Bak her gün güneş doğuyor.
Bir çocuk elinde çantası, giymiş olduğu mavi önlüğü ile okula
gidiyor gri sokaklarda, gri bulutların altında.
Bir çiçek kelebeğine kavuşuyor. Gemide güvertedeki adam hiç
umursamadan günlük bir ritüelle yıkamaya başlıyor yerleri.
Tüm bu tek dizeliğin arasında “ilerlerken
”, birilerini ve onların hatıralarını da geride
bırakmayı peşinen kabul ediyor insan. Çünkü geleceğe yürümek,
“geride kalanlara rağmen” yaşamayı göze
almaktır.
Bu nedenle, yaşamımızın başı ve sonu arasında, her anımızın
altına gizlenen “ özlemler” vardır.
Peşimizden gelirler. Ellerinde büyür, ellerinde
olgunlaşırız.
Zordur işte bu.
Özlersin.
Bir anneyi, babayı ya da sevgiliyi…
Rüyalarda görürsün.
Her hangi bir yerde, her hangi bir zamanda binlerce kez
“keşke şimdi burada olsaydı” diye içinden
geçirirsin.
Ve bu çığlığı, çoğu zaman kimseye duyurmadan, kimseye
hissettirmeden yaşarsın. Hani kendiyle konuşana deli derler
ya... Seven insan, işte bu yüzden “delidir”
biraz.
Haykırmak, anlatmak istersin ama kızarlar, tepkilerden
çekinirsin. İnsan yüzlü duvarlar vardır etrafında. Bu yüzden
yalancıktan “unutmuşluk oyunu” oynamaya başlarsın.
Çünkü sınırlar çizmişlerdir sana. Unutmak ve yaşamaya devam etmek
zorundasındır.
İnsan işte bu sebepten fakir olabilir. Paradan, mülkten değil
ama “bir özleyişten bile yoksun olabildiği” için
fakir olabilir.
Yoksulluğun en dip seviyesidir bu.
Köhne bir evden ya da su sızdıran bir tavandan… Hepsinden daha
beterdir bir özlem içindeki “özlemsizlik
dramı”.
Oysa özlemi bir ekmeğe usulca süreceksin her kahvaltıda. Her
yemeğe özlem baharatından atacaksın. Perdeleri yıkarken yumuşatıcı
ile biraz da özlem karıştıracaksın.
Rahatça, özgürce özleyeceksin.
Özlemek gerekir çünkü bazen.
Vücudun ister, ruhun ister. Bir parçan gibi olur. Hapsedemez,
sınırlayamazsın.
Yani;
Bir insandan ayrılabilirsin belki ama “özleminden
kaçamazsın”.
Bu yüzden korkmayın, haykırın özlemlerinizi.
Zayıf görünmekten, güçsüz durmaktan çekinmeyin.
Özleyin.
Çünkü özlemek, bir ihtiyaçtır.
Kitap Öneren Var
mı?
“Kitap öneren var mı?” cümlesi, zannediyorum
Twitter’da atılan en popüler tweetlerden biridir. Genelde bu soru
“meşhur”larımız tarafından sorulur ama zaman zaman
da sıradan Twitter kullanıcılarının da kullandıkları bir
yöntemdir.
Onları takip edenler ise samimiyetle kitap önerilerini
sunarlar.
Ben de “bugün pazar, ne yapmalıyım?” diye
soranlar için; iki kitap önerisinde bulunmak istiyorum.
Çarçabuk ve zevkle okunabilecek iki öykü kitabı.
Biri, Birgül Oğuz’un “Hah” kitabı.
Yazarın dilinin özgünlüğünü seveceğinizi umuyorum. Ayrıca,
karakterlerin yaşadıkları duyguları ve psikolojilerini size o kadar
iyi yansıtacak ki; eminim siz de okuyunca benim kadar
etkileneceksiniz. Öykünün fonunda ise
“bindokuzyüzeylül” var.
İkinci önereceğim kitap ise, ABD’li yazar David Vann’ın daha çok
yeni Türkiye’deki okurlarla paylaşılan “Bir intihar
efsanesi” kitabı.
Öykünün, kurgusuyla, yerine göre sertleşen dili ve son derece
akıcı üslubuyla sizi kolayca olay örgüsü içerisine çekip, keyifli
bir pazar günü geçirteceğini tahmin ettiğim bir kitap.
Okumak isteyenlere şimdiden;
İyi okumalar efendim.