Her kabine değişikliğinde özellikle aile, kültür ve eğitim
bakanlıkları nezdinde tatlı bir heyecan yaşarım. “Acaba bu
sefer makamının hakkını verecek, milletimizi eğitim, kültür ve aile
olarak kalkındıracak kişiler göreve getirilecek mi?”
heyecanıyla hop oturup hop kalkarım. Ama maalesef şu ana kadar hep
gönül kırıklığına uğradım. Son kabine değişikliği de bu gönül
kırıklığımı derinleştirdi.
Bir ülkeyi ve toplumu ayakta tutan, diri tutan ve
geliştiren üç öğe vardır: Aile, Eğitim ve Kültür.
Bu üçü olmadan istediğiniz kadar zengin olun, istediğiniz kadar
güçlü olun günün birinde yıkılmaya ve yok olmaya mahkumsunuzdur.
Eğer bu üç sacayağı sağlamsa bugün olmasa da mutlaka bir
gün üzerinizdeki ölü toprağını silkeler ve dünyaya hâkim olmaya
başlarsınız.
Bunun bilincinde olan Türkiye düşmanları yıllardır hem
içerden hem dışarıdan bu üç unsur üzerinde operasyon üzerine
operasyon, tuzak üstüne tuzak, oyun üzerine oyun kuruyorlar
coğrafyamızda.
Daha taptaze Ermeni Soykırımı bildirisi ortada değil
mi?
Bir taraftan aile ve gençliği, diğer taraftan eğitimi ve kültürü
ayaklar altına alarak toplumun bilinçlenmesinin önüne geçiyorlar.
Maalesef biz de her zaman kurulan bu oyunların tuzağına düşerek bir
türlü ayağa kalkamıyoruz.
Aile Bakanlığı’nda yapılan son değişiklik ise adeta
evlere şenlik. Daha bakanın isminin açıklandığı ilk andan itibaren
başlayan spekülasyonlar dinmek bilmiyor. Bir bakanın bu kadar
tartışıldığı bir ortamda ondan dişe dokunur bir icraat beklemek
beyhude olacaktır kanaatindeyim.
Ülkenin her iki kesimi tarafından da özellikle sosyal medya
üzerinden çokça eleştiri/özeleştiri mahiyetinde söz söylendi.
Anlaşılan o ki söylenmeye de devam edecek.
Her şeyden önce adı “Aile” olan bir bakanlığa
bekar bir insanın atanmış olmasının mantığını anlamak zor. Öyle bir
tezat var ki ortalıkta anlayabilen beri gelsin. Koskoca devlette bu
tenakuzu göremeyip bu atamayı yapmak ne ile izah edilebilir
anlayamıyorum.
Bu konuda tarafıma o kadar çok soru geliyor ki… Zannımca böyle
bir atama yapmak çocuğun ölü doğması ile eşdeğer bir durum olsa
gerek…
Hadi bunu geçtik ya bakanın geçmişte yapmış olduğu açıklamalara
ne demeli…
Nitekim sosyal medya ahalisi boş durmadı ve bakanın geçmişte
yapmış olduğu açıklamaları ortalığa boca ediverdi. Taze bakanın
sosyal medyada daha önceleri yapmış olduğu paylaşımlar doğru ise;
"meğerse bizim aile bakanımız dinin tamamen tasfiye edilmesini
dahi savunan birisiymiş", demek gerekmez mi?
Biz iktidarda “dindar” ve “muhafazakâr” bir yönetimin
olduğu bilinci ile bu serzenişlerimizi dile getiriyoruz.
Kimliğini “İslamcılık” “dindarlık” muhafazakarlık” üzerinde ifade
eden bir yönetimin “dinin tamamıyla tasfiye edilmesini” savunan bir
zihniyeti aile bakanlığının başına getirmesi neyle izah edilebilir?
Edilemez.
Umarım sosyal medyada dolaşan bu içerik minvalinde paylaşımlar
doğru değildir. Eğer doğru ise bu atamanın izahı olmamalı/olamamalı
düşüncesindeyim… Eğer basiret kapanması ise zecir tokadı ha geldi
gelecek kapıdadır.
Neyin ezikliğini yaşıyoruz?
Niçin iktidar oluyor ama muktedir olamıyoruz?
Bu durum muhafazakârlar olarak 28 Şubat travmasının etkisinden
kurtulamamış olmaktan mı kaynaklanıyor?
Acaba diyorum bazen, 28 şubatın etkileri gerçekten bin yıl
sürecek mi?
Yoksa böylesine bir yerlere şirin gözükme amaçlı atamalar niye
yapılsın ki?
28 Şubatçıların iştahını mütemadiyen açık tuttuğu eğitim, kültür
ve aile konusunda böylesine vahim hatalar niye yapılsın ki?
28 Şubatçılar iktidarda olsa onlar da böylesine bir atamaya imza
atmazlar mıydı?
Sanki onların adına şimdi biz yapmış olmuyor muyuz?
Ne diyeyim, Allah sonumuzu hayr etsin…