Baştan belirteyim 1915’te yaşanan felaket ile ilgili ahkâm
kesebilecek düzeyde bir çalışmam ve araştırmam yok.
Aslında bu konu ile ilgili herhangi bir yorum yapıp klavyenin
başına da geçecek de değildim.
Gündem olarak yazılması düşünüldüğünde iki önemli başlık
mahiyetinde yazılabilecek konuda vardı.
Birincisi; “(Hakkında hapis cezası istendiğinde) Hükümet
doğru olduğunu düşündüğü şeyi yaptı, ben de.” Diyebilecek
kadar dik duruşlu efsane Müslüman boksör Muhammed Ali Hakkın
rahmetine kavuştu.(Rabbim rahmeti ile mukabelede
bulunsun)
İkincisi; benim gibi günahı katmerlenmiş Müslümanların
arınabilme ihtimali olan mübarek Ramazan ayı.
1915 ermeni soykırım tasarısının kabulü ile alakalı,
fikirlerine çok değer verdiğim, duruşunda şahsiyet ve kimlik vücut
bulmuş kıymetli bir kardeşimle münazara ederken kendisinin
düşünceleri dikkatimi çekti.
Hem bu konu ile ilgili kaynak sayılabilecek kitap
önermeleri yaptı hem de tahlillerini de kısaca sunarak az da olsa
fikir sahibi olmama yardımcı oldu.
Değerli kardeşimin kitap önerilerini ve aramızda geçen
sohbetteki bir takım notları yazıp paylaşmayı uygun
gördüm.
-Bu konuda birçok çalışma olmakla birlikte benim naçizane
önerebileceğim üç kitap var.
Geuenter Lewy, “1915 Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu?”
isimli kitabında Almanya, ABD ve İngiltere gibi devletlerin resmî
arşivlerinde ve çeşitli yayınlar üzerinde yaptığı kapsamlı
araştırmalardan elde ettiği bulguları bir araya getirerek 1915-16
yıllarına yeni bir bakış açısıyla yaklaşmakta.
Kitapta soykırım iddialarına temel oluşturan belgeleri
masaya yatıran Lewy, yaşananların önceden planlandığı iddialarını
çürütürken, ölümlerin, dönemin şartları ve savaş ortamının yokluğu
içerisinde gerçekleştiğini kanıtlarıyla ortaya koyuyor.
Dünyanın önde gelen askerî tarihçilerden Edward J. Erickson”
Osmanlılar ve Ermeniler” kitabında 1915’teki olayları ve akabinde
yaşanan tehciri tüm detaylarıyla anlatıyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nda 1878’den 1915’e kadar görülen
Ermeni isyanlarını ve bu isyanlara nasıl karşı koyulduğunu
sistematik olarak ele alıyor.
Taha Akyol ise, “1914 1915, Felaket Yıllarında Osmanlı ve
Ermeniler” isimli kitabında CNN Türk’te yayınlanan 1914-1915
belgeselini genişletilmiş haliyle kitap olarak sunmuş.
Sadece bu iki yılı değil bu iki yıl çevresinde Avrupa’da
değişen dengelerin Birinci Dünya Savaşı’yla sonuçlanmasını ve
İttihatçı hükümetin nasıl ve neden Almanya ile birlikte savaşa
girdiğini ele alıyor.
Ermeni meselesini Avrupa dengelerinin nasıl yönlendirdiğini
araştıran Akyol, tehcir ve soykırım tartışmalarına ışık
tutuyor.
Bunları bilelim bilmesine ama bugün meselenin gündemimize
taşınması tarihi ve hukuki olarak taraflar adına iyi niyetli bir
çabadan kaynaklanmıyor.
Öyle olsa en azından bir iki kelam da Hocalı Katliamı ve
Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından hicret etmek
zorunda kalan yüzbinlerce Azeri’nin perişan hallerinden de
bahsederlerdi.
Bugün Alman Parlamentosu’nun tamamen siyasi kazanım elde etmek
adına verdiği karar yüzünden bu meseleyi konuşmak durumunda
kalıyoruz.
Peki ama neden dediğimizde benim aklıma şunlar geliyor; ya
önümüzdeki Almanya’daki seçimlerde Erdoğan’a karşı siyasi bir kozu
ellerinde bulundurarak yaptırım uygulatabilmek ya da Türkiye’ye
karşı her fırsatta tavır alan küresel sistemin ağababalarının
hatırına...
İkisi de her anlamda aynı kapıya çıkar; Türkiye’yi ve
Erdoğan’ı geriletebilmek.
Yani Türkiye’ye karşı haçlı ittifakı yine
devrede.
Erdoğan’ın özellikle mülteciler üzerinden AB’ye ve
Almanya’ya karşı yürüttüğü tavrın ne kadar ürkütücü olduğu
ispatlanmış oldu.
Ortada çok net gözüken bir gerçek var ki Alman Parlamentosu’nun
bu tavrı Türk-Alman ilişkilerinin geleceğinde kötü bir iz olarak
kalacak.
Berlin’in bu çok sert siyasi mesajı sonucunda Alman-Türk
ilişkileri nasıl seyredecek göreceğiz.
Kanaatim o yöndedir ki; bu kabulün sonuncunda da biznillah
Türkiye kazançlı çıkacak vesselam..