Biz mi doğru yoldayız onlar mı Dünya faiz artırırken Türkiye neden indiriyor? BBC'nin manşetten verdiği yazı
Abone olTÜRKİYE faiz artırımı yaparken dünya ülkeleri faiz yükseltiyor. En son ABD'nin ardından para cenneti İsviçre faizleri artırdı. İsviçre bu kararla faizi 14 yılın zirvesine çıkardı. Türkiye Merkez Bankası ise bu hafta bir kez daha faiz indirimine gitti. Peki dünya enflasyon karşısında faiz artırırken biz neden düşürüyoruz? Onlar bizim bilmediğimiz neyi görüyor da faiz artırıyor? Herkesin kafasındaki bu soruya Koç Üniversitesi Profesörü Sevda Demiralp bir yazıyla yanıt verdi.
Dünya artan enflasyona karşı resesyon riskine rağmen son 40
yılda görülmemiş bir rotaya girdi. Sene başından beri yaklaşık
90 ülkenin merkez bankası faiz artışına gitti. En son ABD Merkez
Bankası FED 75 baz puan faiz artırdı. Avrupa ülkelerinden
İsviçre'de faiz artırımı kararı alan ülkeler kervanına katıldı.
Dünyanın en büyük ekonomilerine sahip ülkeleri resesyon
(durağanlık) riskine rağmen faiz artırımına giderken, Türkiye tam
tersi yönde hareket ediyor. Patlayan enflasyona rağmen faizleri
düşürüyor. Merkez Bankası bu hafta bir kez daha 100 baz puanlık bir
faiz indirimine gitti.
Tablo böyle olunca herkesin aklındaki soru aynı; Dünyanın geri kalanı “büyüme pahasına enflasyonla mücadele” tercihi yaparken, Türkiye “enflasyon pahasına büyüme”tercihi yaparak doğru yolda mı gidiyor? Böyle bir alternatif var mı? Onlar bizim bilmediğimiz neyi görüyor da faiz artırıyor?' Biz onların göremediği neyi görüyoruz da faiz indiriyoruz?
BBC'nin manşetten verdiği yazı
Koç Üniversitesi öğretim üyesi ünlü ekonomi Profesörü Sevda Demiralp herkesin aklındaki sorulara yönelik bir yazıyla bugün gündemde. Prof. Dr. Sevda Demiralp'in kaleme aldığı yazıyı BBC Türkçe manşetten verildi. İşte Sevda Demiralp'in dikkat çeken o yazısı:
"Enflasyonla mücadele için bunca ülke faiz artırırken biz
ısrarla faiz indirimlerine devam ediyorsak ve bunun sonucunda
enflasyonumuz onlardan kat kat yukarıdaysa 'Nerede hata yaptık?
Onlar bizim bilmediğimiz neyi görüyor da faiz artırıyor?' diye
sormakta fayda var.
Bu sorulara en net cevabı Çarşamba günkü basın toplantısı
sonrasında faiz artışının gerekçelerini anlatan FED Başkanı Jerome
Powell veriyor.
Şöyle diyor Powell:
-“Yüksek faiz sonucu yavaşlayan büyüme ve zayıflayan istihdam piyasası, hizmet ettiğimiz halk için sıkıntılıdır. Ancak bu sıkıntı, fiyat istikrarı sağlamayı beceremeyip sonrasında tekrar çaba vermenin yaratacağı sıkıntı kadar büyük değildir.“
FED, sene başından beri yaptığı faiz artışlarının ekonomiyi
yavaşlatma riskine karşı daha fazla faiz artışına gitmemek ve hatta
bir an önce faiz indirimlerine başlamak konusunda piyasaların yoğun
baskısı altında.
Powell’ın cevabı bu baskılara bir cevap niteliğinde. Bugün
başladığımızı işi yarım bırakır fiyat istikrarını sağlayamazsak
ileride daha büyük bir bedel öderiz diyor ve geri adım
atmıyor.
Türkiye yeterli sabrı göstermiyor mu?
Enflasyonu düşürme adına önce faiz artırımlarına gitmek,
sonrasında gelen baskılar sonucu yeterli sabrı gösteremeyip yarı
yolda faiz indirimlerine başlamak ve nihayetinde daha yüksek bir
enflasyonla yüzleşmek bu topraklarda oldukça aşina olduğumuz bir
kavram. Bugün geldiğimiz noktada ise artık usulen de olsa faiz
artışı bile söz konusu değil.
Bizimle aynı gruba girebilecek ülkelerde ve hatta savaşın
ortasındaki Rusya’da bile enflasyonun bizden 65-70 puan daha düşük
olması da tesadüf değil. İşin acı tarafı, 2021 son çeyreğinden
bu yana ekonomiyi desteklemek için faizler düşürülüp enflasyon 60
puan üzerinde artarken mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış
işsizlik sadece 1 puan azalmış.
Çünkü bir taraftan verilen tüm destekler ve kaynak aktarımları ile
ekonomi canlı tutulmaya çalışılırken diğer yandan enflasyon büyüme
üzerinde daraltıcı etki yapıyor ve istihdamı aşağı çekiyor.
Herkes büyümek ister ama...
Herkes ister ki büyüme olsun, pasta büyüsün, herkesin pastadan aldığı dilim artsın. Ancak enflasyonu göz ardı edip enflasyonu dizginleyici politikalar uygulamazsanız bu dönüp dolaşıp ekonomik büyümeyi vuruyor. Enflasyonist ortamda büyüme olsa bile gelir dağılımı bozulduğu için dar gelirli kesimler bunu hissedemiyorlar. Pastadan aldıkları dilim büyümek şöyle dursun küçülüyor. Powell ve gıyabında enflasyonist baskıları bertaraf edebilmek için faiz artışına giden merkez bankalarının temel gerekçesi bu.
Merkez bankaları 2 şeye bakıyor
Merkez bankaları karar alırken iki maliyeti karşılaştırıyorlar. Bunlardan birincisi faiz artışının getirdiği maliyet. Faiz artışı borçlanma maliyetini artırmak suretiyle talebi yavaşlatır. Talepteki yavaşlama enflasyonist baskıları aşağı çeker. Öte yandan üretimdeki yavaşlama istihdam kaybına sebep olur ki Powell’ın bahsettiği sıkıntı da bu. Ancak yine Powell’ın basın toplantısında bahsettiği gibi:
“Keşke enflasyonu düşürmenin acısız bir yolu olsaydı, ancak maalesef yok.”
Sıkı para politikasının maliyetini terazinin bir kefesine koyan merkez bankaları diğer kefeye ise sıkı para politikası uygulamayıp enflasyonun kontrolden çıkmasının yarattığı maliyeti koyuyorlar. Çünkü nasıl ki faiz artırımı ekonomiyi yavaşlatıyorsa enflasyon da ekonomiyi yavaşlatıyor ve istihdam kaybı yaratıyor. Daha da önemlisi enflasyon sebebi ile gelen istihdam kaybı kalıcı oluyor.
Enflasyon mu büyüme mi?
Enflasyon, ekonomiyi boğarak ve kontrolsüz bir şekilde yavaşlatır. Alım gücünü eritir, halkı yoksullaştırarak talebi zayıflatır. Yavaşlayan üretim istihdam kaybını beraberinde getirir. Enflasyon sebebiyle gelen zoraki yavaşlamanın, faiz artırımı yolu ile gelen kontrollü yavaşlamadan önemli bir farkı vardır. Faiz artırmak sureti ile soğuyan ekonomi nihai olarak enflasyonu aşağı çeker. Enflasyon sebebiyle yavaşlayan bir ekonomide ise enflasyon asılı kalır, kendi kendine düşmez.
Enflasyon nasıl düşürülebilir, müdahale edilmezse ne olur?
Yani her iki senaryoda da ekonomide bir yavaşlama kaçınılmaz
iken aradaki temel fark “fiyat istikrarı” dır. Fiyat istikrarı
getiren “kontrollü yavaşlama” merkez bankasının sürdürülebilir
büyümeye vereceği en önemli katkıdır. Çünkü fiyat istikrarı
düşük faiz ve makroekonomik istikrar getirir. Kalıcı düşük
faiz ve istikrar yatırım iştahındaki artışı, bu da potansiyel
büyüme oranında ve istihdamda artışı destekler. Oysa enflasyon
sebebiyle yavaşlamak zorunda bırakılan bir ekonomi üretim
kapasitesinde benzer bir artış yaşayamaz. Bir başka deyişle,
enflasyon sadece bugünkü büyümeyi vurmakla kalmaz, ülkenin ileriye
yönelik olarak üretim ve istihdam artışı yaratacak imkanlarını da
baltalar.
İşte bu sebeple sıkı para politikası ile enflasyonun önüne geçmek
ve sıkı para politikasının maliyetine katlanmak 90 ülke tarafından
“daha az maliyetli” bir çözüm olarak görüldüğü için tercih
edilmektedir.
Enflasyonu düşürmek merkez bankasının işidir. Merkez bankası en az
maliyetli çözümü sunduktan sonra bu maliyeti kimin omuzlanacağı ise
siyasi otoritenin kararıdır. İçinde yaşadığımız yüksek
enflasyonla er ya da geç yüzleşeceğimiz gerçeğinden yola çıkarak
ekonomik programlarını açıklayan muhalefet partilerinin transfer
ödemelerine, işsizlik sigortasına, dolaylı vergilerin azaltılmasına
dair planları sıkı para politikasının maliyetini düşürmesi açıdan
özellikle kıymetli.