Son yazımın devamı niteliğinde bir yazı kaleme almalıyım
düşüncesi gündemimi yoğunlaştırdı.
Zira yazımın muhteviyatı zihin zorlayıcı bir mukayese dili ve
fikri ile kaleme alındı.
Her konuşmamda ya da yazılarımda belirttiğim bir hususu
yinelemeliyim. Yazılarımın her zaman merkezinde kendi nefsim
vardır.
Fikir sahibi ve dava endişesi taşımayan, manevi öz değerlerinden
bihaber bir neslin ya da bir toplumun gelecek inşası temelsiz
kalacaktır.
Olası bir sallantıda ne davasını hatırlar ne de dinini! Bu
durumda toplumun dağılıp gitmesi en büyük ve tehlikeli
ihtimaldir.
Sol cenahın ve sahil kentlerinin çoğunluğunda var olan; toplumun
kültürel değer ve dokusuna uzak, inanç noktasında hassasiyet
taşımayan, Anadolu geleneğinden kopuk bir yapının söz konusu
olması, mevcut durumda zaten işlenmiş bir ideoloji neticesidir.
Bu kesim için bizim mahalle de yer almak bu mahallenin insanları
ve gençleri ile aynı şeyleri düşünmek korkutucudur.
Heva ve heves uğruna ahlâkî kuralların olmadığı bir
hayat her zaman daha caziptir.
Maalesef medya ve sosyal medyanın gelişimi, dünyanın küçülmesi
nedeni ile cazip ve albenili hayat, dava sahibi, kültür sevdalısı
ve dinini bilmesi gereken Müslümanca yaşayamaya çalışanların
mahallesine kadar sıçramış durumdadır.
Yozlaşmalar, bozulmalar başlamış durumdadır.
Paraya daha kolay ulaşıyor olmak, rahat yurt dışı seyahatleri
yapmak, iyi giyinmek, iyi otelleri kullanmak, ekonomik olarak daha
rahat bir hayat yaşıyor olmak…
Bunların her biri başka bir cazibeyi de tetiklemektedir.
Dolayısı ile yeniden değerlerimizi, kültürümüzü ayağa kaldırmak
için programlı ve profesyonel bir çalışma başlatmak
elzemdir.
Özellikle son 15 yıldır bazı yapılar bu milletin örfüne,
medeniyet ve geçmişine kin, öfke ve nefretle zemin hazırlayıp
gençlerini yetiştirirken; bizim mahallenin gençlerinin büyük bir
kısmı lüks mekânlarda oturup yalandan yere vatan kurtarmakta,
mevcut rahatlık ortamıyla gününü gün edip fikri donanım
eksikliğinin farkında olmadan hamasetle yaşamına devam
etmekteler.
Hemen bu tespite istinaden 15 Temmuz gecesi meydanlarda olan
gençliği dillendirecek olanlar olacaktır elbet.
Biz şecaatin bu millette olmadığını söylemiyoruz zaten.
Zaferleri hayat düsturları haline getiren bir ecdadın yiğit
nesilleriyiz bunda sorun yok çok şükür.
Lakin yiğitliğimizin yanında olması gereken hasletlerimizde var.
Ve bu hasletler bir toplumu toplum haline getiriyor.
Zihinlerimizde ve yüreklerimizde şecaatin yanında
yabancı sevdalar olmamalıdır.
İnsan olmanın bedeli olduğu gibi Müslüman olmanın ve Müslümanca
yaşamanın da bedeli vardır.
Yeni nesil gençlik aşısı yüreklerimize ve zihinlerimize yabancı
sevdaları yerleştiriyor.
Cazibe merkezi haline getirilen değerlerimiz var artık.
Sahip olunan imkânlar kafelerde, erkekli kızlı rahat tavırların
sergilendiği ortamlarda heba edileceğine tahkiki imanın ve davanın
peşinde harcanmış olsa işte o zaman şecaatimiz titretir şer
güçleri.
Heva ve hevesi, siyasi statü beklentisi, hamasi davası
yüzünden hürriyetini kaybetmiş bir toplumun yaşantısı
İngiliz-Yahudi medeniyetinin kurmaya çalıştığı hâkimiyeti
kolaylaştıracaktır.
Dava sahibi olmaktan çok uzak tarz sahibi olmaya çalışan bir
topluma dönüşmüş durumdayız…
Hiçbir hazine lüks mağaza ve mekânlarda bulunmamıştır.
Aksine hazineler derinlerde yatmaktadır.
Bilginin, maneviyatın, ilmin, dava zihniyetinin, fikrin
derinliklerine inebilen hazinelere sahip olur.
Paslanmış ve oksitlenmiş yürek ve zihinlerimiz yüzünden
okunan ayetler bizi inşa etmiyor.
Durumumuzu ve gidişatımızı değerlendirmek için asırlar öncesine
gidip kendimize örnekler bulmamıza gerek yok.