Bu ağacı çalacaksın!
Abone olRamazan usta, 10 yıldır emeğiyle enstrümanlara hayat veriyor.
Türk müziğiyle ilgilenen insanların ister amatör olsun ister
profesyonel, yakından tanıdığı bir isim Ramazan Calay. Genç yaşına
rağmen Türkiye’nin en iyi enstrüman yapımcılarından biri olan
Calay’ın haklı bir ünü var.
Önceleri kadın terziliği yapan Ramazan Calay, ustasının “Sen bu
ağacı çalacaksın” sözünü hiç unutmuyor ve elinden geçen 1973
doğumlu. Ancak bu genç yaşına rağmen elinden geçen ağaçlara
emeğiyle ses veriyor. Ramazan Usta’yla kendi atölyesinde
konuştuk
-Bu işe ilk olarak ne zaman ve nasıl
başladınız?
-İlk olarak 1995 yılında askerliğimi tamamladıktan sonra bu işe
başladım. O günden bugüne tam faal olarak 5 yıl çıraklık dönemim
geçti, bunun son 3 yılına ‘tez’ diyorum ben, ustamın yanında kendi
enstrümanlarımı yaptım. Sonra 1998’de kendi atölyemi kurdum o
zamandan beri de burada, kendi atölyemde çalışmaya devam
ediyorum.
-Siz alaylı mısınız, yoksa konservatuar eğitimi mi
aldınız?
-Evet alaylıyım, ama ustam Mustafa Copçuoğlu İstanbul Teknik
Üniversitesi Devlet Konservatuarı Enstrüman yapımı mezunu olduğu
için, onun çevresi konservatuardan olduğu için onların içine de
girmiş oldum. Zaman içerisinde bu işi yapanların çoğunluğunun
alaylı olduğunu gördüm. Benim daha önce bu konuda bir bilgim yoktu
ama.
-Peki enstrüman yapımından önce mesleğiniz
neydi?
-Daha önce iki mesleğim vardı; birincisi bayan terzisiydim, bir
konfeksiyonda bayan üzerine çalışıyordum. Daha önce de mobilya
iskeletleri yapmıştım. İlkokulu bitirdiğimden beri çalıştığımdan
pek çok iş deneyimim oldu ancak ana mesleğim bu oldu arayışım
içinde. Zaten en doğruyu bulduğumdan dolayı da oldukça
memnunum.
-Ama hep el becerisi isteyen işlerde
çalışmışsınız...
-Tabii ilk işim bir marangozun yanında çıraklık olduğu için ağaca
yatkınlığım oradan geliyor. Orada sakat kalma tehlikesi altında
çalıştığım için ayrıldım ve tekstil alanına girdim. 8 yıl kadar
tekstil alanında çalıştıktan sonra askere gittim ve askerden döner
dönmez de bu işe başladım.
-Enstrümanlarını sadece tamir mi ediyorsunuz, yoksa aynı
zamanda enstrüman imal ediyor musunuz?
Bu konuda iyi bir ustanın yanında yetiştiğim için onun yanında tüm
ağaç enstrümanları gördüğüm için, tamburundan tut da kemanına kadar
bütün enstrümanların yapımını gördüm. Bu benim için daha sonra
büyük kolaylık oldu, biz de zaten aynı zamanda araştırmacı
olduğumuz için hiç görmediğim bir enstrümanı bile yeter ki ağaç
olsun dile getirmeye çalışıyorum.
-Ancak genel olarak ud üzerine çalışıyorsunuz
sanırım...
Genel olarak ud ve lavta üzerine çalışıyorum. Hatta lavta yapımına
ilk rüyamda görerek başladım. Zaten lavta çok fazla kullanılmıyor
ama bizim müziğimizde onun da bir yeri var onu da yavaş yavaş
tekrar algılayacaklarını biliyorum.
-Lavta bir Yunan çalgısı değil mi?
Aslında lavta orijinal Türk sazıdır ancak Yunanlılar bu işi daha
çok icra etmişler onlara mal olmuş bu yüzden. Ama yerini biz hep ud
ile kapattığımız için lavta sazı hep ikinci planda kalmış.
Nişabürek makamımız dururken yerine rast makamını kullanmamızla
aynı şey aslında.
‘Ağaçsa yapamayacağım saz yok’
- Peki asla “yapmam” ya da “yapamam” dediğiniz bir
enstrüman var mı?
Ağaçsa yapamayacağımız saz yok; ancak ağaç değilse hiç işim olmaz
diyorum çünkü bir kere mekanik bizim işimizin dışına çıkıyor.
Vaktim olursa yapmak istiyorum ancak şu anda ona zaman
ayıramam.
-Genel olarak nasıl malzemeler
kullanıyorsunuz?
Genel malzeme olarak son dönemde ithal ağaç kullanımı moda olmuş
durumda ancak ben zaten o ağaçların rengi için gene bizim yerli
ağaçlarımızın daha iyi sesler taşıdığına inanıyorum. Erik, ceviz
-ki benim vazgeçilmez ağacımdır...
-Gül ağacı da sık kullanılıyor.
Gül ağacı da gene yurt dışından gelen bir ağaç aslında. Pelesenk,
abanoz gibi sert ithal ağaçları da genellikle tuş takımı, klavye ve
akort için kulak yapımında kullanıyoruz. Ama normal şartlarda bana
kalırsa en iyi enstrüman sesi veren ruh ve doku açısından bizim
yerli ağaçlarımız.
-Yapımda kullanacağınız malzemelerinizi kendiniz
seçiyorsunuz değil mi?
Tabii, malzemeleri biz
seçiyoruz. Malzeme olarak da dinlenmiş ve fırınlanmış ağaçlar
üzerinde çalışıyoruz. Doku güzelliği, görsel güzelliği olan
ağaçlarla çalışıyoruz.
-Bir müzisyen enstrüman almak istediğinde nelere dikkat
etmeli?
Türkiye’de bu konuda şöyle bir sıkıntı var: Enstrümanın yapımında
kullanılan malzeme ve işçiliğe göre çok abartılı fiyatlar isteyen
müzik evleri var. İnsanların bu konuda önce araştırma yapıp doğru
zamanda doğru yerden doğru ustadan alışveriş yapmasını tavsiye
ederim. Bir müzikseverin çok para vermeden, ama çok kötü de bir
enstrüman almadan da ilk başta bu işi aşkla öğrenebileceğinden
eminim. Ondan sonra zaten idealine göre hareket edebilir.
-Kendiniz bir enstrüman çalıyor musunuz?
Güzel bir soru! Ben enstrüman çalmıyorum ne yazık ki. Bütün
enstrümanları çok yakından takip ederek arayı kapattığıma
inanıyorum. kendim çok iddialı değilim ama buraya gelen ustalar
kulağımın çok iyi olduğunu söylüyorlar. Çok seviyorum müziği ve çok
dinliyorum. Türk müziğini sürekli araştırıyorum, neler yapılmış, bu
zamana kadar neler tercih edilmiş. Enstrümanı çalmak ayrı, yapmak
ayrıdır. Zaten bir yere kanalize olmanız lazım. ben yapmayı seçtim;
çalmak ayrı bir zaman, ayrı bir efor istediği için çok fazla
bölünemezdim. Zaten eğer barsanız aynı anda hem çok iyi çalıp hem
de çok iyi yapan usta çok az.
-Rahmetli Özay Gönlüm’ün ‘Yaren’ ismini verdiği kendine has
sazı kendi tasarımıydı. Sizin de tasarımını yaptığınız bir
enstrüman var mı?
Kendi tasarımım olan sazım yok, ancak isteğe göre sazların
tasarımında değişiklik yapıyoruz. Udun klavyesini isteğe bağlı
olarak daha uzun yapabiliyoruz mesela.
- Son olarak, başınızdan geçen ilginç bir anınız oldu
mu?
Anlatabileceğim çok büyük bir olay olmadı ancak genel olarak
insanlar beni gördüklerinde usta olduğuma inanmıyorlar! Atölyeme
gelip ‘Ustan nerede’ diye soran çok oldu. Sanırım genç insanların
bir şeyler yapabileceğine karşı bir inançsızlığımız var.
İÜHA