15 Temmuz kalkışma karşısında milletimiz gösterdi ki İslam
coğrafyasının tek medet umabileceği ülkeyiz.
Medet umuluyor lakin umulanı karşılama potansiyelimiz ne
durumda?
Evet, tankların önüne siper olduk lakin asıl mesele haramların
önüne de siper olabiliyor muyuz?
Böyle bir yazı yazma ihtiyacını yaşamış olduğum muhitte kurmuş
olduğum kitap okuma tahlil ekibindeki arkadaşlarımın Kudüs
yolculuğunu öğrendikten sonra kaleme alma ihtiyacı hissettim.
Kudüs sadece ziyaret edilesi değil en azından gönüllerde
ribat edilesi kutsal mekan!
Gelin hızlıca mukayese şartlarını zorlayalım!
Bir ülke düşünün ki;
On yıllardır aralıksız bombalanıyor,
Evleri yıkılıyor,
Ekonomisi ambargo-boykot ile kırılıyor ve bu ülkede insanlar
yaşamaya devam ediyor…
Her şeye rağmen öğrenciler okumaya devam ediyor, insanlar
sabahları yaşam kavgasına girişiyorlar.
Adı konulmamış bir savaş ve kime isabet edeceği belirsiz
süregelen her türlü psikolojik yıldırma çabaları…
Gazze'de yaşayan ailelerin;
Çocuklarının eğitimi noktasında kesinlikle taviz vermediğini ve
birçok Filistinlinin en az iki üniversite mezunu olduğunu,
Çocukluk yaşlarında hafızlık eğitimi aldıklarını ve her ne
olursa olsun direnişe kararlı olduklarını,
Bombaların gölgesinde de olsalar Aksa'da kalmaya, onu savunmaya
kararlı olduklarını müşahede ediyoruz.
Okulda öğrenci meydanda direnişçi.
Şimdi ben ulaşabileceklerime bir mesaj verebilme kaygısı
güdüyorum;
Tankların önüne siper olduk, ya tanktan bile kuvvetli haramlar,
günahlar!
Bizi ileriye taşıyacak iradeli dirayetli gençliğimizi
bir bir kıyıyorlar.
Ruhlarımızı, nefeslerimizi çalıyorlar.
Enerji ve akıllarımızı çalıyorlar.
Canlarımıza talipler ve onu almak için savaşıyorlar.
Küçücük bir ülkede olanca hızıyla süren savaşa rağmen alnı dik,
zihni ve bedeni dipdiri, kalpleri teyakkuzda Gazzeli gençleri
gördükçe içimiz dağlanıyor.
TV dizilerinde her gün bir yenisi boy gösteren starlara
benzemeye çalışan, dizi oyuncuların eliyle pompalanan, sosyal
medyayla desteklenen albenili içi kof dünyanın özentisi
materyalizmin kucağına emanet verdiğimiz gençliğimize
kıyıyorlar!
Sosyal hayattaki rahatlık ruh dünyamızı da atalete itiyor.
Evet, tabi ki şartların bozulmasını yahut sıkıntıyı talep ediyor
değilim lâkin mevcut şartların ve imkânların rahatlaması bu
rahatlık ortamının değerini bilmemeye doğru götürüyor bizi.
Gazze'de direnen bu gençler bizim bu hallerimize şahitlik
etseler, bu tembelliklerimize, boş vermişliklerimize, gençliğimizin
bu haline…
Ne diyeceklerini tahmin etmek hiç de zor değil!
Biz onların her gün Aksa Cami’sindeki İsrail askerlerinin her
türlü engelleme çabalarına rağmen Ribat görevlerini tecrübe etsek
sanıyorum bunlar nasıl bir kalp ve iman taşıyor diye sorgulamadan
geçemeyiz!
Ulaşamadıklarımız bizim olmadığı gibi elimizde var
olanları da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Gazze de her gün genç-çocuk ölüyor evet ama ya Türkiye'deki
gençler.
Yaşamak denir mi bizimkisine…
İmanımızda sorun olmasa bile amellerimizde sorun olduğu
aşikar.
Evet, bir parçayı kazandık ama zafer kazanmış
değiliz.
Mücadele sathımız ve yöntemimiz de ciddî arızalar var.
Mücadeleyi tam manası ile anlayabilmek için mutlak iman
gücümüzle amellerimizi birleştirmeliyiz.
Bizim gençliğimiz insanlık tarihinin var olduğu günden beri en
büyük uyuşturucu olan gafletin sarhoşluğu içinde hamaset
duygularından ibaret rengi ve sesi belli olmayan gürültüler
çıkarıyor.
Tabi bütün bunların üzerinde Rabbimizin Hud Suresi’nde
dediği gibi biz içimizde olanı düzeltmedikçe Rabbimiz toplumumuzu
düzeltmeyecek…
Bakalım Kudüs’e gidecek arkadaşlarım dönüşlerinde bu mukayesenin
ehemmiyetine varıp İslam coğrafyasının medet umduğu kimliğe sahip
olduklarının ciddiyetine haiz olabilecekler mi?
Şimdi Filistin’den; Ben “FİLİSTİNİM” diyen kaç yürek FİLİSTİN
gibi ayaklanıp vatana geri dönecek…