yaşanıyor artık. Diyanet İşleri
Başkanlığı, bir yıl önce başlattığı projeyle kadınların dinlerini
doğru öğrenebilmeleri için camilere ‘vaize’ atamaya başladı. Amaç,
hiç ya da yeterli eğitim almamış kadınlara ulaşarak onlara, hurafe
ve batıl inançlardan arındırılmış dini doğru kaynağından öğretmek.
Ayrıca, toplumun temel taşlarından biri olan ‘aile’ içindeki
problemlere çözümler sunarak, sağlıklı bir aile yapısının,
dolayısıyla toplumun temellerini atmak. Bir annenin maddi-manevi
iyi eğitim almasının, eşiyle ilişkisinden çocuklarının yetişmesine
kadar aile için çok önemli olduğu gerçeğinden hareket eden Diyanet
İşleri Başkanlığı’nın hedefi, nüfusumuzun yarısını oluşturan
yaklaşık 35 milyon kadına ulaşmak. 15 ilde hiç vaize bulunmuyor
Bundan bir yıl önce uygulamaya giren proje kapsamında bugün Türkiye
genelinde 196 vaize görev yapıyor. Daha öncesinde Türkiye genelinde
hem öğreticilik yapan hem de vaaz veren 45 Kur’an Kursu hocası da
görevlerini sürdürüyor. Büyükşehirlerde ilçe sayısının
fazlalığından dolayı vaize sayısının yüksek olması dikkat çekerken,
15 ilde hiç vaize bulunmuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, 2005
itibariyle vaize bulunmayan Afyon, Aksaray, Aydın, Bilecik, Bitlis,
Çankırı, Eskişehir, Gümüşhane, Kars, Kırıkkale, Kırşehir, Muş,
Nevşehir, Osmaniye ve Batman illerine yeni atamalar yapacak.
Böylece vaizelik hizmetinin bütün halkaları tamamlanmış olacak.
Türkiye’de resmî rakamlara göre, 33 milyon 457 bin 192 kadın var.
Bunların 5 milyon 794 bini çalışırken, 19 milyon 114 bini
çalışmıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın önceliği işte bu
çalışmayan kadınlar. Başkan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, kadınların
eğitimin birinci halkasını oluşturduğunu, aile içinde annelerin
öncelikli eğitmen konumunda olduğunu belirterek, “Amacımız 35
milyon Türk kadınına ulaşmaktır.” diyor. Bu noktada Diyanet’in
yaklaşımı oldukça yerinde. Çünkü, insanlığın var oluşundan beri
toplumun yapı taşlarından biri olan kadın, hem sorunları hem de
hayata katkısıyla yaşadığı çağı en iyi şekilde yansıtabiliyor.
Şüphesiz bu durum bugün için de geçerli. Türkiye’nin batısıyla
doğusunda görev yapan vaizelerin çalışma ortamları, hitap ettikleri
kadın profili, dillendirilen sorunlar ve olaylara bakış açısı bunun
en büyük kanıtı. Örneğin, Güneydoğu’daki kadınların en belirgin
problemleri kumalık, eşler arasındaki orantısız ilişki, doğum
kontrol ikilemi, gusül abdesti, erkeğin kadın üzerindeki hakları ve
beden temizliğiyken, büyük metropollerdeki kadınların ilgilendiği
konular çalışan tesettürlü bir hanımın erkekler arasında nasıl
davranması gerektiği, kadın hakları, aile içi iletişimin detayları,
tesettürün çizgileri, ergenlik dönemindeki çocuklarına nasıl
davranmaları gerektiği gibi mevzular olarak karşımıza çıkıyor.
Tablo bu olunca vaizelerin görevi sadece dinî konuları anlatmak
olmuyor tabii ki... Nitekim onlar da bulundukları şehirde bir aile
danışmanı gibi çalışıyor, cemaatin aile ve sağlık sorunları,
çocuklarının eğitimiyle yakından ilgileniyor. Güneydoğu Anadolu’da
çalışanlar ise mesâilerinin büyük bir kısmını cemaatin din
dışındaki sorularına ve sorunlarına ayırıyor. Esma Özdemir (25)
onlardan biri. Şırnak merkezde bir yıldır vaizelik yapıyor. Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu ve Urfalı. Kürt asıllı
olmasına rağmen Kürtçe konuşamıyor. Yeni evli ve eşi Urfa’da görev
yapıyor. İki şehir arasında mekik dokuyan Özdemir, Türkiye’de
yaptıkları işin hâlâ bilinmemesinden rahatsız. Zaman içinde
herkesin tanıyacağını temenni ediyor. “Şırnak kadını din
görevlisine alışık değil.” diyen Esma Özdemir, kadınlara vaaz
verileceği, erkek cemaat aracılığıyla duyurulmasına rağmen ilk üç
hafta vaazına kimsenin gelmediğini; sonra kapı kapı dolaşarak
ulaşabildiği kadınlara vaaz programını anlattığını; ilk önce beş
kişiyle başlayan grupların zamanla 25-30’a kadar yükseldiğini;
hatta bu rakamların Silopi, Cizre, İdil gibi ilçelerde binlere
ulaştığını dile getiriyor bir çırpıda: “O anki sevincimi
anlatabilmek için kelimeler yetersiz.” Vaize Firdevs Tüfekçi’nin
(23) görev yeri Siirt. Uludağ İlahiyat Fakültesi mezunu.
İstanbul’da bir yıl din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği
yaptıktan sonra vaizelik için Diyanet’e başvurur ve Siirt’e atanır.
Hayatı İstanbul’da geçen Tüfekçi için Siirt farklı bir coğrafyadır.
Kadın cemaat bulmakta zorluk çekmez. On yıldır kadınlara Kur’an
öğreticiliği yapan Feride Arslan’ın kurduğu bir grubu teslim alır.
Böylece belirli camilerde kendini sürekli takip eden bir cemaati
olur. Diyarbakır’daki üç vaizeden biri olan Fatma Özbek (29), kendi
şehrinde görev yapan bir isim. Batı illerinde imkanlar daha iyi
olsa da başka bir yerde görev yapmak istemiyor. “Burada din
eğitiminin eksikliğini en çok hissedenlerdenim. Kadınların dilinden
ancak onlardan biri anlardı.” diyen Özbek’in ‘ilahiyat’ okumasının
tek sebebi de bu eksikliği hissedip gücünün yettiği kadar yardımcı
olmak istemesi. Mardin merkezde görev yapan Samsunlu Sacide Özay
Fındık (28) kasımdan bu yana işbaşında. Ondokuz Mayıs Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi mezunu. Mardin’e ilk kez geliyor ve burada
olmaktan mutlu. İlk dönemlerden itibaren ‘yabancı’ muamelesi
görmediği için de kendini şanslı hissediyor. Sohbet cemaatinin kısa
sürede kendisine alışmış olmasının verimi artırdığını düşünüyor.
“Kadın ikinci planda” Dr. Jale Şimşek 20 yıldır Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın hemen her bölümünde çalışmış nadir bayanlardan biri.
İlk görev aldığında Kur’an kursu öğretmenliği ile vaizeliği aynı
anda götürmeye çalışır. Kur’an kursu öğreticiliğinin üçüncü yılında
Kur’an hocası olarak tayini Diyarbakır’a çıkar ve burada 20 yıl
görev yapar. Cezaevinde yatan hanımlardan Kur’an kursu
öğrencilerine kadar hemen her kesimle ilgilenir. İki yıldır Fatih
Müftülüğü’nün fetva hattında görev yapan Şimşek, yaşadıklarını
şöyle özetliyor: “Kadınların sorunlarını kendi problemlerim gibi
dinledim. Her zaman onların yerine koydum kendimi. Amacım
hemcinslerime destek vermek, sıkıntılarını gidermek, onları Allah’a
ulaştırmaktı.” Jale Şimşek’e göre, günümüz vaizelerinin en önemli
görevi, kendilerini dinlemeye gelen gencinden yaşlısına her kadına
kimliğini kazandırmak, kadının eşi üzerindeki haklarını anlatmak,
Allah’ın her kulunu ‘birey’ olarak değerlendireceğine inandırmak.
Çünkü Batı’daki kadın her ne kadar modern şartlar altında hayatını
sürdürüyor gibi gözükse de aslında çok yönden yine ikinci planda.
Tabii ki kadınların ilgileri de sorunları da bölgelere göre
değişiyor. Güneydoğulu kadınların yönelttiği sorular şehirlilere
göre farklılık gösterse de genel anlamda bir ortaklık söz konusu.
Güneydoğu’da okuma-yazma bilmeyen kadınların İslamî bilgileri
öğrenmelerinin tek yolu sözlü aktarımla gerçekleşebiliyor. Bu
zamana kadar çok fazla topluma karışmayan ve ne yazık ki kadın din
görevlileri tarafından da ulaşılamayan hanımların en büyük
sıkıntısı doğru bilgiyi nereden almaları gerektiğini bilmemeleri.
Vaizeleri en çok şaşırtan sorunun, gusül abdesti hakkında olması bu
noktada hayli önemli. Birçok kadın gusül abdestini nasıl alması
gerektiğini sorular vesilesiyle öğrenmiş. Vaize Esma Özdemir’in,
hanım cemaatin kendini ‘mehdi, kurtarıcı’ gibi gördüğünü söylemesi
boşuna değil. “Buradaki kadınların dertleri şimdiye kadar hiç
dinlenmemiş, birilerinin değer verip kendilerini dinlemesine çok
ihtiyaçları var.” diyor. Kadınların çaresizlikleri karşısında bir
şey yapamadığı için zaman zaman gözyaşlarına hakim olamadığını
söyleyen Özdemir’e göre Şırnak kadının en büyük sorunu kumalık.
“Kadın, kaç yaşına gelirse gelsin üstüne kuma gelmesini kabul
edemiyor.” diyor. Şırnaklı kadınların bir sorunu da doğum kontrolü.
Bölgedeki kadınlar, özellikle yeni gelinler, eşlerinden ziyade
kaynanalarının gözetimi altında. Kaynanalar, doğum kontrolünü kabul
etmiyor ve bunun günah olduğuna inanıyor. Vaizelerin dışında
kadınların fıkhî meseleleri danıştığı ‘kadılar’ da doğum kontrolüne
karşı çıkıp bunu ‘cinayet’ olarak değerlendirince hanımların kafası
daha da karışıyor. Dolayısıyla doğum kontrolü hakkında ayrıntılı
bilgi öğrenmek için sık sık vaizelere sorular soruyorlar. Esma
Özdemir, Şırnak’ta 25 yaşına gelmiş bir kadının beşinci çocuğunu
doğurduktan sonra yanına gelip ağlayarak, “Artık doğum yapmak
istemiyorum, bana bir çare bulun.” demesini unutamadığını söylüyor.
Firdevs Tüfekçi, bu konuda biraz farklı düşünüyor. Ona göre,
Siirt’teki kadınlar diğer doğulu hemcinsleri gibi ezildiklerini
düşünmüyor. Yani, onlar için ikinci planda olmak sorun olmaktan
çıkmış, hayatlarının ‘ayrılmaz’ parçası haline gelmiş durumda.
Hatta bazı hanımların yaşanan olumsuzlukları olması gereken gibi
algıladığını söylüyor. Diyarbakır’dan Fatma Özbek ise kadınların
içinde bulunduğu durumu şöyle özetliyor: ‘Buradaki kadının
gerçekten adı yok. Ama bunun farkında olan kadın da fazla yok.’
Şehirdeki kadınların derdi başka Batı illerindeki hayat tarzı tabii
ki kadınların sorunlarını da farklılaştırıyor. Şehirdeki kadınların
daha fazla üzerinde durduğu konular genelde şöyle: Aile içi
iletişim, karı-koca ilişkilerindeki sorunlar, çalışan kadınların
erkeklerle ilişkilerinin seviyesi, gelin-kaynana ilişkilerinin dinî
açıdan nasıl olması gerektiği, kozmetik ürünleri kullanmadaki ölçü
ve her ne kadar ikinci-üçüncü eş pozisyonuna düşmeseler de
eşlerinin yasak ilişkilerinden ötürü yaşadıkları sorunlar.
İstanbul’da üç yıldır vaizelik yapan Gülsefa Uygun’a göre, bir
vaizenin yukarıdaki konularda muhataplarını tatmin edebilmesi için
hayatın her kesitiyle ilgili bilgi sahibi olmalı. Müftü ve vaizleri
2,5 yıl özel olarak yetiştiren Haseki Eğitim Merkezi’nden mezun
olabilen 10 hanımdan biri olan Uygur, vaizelik yapmanın çok zor
olduğunu belirterek, “Bu işi yapanlar mutlaka kendini iyi
yetiştirmeli.” diyor. Salime Akdoğan Eken (37) 1988’den beri
Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışıyor. Şu an Eyüp vaizesi.
Danimarka ve Almanya’da da kadın din görevlisi olarak bulunmuş.
Haseki Eğitim Merkezi’nin ilk mezunlarından. 2,5 yıl kaldığı
Almanya’nın Rheinlandpfalz eyaletinde Müslüman hanımlara haftanın 6
günü vaaz verdiğini, buradaki kadınların daha çok gıda ve
Hıristiyanlarla komşuluk ilişkileri gibi sosyal içerikli konularda
soru sorduğunu, Türkiye’dekilerin ise büyü ya da muska hakkında
bilgi sahibi olmaya çalıştığını söylüyor. Akdoğan’a göre, kadınlar
mevcut problemlerini “Büyü yapmışlar, elimden bir şey gelmez.”
düşüncesiyle çözüme kavuşturmaya çalışıyor. Kendisi ise
problemlerinin asıl sebebini onlara göstermeye çalışıyor. Camide
hoca, konferans salonunda yazar Peki kadınların sorunları neden bu
kadar farklılık arz ediyor? Gülsefa Uygur, soruların gün geçtikçe
farklılaşmasını aile kurumundaki bozulmaya, toplumdaki ahlakî
çöküntüye ve kadınların son yıllarda daha bilgili olmalarına
bağlıyor. Uygur’a en çok soru soranlar şüphesiz çalışan kadınlar.
Nedenini ise Jale Şimşek, “Çalışan kadın kendine daha çok
güveniyor. Dolayısıyla, sorunlarını ifade edip çözüm arayışına
giriyor.” sözleriyle açıklıyor. Dinleyici profili kadar vaazların
yapılış tarzı da bölgelere göre değişiyor. Vaaz, İstanbul, Ankara,
İzmir ve Bursa gibi büyük şehirlerde caminin yanı sıra kültür
merkezi, belediye düğün salonu gibi yerlerde yapılırken, Güneydoğu
illerinde sadece cami içinde veriliyor. Örneğin, İstanbul’da
yaşayan kadınlar caminin dışında da vaaz dinlemek isteyebiliyor.
Maliki mezhebine göre kadınların muayyen günlerinde ilim öğrenmek
için camiye girebilmelerine izi n verilmesine rağmen kadınlar o
günlerde camiye gelmiyor. Dolayısıyla, anlatılan konular hakkında
bilgi sahibi olamıyor. İstanbul’daki vaize Gülsefa Uygur bu konuda
hanımları kesinlikle ikna edemediklerini, caminin dışında dinlemeye
çalıştıklarında da kendilerinin rahatsız olduğunu söylüyor.
Güneydoğu’da ise kadınlar muayyen günlerinde bırakın dışarıda
dinlemeyi caminin avlusuna dahi girmiyor. Güneydoğu’daki vaizeler,
caminin dışında vaaz vermelerinin imkansız olduğunun altını
çiziyor. Çünkü, bu amaçla kullanılabilecek halka açık ne kültür
merkezi var ne de özel salon. Camiye zor gelen kadının kültür
merkezine gelmesi ise neredeyse imkansız. 1960’larda şehir şehir
Türkiye’yi dolaşarak konferanslar veren yazar Şule Yüksel Şenler, o
dönemdeki Türkiye’nin bugünden farklı olduğunu, konuşmasını camide
yaptığında tesettürlü olmayan hanımların gelmediğini anlatıyor.
Bundan dolayı, sırf camilerde konuşmak zorunda kalacağı ve toplumun
her kesiminden hanıma ulaşamayacağını düşünerek Diyanet İşleri
Başkanlığı’ndan gelen vaizelik teklifini geri çevirdiğini
belirtiyor: ‘Ben her zaman istedim ki, beni açık da kapalı da,
Müslüman da Hıristiyan da dinleyebilsin. İnsanların gözünde eğer
camide vaaz veriyorsanız ‘hoca’, konferans salonun da
konuşuyorsanız ‘yazar’ oluyorsunuz. İnsanlara konferans salonunda
konuşmak psikolojik olarak daha tesirli.’ Şenler’e göre, büyük
şehirlerde vaazların cami yerine kültür merkezlerinde yapılması
daha doğru. Böylece her kesime ulaşılabilir. Vaize hazır, cami ya
da kültür merkezi de. Peki ya cemaat? Çoğu kadının yaşadığı
problemlerden biri de vaaz için eşinden izin almakta zorlanması.
Mardin Ulu Cami’deki vaazda tanıştığımız Meryem Uzun (40) eşinden
zor izin alan kadınlardan biri. “İlk dinlediğim vaazlardan birinde
kadının eşi üzerindeki hakları anlatılıyordu. Yanlış olduğunu
bildiğim birçok şeyi öğrenmiştim. Öğrendiklerimi eşime anlatınca,
‘sen gidip bunları mı öğreniyorsun’ diyerek kızdı ve her izin
almaya çalıştığımda aramızda geçmiş olan bu konuşmadan dolayı sorun
çıkarıyor.” diyor. Şüphesiz, doğuya nazaran batıda yaşayanlar bu
konuda biraz daha rahat. Jale Şimşek’e göre Güneydoğu’daki kadının
eşinden izin alması çok zor. Çünkü kadınlar 30-40 yaşına kadar
kendileri için izin almamışlar. Hayatlarında ilk kez bir yere
gitmek için izin istiyor, hatta ısrar ediyor. Dolayısıyla, “İzin
verirsem hakimiyetimi kaybederim.” korkusu yaşıyor eşi. İstanbul
Eyüp’teki vaaza katılan iki çocuk annesi Ayşe Sancar’ın (45) eşi
tam tersine başka bir yere gitmesine izin vermezken, vaaza bizzat
kendisi götürüyor: “Ben sadece ilkokulu okuyabildim. İslamiyet’i
geleneklerimizde olduğu kadar öğrendim. Bu zamana kadar çocuklarıma
dinî olarak bir şey veremedim. Eşim sanırım çocuklarıma dinî açıdan
faydam olur diye düşünüyor.” Nafileler, farz namazların önüne
geçmiş Türkiye’de İslam dininin uygulayış ve öğrenilişini olumsuz
yönde etkileyen, zaman zaman da içinden çıkılmaz hale getiren
faktörlerin başında hurafe, bidat ve geleneklerden gelen tabular
yer alıyor. Din alimlerinin birleştikleri nokta, bu zararlı
alışkanlıkların ancak İslam dininin tam olarak öğrenilmesiyle
yıkılacağı. Bunun o kadar da kolay olmadığı, vaizelerin ortak
görüşü. Fatma Özbek, en çok kadınların zihinlerindeki tabuları
yıkamamaktan şikayetçi. Gençlerin iknaya daha açık olduğunu
vurgulayarak, “Yaşlılar beni dikkate almıyor. Hurafelere, bidatlara
o kadar inanmışlar ki benim İslami meselelere doğru yaklaşımım ‘uç’
olarak algılanıyor. Nafileler, farzların önüne geçmiş. Sabah
namazını kılmayan biri için geçirdiği kuşluk namazı daha önemli.
Burada sünnetler farz, farzlar sünnet gibi. Göreve başlamadan önce
işimin bu kadar zor olduğunu düşünmemiştim.” diyor. Siirt’te görev
yapan vaize Firdevs Tüfekçi, vaaz verdiği kadınların hemen hepsinin
bir şeyhe ya da hocaya bağlı olduğunu, kendi söyledikleriyle
onların söyledikleri arasında bir tezat olduğunda kadınların
kafasının karıştığını söylüyor. Örneğin, kadınlar evlerinde başı
açık dolaştığında meleklerin mekanı terk edeceğine inanırken,
Fidevs Tüfekçi dinde zorluk olmadığını, helal dairede başlarını
açabileceklerini ve zaten helal dairenin keyfe kâfi geleceğini
sabırla anlatmaya çalışıyor. İstanbul Fatih’te görev yapan Gülsefa
Uygur, batıda yerel din adamlarının etkili olmadığını, onlardan
fazla medya organlarının etkili olduğunu belirtiyor. Çünkü İslam
diniyle örtüşmeyen açıklamalar yapan şahıslara medya organları yer
veriyor ve halkın gözündeki ‘ilahiyatçı’ imajı zedeleniyor. Böylece
cemaat ve vaizenin arasına dolaylı olarak perde çekiliyor. “Keşke
Kürtçe bilseydim” Güneydoğu kadınının çoğu ilkokul okuyamadığı için
Türkçe bilmiyor. Kadınlar arasında Türkçe konuşmak da yakın zamana
kadar ayıplandığı için bilenler bilmeyenlere de öğretememiş. Esma
Özdemir, Kürtçeyi anlasa da konuşamadığı için zorluk çektiğini
anlatıyor. Çünkü Şırnak, Güneydoğu illeri arasında en az Türkçe
bilinen şehir olarak anılıyor. Uygun, Şırnak’ın ilçesi Silopi ve
Cizre’de 3 binden fazla kadının kendisini dinlemeye geldiğini;
fakat çoğunun vaazı anlamadığını belirtiyor. Buna rağmen anlamasa
da gelen kadın sayısının fazla olduğuna dikkat çekerek, “Talep
fazla olunca Türkçe ve Kürtçeyi bilen bir gencin vaazı tercüme
etmesiyle problemi aştık. Şırnak’ta Kürtçe bilmek çok önemli.
Kürtçeyi zamanında öğrenmediğim için kendime o kadar çok kızdım ki.
Kürtçe bilseydim buradaki kadınlara daha çok şey anlatabilirdim.”
diyor. Mardin’de görev yapan Sacide Özay Fındık da Arapça ya da
Kürtçe bilmediği için zorluk çekenlerden. Mardin çokkültürlü bir
şehir. Kadınlar okuma-yazma bilmese de Arapça ve Kürtçeyi iyi
konuşuyor. Kendileri Arapsa Kürt komşularıyla diyalog kurabilmek
için Kürtçe’yi öğreniyor ya da tam tersi. Dolayısıyla, herkes
Türkçe bilmese de Kürtçe ve Arapça biliyor. Sacide Özay Fındık,
vaaza gelen kadınların yanlarında ‘tercüman’ getirdiğini
hatırlatarak, “Vaaz esnasındaki fısıltılar zaman zaman dikkatimi
dağıtsa da rahatsız olmuyorum.” diyor. Bir vaize kadın olmazsa
Şırnak’ta yaşayan 24 yaşındaki Ayşe Balçek, Türkçe konuşup
anlayabilen nadir kadınlardan. İlkokulu zor şartlar altında üçüncü
sınıfa kadar devam edebilmiş. Cizre’deki vaaza katılan Balçek’in
görevi yanındaki annesine vaazı tercüme etmek: “Annem vaazı
anlamasa da gidiyor. Denemek için ‘Bugün ne anlatıldı’ diyorum;
ancak bana arada anladığı birkaç cümleden bahsedebiliyor.”
Vaizelerin alışmakta zorluk çektiği bir başka konu da mezhep
farklılığı. Din görevlileri ilahiyat fakültelerinde Hanefi mezhebi
ağırlıklı eğitim alıyor. Bundan dolayı da Güneydoğu’daki vaizeler,
yüzde 99’u Şâfi olan kadınların ilmihal sorularını cevaplamakta
zaman zaman zorlanıyor. Kendilerini bu konuda yetiştirmeye
çalışıyor, içinden çıkamadıkları sorular olduğunda il müftülüğünden
yardım istiyorlar. Sacide Özay Fındık bu durumdan hiç şikayetçi
değil. “Şâfi mezhebini çok az biliyordum. Şimdi bütün
ayrıntılarıyla öğrenmiş oldum. Batıdaki bir şehre tayin olsaydım bu
bilgileri öğrenemeyecektim.” diyor. Her kadın kendini en iyi
anlayacak olanın bir kadın olduğunu bilir. Bunun için de kadınlar
bir araya geldiğinde yaptıkları en önemli eylem konuşmaktır. Ve her
kadın tıpkı gündelik hayatta olduğu gibi dinî bilgiler edinmeye
çalışırken de sorunlarını dinleyecek kişinin ‘onlardan biri’
olmasını ister. Vaazlardan sonra başlayan soru-cevap turlarında
kadınlar kendi sorunlarını anlatırken de çekimser kalabiliyor.
Onların rahat olması için tek şart, karşılarındaki vaizenin de
‘evli’ olması. Eğer vaize evli değilse eşiyle olan özel
problemlerini, aile yaşantısını paylaşmıyor. Dr. Jale Şimşek, “Bir
vaize kesinlikle evli olmalıdır.” diyor. Sebebini ise şöyle
açıklıyor: “Gelen kadınların yüzde doksanı evli. Eğer evliyseniz
inandırıcılığınız daha fazla oluyor. Bir de çocuk sahibiyseniz
işiniz daha da kolaylaşıyor.” Firdevs Tüfekçi, bekar olduğu için
Siirtli kadınların evlilik, aile, çocuklarıyla ilgili problemlerini
hiç anlatmadıklarını sadece saç boyama, bakım ürünlerini kullanma
hakkında sorular yönelttiklerini ifade ediyor. Tüfekçi mümkün
olduğu kadar hanımlara yardımcı olmaya çalıştığını vurgulayarak,
“Her ne kadar bu rahatlığı dinleyicilere vermiş olsam da sorunları
olduğu halde soramıyorlar. Yardımcı olabileceğime
inanmıyorlar.”diyor. Vaizeler Türkiye’de yeni yeni tanınmaya
başlasalar da aslında yüzyıllardır süren bir geleneğin temsilcisi
konumundalar. Sadece şimdilerde bu hizmetin veriliş şekli değişmiş
durumda. Gülsefa Uygur’a göre vaizeler oturmasından kalkmasına,
alışverişine kadar her şeye dikkat etmesi, kadınlara model olması
gerekiyor: “Eğer kötü gözlerle bakan bir kadını sıcak bakışlarınla
yumuşatamıyorsan cemaate verebileceğin bir şeyin yoktur.” Jale
Şimşek de vaizenin tüm insanları kolaylıkla kucaklayabilecek yapıda
olması gerektiğini belirterek, “Elit yaşayacağım’ diye yola
çıkarsanız vaize olamazsınız. ‘Modern insanlarla birlikte olacağız’
derseniz ulaşmanız gereken kişilerle diyalog kuramazsınız. Kimseye
karşı verimli olamazsın.” diyor. İl müftülükleri ise vaizeler
aracılığı ile hanım cemaate ulaşıyor olmanın mutluluğunu yaşıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı da vaizelik kurumu üzerinde ciddi olarak
duruyor. Vaizelerin Türkiye’de önemli bir boşluğu doldurduğunu,
bugünün ve geleceğin annelerine ulaşmanın tek yolunun vaizeler
aracılığıyla olacağını aktarıyor. NASIL VAİZE OLUNUR? Diyanet
İşleri Başkanlığı vaizelerin her anlamda donanımlı olmasına önem
veriyor. Bir hanımın vaize olabilmesi için ilahiyat fakültesini
bitirmiş olmasının yanı sıra Kamu Personeli Seçme Sınavı’ndan
(KPSS) 75’in üzerinde puan alması, vaizelik için özel eğitimden
geçmesi, ‘vaize olur’ iznini alabilmesi için Diyanet İşleri
Başkanlığı’nda yapılan mülakatta başarılı olması gerekiyor.
Mülakatta vaize adayının dış görünüşünden ses tonuna, entelektüel
birikiminden pozitif bilimler hakkındaki bilgisine ve insan
ilişkilerindeki sıcaklığına kadar birçok özelliğine bakılıyor. Bu
şartların sonucunda vaizeliğe başvuran her on kişiden sadece biri
ya da ikisi alınabiliyor. PROF. DR. BEYZA BİLGİN: KADIN VAİZEYE
YILLARCA ALIŞAMADI Türkiye’nin ilk vaizesi Beyza Bilgin ilahiyat
fakültesini bitirir bitirmez Ankara İmam Hatip Lisesi’nde görev
yapmaya başlar. İl müftüsü, Bilgin’nin diksiyonunu çok beğendiği
için haftada bir gün hanımlara vaaz vermesini ister. Bu teklif
karşısında, çoğu kişi gibi kadınların vaiz olamayacağını düşünerek
tereddüt eder. Bir mahsuru olmadığı söylenince de Ankara Ahi Tura
Camisi’nde vaaz vermeye başlar. Gerekli duyuru erkek cemaate
yapılır. İlk vaaz için kürsüye çıkan Bilgin, karşısında hiçbir
kadını göremez. O an şaşkınlık yaşadığını belirterek, “Beni
dinlemeye gelen kadınların hepsi alışkanlık olduğu için balkon
tarafına çıkmıştı. Hepsinin önümdeki saflara gelmesini istedim.
Sonra müftü bey beni takdim etti. Gelenler yaşını başını almış
kadınlardı. Gençleri de karşımda görmek istediğimi, kızlarını da
getirmelerini istedim. Ertesi hafta kızları da gelmişti. Caminin
kalabalığı her geçen gün artarken kadınların böyle bir programa ne
kadar ihtiyacı olduğunu anladım.” diyor. Böylece Türkiye’nin ilk
vaizesi kürsüye çıkmış olur. Vaazlar rutin olarak altı yıl sürer.
Bilgin’nin yararlanacağı Türkçe İslami kaynak yok denecek kadar
azdır. Neyse ki okul arkadaşları konular hakkında Arapça
kaynaklardan süratle çevirerek yapar. Tamamen fahri olarak yapılan
bu görev Bilgin’nin akademik çalışmaları nedeniyle sona erer.
Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıllardan sonra kısmi de olsa hanım
din görevlilerinden atamalar yapar fakat ya uzak olduğu için giden
olmaz ya da kısa süre içinde dayanamayıp istifa dilekçeleri
verilir. Oluşan bu boşluğu talep olduğunda kadın Kur’an kursu
hocaları doldurmaya çalışır. PSİKOLOG YASEMİN UÇAL: DOĞU-BATI
KADINI AYNI ŞEYİ YAŞIYOR Din ve psikoloji birbirinden ayrılamaz.
İslam dini de insanın hayatını tamamen kuşatan bir yapıya sahip.
Kadını en iyi kadın anlar. Güneydoğu’da hayatı boyunca bir kişi
tarafından bile derdi dinlenmemiş kadınlar var. Vaizelerin bu
noktada çok yardımcı olacaklarını düşünüyorum. Güneydoğu illerinde
psikolojik destek almak gibi bir kültür henüz yok. Vaaz sonrası
kurulan iletişimle böyle bir ihtiyacın farkına varılacağını
düşünüyorum. Güneydoğu süperegonun (gelenek ve değerlerin
içgüdüleri kontrol etmesi) yoğun yaşandığı bir yer. Süperego ‘Sen
bunu yaptın, şunu yaptın’ diye insanı sürekli suçlar. Suçluluk
hissi de insanı depresyona sevk edeceği için vaizeler bu durumdaki
kadınlara yardımcı olabilir. İntiharları önlemenin de en etkili
yolu budur. Elbette, vaizeler tamamen yeterlidir diyemeyiz. O zaman
bütün psikologlara haksızlık etmiş oluruz. Ama fayda sağladığını da
kabul etmeliyiz. Vaizeler bireysel, gençlik ve yetişkin
psikolojileri nedir bunu bilmeli ve üç ayrımı da gözeterek bu
insanların temel dinamikleri hakkında genel bilgileri almalılar.
Vaizelerin neyi nasıl aktardığı ve karşı taraftaki yankısı önemli.
Bence vaizelerin dil, yaklaşım, üslup konusunda dikkatli olmaları
gerekiyor. Vaizelerin okulda aldıkları pedagojik formasyonun
dışında da kendilerini geliştirmeleri şart. Vaizeler şu an bizim
ulaşamadığımız bir topluma ulaşıyor. Bu önemli. Güneydoğu’da
hastanelerde psikolog yok. Vaizeler köprü vazifesi görebilir.
Örneğin, ikili ilişkileri sonrasında kadın psikolojileri ve
yaşadıkları olaylar hakkında rapor hazırlamalılar. Batıdaki
psikologlar ve danışmanlık merkezleri vaizelerle diyolog kurmalı ve
bu kadınlara ulaşmaya çalışmalı. EMİNÖNÜ VAİZİ MUSTAFA AKYOL:
TÜRKİYE BU UYGULAMAYA SAHİP ÇIKMALI Hanım cemaat açısından bu
uygulama çok faydalı. Hanımlar genel anlamda camiye daha mesafeli
kalmışlardır. Bir Müslüman için cami önemli bir değerdir. Bu
vaazlar vesilesiyle hanımlar camiye kazandırılıyor. Kadının aile
yaşantısındaki rolü çok önemli. Hanımların daha çok bilgiye,
eğitime ihtiyacı var. Çünkü bir çocuğu yetiştiren annedir. Fakat,
bu hizmeti yerine getirirken uygun hizmet ortamının da
oluşturulması gerekiyor. Saat 11’de hanımlar camide toplanıyor. Bir
saat vaaz sürüyor, ardından erkek cemaat gelecek diye acele
ediliyor. Vaizeler bu konuda sıkıntı yaşıyor. Bu problemi çözmek
için camilerde hanım vaizelere tahsis edilecek irşad salonları
olmalı. Çünkü çok ciddi bir hizmet veriliyor. Daha profesyonelce
yapılmalı. Ne kadar uygun bir ortam oluşturulursa verimlilik de
artacaktır. Hatta, vaizeler slayt gösterisiyle vaazlarını
anlatmalı. Böylece hanımların hem gözlerine hem de kulaklarına
hitap ederek vaazları daha verimli hale getirebilirler. Bu hizmetin
ne kadar faydalı olduğu kadınlara ve eşlerine anlatılmalı. Hatta
bir cuma hutbesinin konusu bu olabilir. Sadece cami panolarında
vaazın yer ve zamanını duyurmak yetersiz. Medyanın da bu hizmeti
destekleyip duyurması lazım. Şu an yaşanan en büyük eksiklik bu
uygulamadan kadınların haberinin olmaması. VAAZLAR HANIMLARIN
HAYATINA NE KATTI? Mahiye Akbayrak (47): Vaazlara düzenli olarak
bir yıldır geliyorum. Bilmediğim bir sürü bilgiyi öğrendim. Onları
komşularıma, arkadaşlarıma anlatıyorum. Vaizelerle ilişkimiz çok
iyi. Onlara bütün tüm sıkıntılarımızı anlatabiliyoruz. Keşke daha
önce böyle ortamlarda bulunmuş olsaydım. Eminim çocuklarımızı
yetiştirirken faydaları olacaktı. Meryem Aydın (58): Beni vaazlarda
en çok etkileyen şey Kur'an-ı Kerim'in mealinin anlatılmasıydı.
Şimdiye kadar meal sohbeti dinlememiştim. Kur'an'ın bizden neler
istediğini anlamak hayatımda çok şeyi değiştirdi. Önceden sadece
okuyorduk. Şimdi Allah'ın benden ne istediğini öğrendikçe Kur'an'a
verdiğim kıymet arttı. Öğrendiklerimi aileme de anlatıyorum.
Çocuklarım çok faydalanıyor. Vaazlar sayesinde dinimizi
öğrenmemizin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. 58 yaşındayım ama
dinimi öğrenmek için ilk kez çaba harcıyorum. Naciye Pak (30):
Vaazlara ilk başlarda düzenli gelmekte zorlandım. Bir şeyler
öğrenmeye başladığımı anlayınca hiç aksatmadım. Aile içi
problemlerim vardı. Vaazlar ve vaizemizin sayesinde sabrın ne kadar
önemli olduğunu, hayata farklı bakmayı, sıkıntılarımı duayla
başımdan atmayı öğrendim. Kadınların bir çoğunun bu tarz sohbet
ortamlarına ihtiyacı var. Kadınlar bir araya geldiğinda
sıkıntılarından konuşur ama kimse çare bulmaz. Hatta herkes bir
derdini daha ortaya döker daha da moral bozulur, umutsuzluğa
kapılırsın. Vaazlarla sıkıntılarıma çözüm, gönlümde de rahatlık
buldum. Cemile Akkaya (32): 10 yaşındaki kızımı da yanımda
getiriyorum. Artık alıştı. Çok dikkatli dinlediğini görüyorum.
Benim ona anlatamayacağım şeyleri burada öğreniyor. Bu vaazlar
vesilesiyle ne kadar bilgilenirsem o kadar 'iyi anne' olabileceğime
inanıyorum. Hayatımdaki ciddi bir boşluk doldu. Müslümanım ama
dinimin inceliklerini bilmiyorum. Sadece dinin farzlardan ibaret
olmadığını çok sonra anladım. Eğer daha erken anlamış olsaydım
şimdi daha bilgili olabilirdim. Kaynak: www.aksiyon.com.tr