“Bir duruşu olmalı insanın; bir bakışı, bir anlayışı, bir
aşkı, bir davası olmalı.” der Cahit Zarifoğlu.
Bugün birçok insan bir bakışa, bir anlayışa, bir aşka, bir
davaya sahip olduğunu iddia ediyor. Ancak bu iddia sahipleri
“Racülü Facir” olma ihtimalini göz ardı ediyorlar.
Buhari ve Müslim’in aktardıklarına göre,
Ebû Hureyre şöyle demiştir: Bizler (Hayber'de) Peygamberin
beraberinde hazır bulunduk. Resûlullah, İslâm'ı iddia etmekte
olanlardan bir kimse için: "Bu adam ateş
ehlindendir." buyurdu.
Savaş başlayınca bu adam şiddetli bir
şekilde düşmanla çarpışmaya başladı ve kendisine
büyük bir yara isabet etti. Bunun üzerine (bir sahabe
tarafından): "Yâ Rasûlallah! 'o ateş
ehlindendir.' buyurduğun şu kimse, bugün gerçekten
çok çetin bir savaş yapmış ve
ölmüştür.” denildi. Peygamber (a.s.m) bu
söze karşılık: 'O ateşe gitmiştir' buyurdu.
Bu haberden dolayı insanlardan bazıları şaşkınlık
içerisindeydiler. Onlar bu şaşkınlık hâli üzerinde bulundukları
sırada birdenbire: “O adam ölmemiştir lakin onda şiddetli bir
yara vardır.” denildi.
Geceden bir vakit olunca o yaralı adam, yaranın acısına
sabredemedi ve kendi kendini öldürdü. Bu durum Peygamber (asm)'e
haber verildi.
Sonra Bilâl'e emretti de Bilâl insanlar içinde:
"Şu muhakkak ki cennete ancak Müslüman nefis girer. Ve
muhakkak ki Allah bu İslâm Dinini (dilerse) elbette fâcir kişi ile
de te'yîd edip
kuvvetlendirir." sözlerini bağırıp ilân
etti. (Buharî, Cihad, 182;
Müslim, İman, 178)
Bugün birçok insan rahat ve rehavet içerisinde, bir zamanlar
yokluk ve darlık içerisinde olduklarını unutup kendilerinin İslam’a
ve devlete omuz verdiklerini, dini ve milleti güçlendirmek için
çalıştıklarını iddia etmektedirler. Bu iddialarını okudukları
birkaç kitaptan süslü cümleler alıntılayarak güçlendirmeye
çalışmaktadırlar.
Oysa hiçbirimiz sınanmadığımız bir davanın kahramanları
değilizdir.
Bugün süslü köşelerde, süslü elbiseler içerisinde mücahitlik
ahkamı kesenlerden kaçı acaba dini ve devleti için bir fedakarlıkta
bulundu?
Kaçı din ve devlet adına yokluklara ve zahmetlere katlandı?
Eğer biz bugün gençler arasında deizmin alıp başını gitmesi
karşısında bir şey yapamıyorsak bir bakışa, bir anlayışa, bir aşka,
bir davaya sahip olduğumuzu da iddia edemeyiz.
Eğer bugün İstanbul Sözleşmesi ailenin temellerine
kezzap dökmeye devam ediyorsa bir bakışa, bir anlayışa, bir aşka,
bir davaya sahip olduğumuzu iddia edemeyiz.
Eğer bizler bugün bütün bunlara rağmen dinin bir ucundan tutup
bir bakışa, bir anlayışa, bir aşka, bir davaya sahip olduğumuzu
iddia edebiliyorsak bu olsa olsa “Allah bu İslâm Dinini
(dilerse) elbette fâcir kişi ile de te'yîd edip
kuvvetlendirir.” sözlerinin bir yansımasıdır.
Onun için süslü köşelerimizde koltuklarımıza yaslanıp bir
bakışa, bir anlayışa, bir aşka, bir davaya sahip olduğumuzu iddia
etmek yerine nasıl bir kimliğe sahip olup olmadığımızı
sorgulamalıyız.
Bir kimlik kaosu içerisinde heba olup gidiyor
muyuz?