Beni Mustafa Kemal Kurtardı
Abone olAşk, ihanet, savaş ve gözyaşı dolu bir yaşam öyküsü
İnternethaber özel / Dilek
Yaraş
İlk şiirleri kendi dili Hırvatça’dan önce Türkçe’de yayınlanan
Eleonora Damyanovic Luthander’in yaşam öyküsünde Mustafa Kemal’in
apayrı bir yeri var.
Öykümüz Eski Yugoslavya’da başlıyor. İçinde aşk, ihanet ve gözyaşı
olan bu öyküde bir ülkenin parçalanmasının insan ruhunda açtığı
zararları, Batı dünyasının iki yüzlülüğünü göreceksiniz.
Eleonora, üniversiteyi bitirtiği günlerde, Belgrad’da görev yapan
İsveçli bir gazeteciye aşık olur evlenir. Sene 1975.
Başlangıçta mutlu bir evlilikleri vardır. Kocasının görevi
nedeniyle dünyanın çeşitli ülkelerini dolaşırlar. 1985 yılında
kızlarını Emma’nın kan kanserine yakalanması üzerine zor günler
başlar. Küçük Emma’nın tedavisi için Stochkolm’e yerleşmek zorunda
kalırlar. Emma, tedavi olur ve iyileşir ama bu iki yıllık çok çetin
bir süreçtir... Bu süreçte evliliğin çatırdamaya başladığını
farkeder Eleonora.
’’Aslında, kocam daha İsveç’e yerleşir yerleşmez değişmeye
başladı. Eskiden bana karşı çok saygılı ve sevecen olan o adam
gitti. Onun yerine beni küçük görüp yok sayan ve ezmeye çalışan bir
adam geldi.’’
Emma’nın amansız hastalığıyla boğuşma, ikinci
çocukları Joakim’in doğumu, bebekliği derken kocasındaki
değişimleri pek önemsemez Eleonora.
Ama, hastalık yenilip de günlük hayatın rutinine geri dönüldüğünde
evliliklerinin çökmekte olduğu yadsınamayacak bir gerçektir artık
ve Eleonora kocasından boşanmak için mahkemeye başvurur....
Mahkeme, Emma’nın velayetini babaya verir. Küçük Joakim, henüz anne
sütüne muhtaç olduğu için anneye kalır.
Mahkeme kararından sonra Emma, gece yarılarına kadar çalışan
babasının yanında kalmaya başlar. Henüz dört yaşındaki küçük kız,
gündüzlerini kreşte, akşamlarını ise çocuk bakıcısının ellerinde
ana-baba sevgisinden yoksun geçirir.
Bu arada Eleonora da boş durmaz elbette. Mahkemeye başvurarak
kızının velayetini geri almaya çalışır. Ama baba çok nüfuzlu bir
gazetecidir ve Emma’yı annesine vermemeye kararlıdır:
‘’Mahkemeyle uzun süre boğuştum ama bir türlü onları kızıma
bakabileceğime ikna edemedim. İş öyle bir noktaya geldi ki
kadınlığımı bile bana koz olarak kullandılar. ‘Kadınlar regl
günlerinde sinirli olurlar. Erkeklerin böyle günleri olmadığı için
onlar daha dengelidirler.’ dediler.’’
İsveç kurumlarıyla başa çıkamayacağını anlayan Eleonora en sonunda
ne yapar eder kızını ve oğlunu alıp Yugoslavya'ya kaçar
ve Hırvatistan’daki turistik (Gdinj) adasında bulununan evine
yerleşir. Sene 1988.
Gdinj adası yepyeni bir başlangıç olur Eleonora ve çocukları için.
Belediye başkanından balıkçısına kadar bütün ada sahip çıkar anne
ve iki çocuktan oluşan bu üç kişilik Sırp ailesine.
Tam herşey yoluna girmiş görünürken bu sefer de Sırbistan ile
Hırvatistan arasında savaş patlak verir. Eleonora da savaşın yol
açtığı işsizlik ve yoksulluktan nasibini alır. Mecburen evinin
odalarını adayı ziyarete gelenlere kiralamaya başlar. Zor günler
başlamıştır yine...
İşte o zor günlerde ilginç bir kiracısı olur Eleonora’nın:
‘’Başlangıçta benim için herhangi bir kiracıydı sadece.
Yetmiş beş yaşında, yakışıklı, kibar ama sıradan bir emekli...
Meğer Yugoslavya’nın en büyük Türk’ünü ağırlıyormuşum evimde de
haberim yokmuş.’’
Eleonra’nın sıradan bir emekli sandığı kiracı, Yugoslavya’daki
Türklerin en çok saydığı insan, Tito’nun sağ kolu, Tan ve Birlik
dergilerinin sahibi, devlet tiyatrosunun şef dramaturgu, bilim
akademesi üyesi ve Atatürk hayranı Mustafa Kemal
Karahasan’dan başkası değidir.
’’İnsanların ve ülkelerin en zor dönemlerinde hep bir
kurtarıcıları olur. Sizin ülkenizi kurtaran Mustafa Kemal
Atatürk’tü; beni hayatımı kurtaran da Mustafa Kemal
Karahasan...’’ diyor Eleonora...
Karahasan, Eleonora’nın şiir yazdığını öğrenince bu şiirleri okumak
ister...
’’Bütün gece sabaha kadar şiirlerimi okumuş. Ertesi sabah
bana şiirlerimi çok beğendiğini ve bunları Türkçe’ye çevirerek
kendi çıkardığı Birlik ve Tan dergilerinde yayımlayacağını
söyledi... Bu sözlerinin ardından, benim kendimi ciddi olarak şiire
vermem gerektiğini ve şairlerin insanlığa karşı sorumlu olduklarını
anlattı.’’
Karahasan’ın bu sözleri Eleonora’nın hayatındaani bir dönüşüme yol
açar ... Kendisini kader kurbanı, çaresiz bir kadın olarak
görmekten vazgeçer.
O bir şairdir ve hayatını dilediği yöne çevirecek güce
sahiptir.
1993 ve 94 yıllarında ardarda iki şiir kitabı yayınlarınr. Her iki
kitap da kendi dili olan Sırpça’da değil de Hırvatça’da yayınlanır.
Eleonora için bunun hiç önemi yok:
‘’Ha Sırpça ha Hırvatça... Şiir her dilde şiirdir. Üstelik
o küçük adadaki Hırvatlardan hiçbirisi beni Sırp olduğum için
dışlamadı. Tam tersine himayelerine aldılar ve kendilerinden biri
olarak gördüler... Sırp uçakları adayı bombalarken hepberaber
saklanıyorduk. ‘Bana bomba atmayın ben Sırp’ım’ diyecek halim yoktu
ya... Savaş öyle saçma ki...’’
1994 yılında İsveç’e dönmeye karar verir
Eleonora:
‘’Savaştan dolayı hayat çok zordu. İsveç’te hakları olan
çocuklarıma o sıkıntıyı yaşatmaya hakkım yoktu. Kızım da, 12 yaşını
doldurduğu için İsveç’e dönmemizin önünde bir engel kalmıyordu
artık. Çünkü, İsveç’te 12 yaşını dolduran her çocuk kiminle
yaşayacağına kendisi karar verebilir.’’
İsveç’e döndüklerinde Emma, babasını arar ve orada olduğunu haber
verir...
‘’Eski kocam, haberi alır almaz kapımıza sosyal görevlileri
dikti... Emma’yı benden alamadı ama yıllarca, o yetişkin bir kız
olana kadar her fırsatta beni sosyal kurumlara şikayet edip yalan
ve iftiralarla çocuklarımı elimden almaya çalıştı... Bu mücadeleler
sırasında öyle yıprandım ki savaş sırasında bile kendimi ölüme o
kadar yakın hissetmemiştim.’’
Eleonora, İsveç’in daha önce tanık olmadığı ikinci yüzünü
yaşamaktaydı bu dönemde...
’’Eskiden, başarılı bir gazeteciyle evli, lüks bir
pakettim. Hiç kimse beni göçmen olarak görmüyordu. Çevrem kocamın
arkadaşlarıyla doluydu ve hepsi beni çok seviyordu. Boşandığım anda
ise, birden bire kullanılmış göçmen kadınların atıldığı bir
çöplükte buldum kendimi. O güne kadar İsveççemi çok hoş bulanlar,
birden dili yeterince iyi kullanamadığımı farketmeye
başladılar.’’
İsveç’te içine düştüğü bunalımlı günlerden yine şiirle çıkar
Eleonora, hem de bu sefer de doğrdudan İsveççe yazdığı
şiirlerle...
Emma ve Joakim, başarılı ve mutlu gençler olarak toplumdaki
yerlerini aldılar... Mücadeleyle geçen o zor yılların ardından
hayatının en ahenkli dönemlerini yaşadığını söyleyen Eleonora,
hayatın tüm güçlüklerine çocukları ve şiirleriyle karşı koyduğunu
vurguluyor. Hayat boyu, derin hayal kırıklıkları yaşamış ama
insanlara olan sevgisini ve inancını hiç bir zaman kaybetmemiş
güçlü bir kadın o.