Millet olarak gündemin ilk sırasına oturan yolsuzluk ve rüşvet
tartışmalarını ibretle ve utançla takip ediyoruz.
Telaffuz edilen rakamlara bakılırsa sadece ülke bazında değil,
dünya ölçeğinde rekor sayılabilecek yolsuzluk ve rüşvet olayıyla
karşı karşıyayız.
Artık insanlar aralarında; “Yolsuzluk vakalarının
böylesine yaygın ve pervasızca yaşanıyor olması ancak planlı ve
örgütlü bir yapı ile mümkündür.” şeklinde konuşmaya
başladılar.
Aslında ne tür yapı olduğunun fazlaca önemi de yok.
Çünkü halk hırsızlığa, yolsuzluğa, ayrımcılığa toleranslı
yaklaşmadıkça örgütlü de olsalar amaçlarına ulaşmalarının mümkünü
yoktur.
Peki bunca çirkinlikler nasıl cereyan edebilmiştir?
Üstelik kul hakkı neredeyse inanç sisteminin
özeti sayılan toplumda yolsuzluklar bu derece nasıl
yaygınlaşabilmiştir?
İşte cevap aranması gereken can alıcı soru budur!
Elbette yargı bir şekilde hak edenlere gereken cezayı
verecektir.
Vermelidir.
Fakat halkın kendi kendini sorgulaması, yargılaması, bütün
ideolojik ve siyasi eğilimleri bir tarafa bırakarak özeleştiri
yapma olgunluğu göstermesi de en az hukukun işlemesi kadar elzem
değil midir?
Siyasete bakış açısı da sil baştan değişmeli.
Ülkeyi yönetenler seçilmiş olmayı devlet mülkiyetinin
kendilerine verildiği şeklinde anlamamalı. Devleti özel
mülkiyetleriymiş gibi kendi hesaplarına çalıştırabilecekleri ticari
işletme olduğuna dair yanlış kanaatlerinden kendilerini
kurtarmalıdırlar.
Günümüzde hakîm olan kısa sürede köşe dönme
hırsının ön adımı kuşkusuz seksenli yıllarda atılmıştı ki o döneme
imzasını atan “benim memurum işini bilir”
anlayışının bir yansımasıdır yaşadıklarımız. Üstelik "Benim
eşim, dostum, yakınlarım, yandaşım işini bilir" ilavesi
yapılarak...
Unutulmamalı ki;
Yeni şartlar yeni alışkanlıkları, yeni alışkanlıklar ise yeni
değer yargılarını beraberinde getirir!
Devlet gücünü arkasına alanlar öylesine köşe dönme telaşında ki
kimse kimseye hesap sorarak zaman kaybetmeyi göze alamıyor, daha
fazla yol kat etmeye bakıyor.
Diğer taraftan memurun, işçinin, emeklinin “Geçinemiyoruz”
feryatlarına yetkililer; “Yunanistan mı olalım” şeklinde yanıt
veriyor!
Yakın geçmişte emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) sesini
yükselttiğinde de benzer bir savunma gelmişti devlet
yetkililerinden!
“Yunanistan mı olalım?”
Aba altından sopa gösteren bu tip sorulara halkın cevabı hazır
ve o cevabı vermek için seçim gününü iple çekiyor.
Muhtemeldir ki halkın cevabı;
“Hayır, Yunanistan olmayalım fakat dürüst, nitelikli, namuslu,
vatansever, özgürlükçü, demokrasiyi özümsemiş liderler tarafından
adaletli yönetilen bir Türkiye olalım.” Şeklinde olacaktır.