Hangi birini yazayım diye düşünürken günümüzde yaşanan olayların
fark ettim ki her biri hayattan müteşekkil.
Ya can sıkıcı bir vakıayı ele alıp değerlendirme yazmalıyım ya
da tespit minvalinde hareket etmeliyim.
Oysa baktım ki var olan süreç hayatın bir parçası haline gelmiş
durumda.
O zaman vira bismillah hayatı yazmaya çalışalım.
Düşünüyorum da hayatta olmak seçilmiş olmak demektir aslında. Bu
seçilmiş olmanın değerini ne kadar az düşünür olmuşuz?
Milyonlarca dil vasıtasıyla konuşan şu hayat denen varlığın bir
anlamı var mutlaka, onu hak etmek için ne yapmıştır ki insan?
Hayatın insanda ki mahiyeti nedir?
Niye verilmiştir bize, nasıl bir varlıktır hayat?
Sıradan, olağan alışıla gelmiş bir şey mi?
Yoksa bambaşka, benzersiz, canlı, kendine has, hayret verici,
sürprizlerle dolu bir şey mi?
Bu gibi sorular gün içinde ne kadar kurcalar aklımızı?
Hayat hükmünü icra ederek görevini yerine getirir, hayatın en
değerli varlığı olan bizlerse çoğu zaman ona karşı tepkisiz ve
isteksiz bir eda ile bakarız, fakat görmeyiz.
Ne acı!
Bir şeyin bu kadar içinde olup bu kadar uzağına düşmek…
Onu gündelik telaşların içinde yitirip gitmek…
İnsan kaybetmekle kıymet anlayan bir
varlık. Sanki hiç
gitmeyecekmiş hep ona ait kalacakmış gibi düşünüp sahip olduğuyla
ilgilenmez, neden?
Oysa hayat, bir kerelik fırsatlardan biri ve bu yüzden çok
değerli…
Bu kadar değerli olan bir şeyi ihmal etme fikri beni hayrete
düşürdüğünde bir soru sordum kendime; hayatla beraber sana verilmiş
nimetlere bir bak, duyuyor, görüyor, hissediyor, nefes alıp
veriyorsun, her şeyle bir bağ kurabiliyorsun hayat vasıtasıyla…
Hayat her haliyle bu gün elinde var görünüyor, fakat sadece şu
an için, peki yarın öbür gün daha sonraki gün için bir garantin var
mı?
Cevap: “Elbette yok!”
İşte hepimizin bildiği ve cevabının aynı olduğu bu soru ve cevap
hayretimi iki katına çıkarttı.
Yeni bir şey mi keşfettim? Hayır, lakin bilmek, anlamak idrak
etmek arasında ince bir çizgiden bakınca bu soru ve cevaba, hayata
karşı kayıtsızlığıma daha da hayret ettim…
Hiç beklenmedik bir anda ellerimizden aniden alınma ihtimali
olan bir nimet…
Bunu her halimle iliklerime kadar hissedip farkına varınca
hayretim şaşkınlıkta zirveye vurdu adeta…
O an hayat bende makamını buldu ve hayat gelip benim
hayret makamıma oturdu!
Provası da yok hayatın, yaşar, deneyimler ve öğrenirsiniz,
insana her gün yeni bir şeyler getiren bu eşsiz varlığa hak ettiği
değeri vermemek gafletin ta kendisi olsa gerek.
Evet, her şey mükemmel olmayabilir fakat ben hayatın kendisinden
bahsediyorum. Beni yani insanı değerli kılanın hayatın kendisi
olduğundan…
Bir kere tadılacak bir nimet sadece.
Bitecek olmasının iç sızısını duymak istemiyoruz belki ve bunun
için ona karşı kayıtsız kalıyoruz, öylesine geçip gidiyoruz
kıyısından köşesinden.
Keşfetmeli artık, hayat sadece nefes almak değildir, iki
dünyalık bir hayattan bahsediyor tüm kitaplar ve kâinattaki her
sonsuz hece…
Varlığını sonsuza taşımak arzusunda olan insan, hayata her gün
yeni bir bakışla bir kere daha nazar etmeli, “Hay” sıfatının
yansıması olarak bize verilen bu “Nimet-i İlahi” ye ve hayat her
insanda makamını bulup yerleşmeli…