BDP'liler neden Karadeniz'i zorluyor?
Abone olBDP ve PKK, Karadeniz gibi milli hislerin ve hassasiyetin bu denli geliştiği bir bölgede sinir uçlarına dokunur dokunmaz tepki verileceğini bilmiyorlar mıydı?
MURAT İLKTER
İNTERNETHABER ANALİZ- BDP
ve PKK, Karadeniz gibi milli hislerin ve hassasiyetin bu denli
geliştiği bir bölgede sinir uçlarına dokunur dokunmaz tepki
verileceğini bilmiyorlar mıydı?
Elbette biliyorlardı. Zaten duyulur duyulmaz da “gelirseniz
sonuçlarına katlanırsınız” şeklinde uyarılar
yapılmıştı.
O zaman amaçlanan neydi?
Stratejide “algı yönetimi” denen bir alan vardır.
İlk atak buradan başlar ve her şey bunun üzerine inşa edilir. O
zaman bu algı kime ve neye yönelikti sorusunu sormak gerekiyor.
PKK’nın uzun süreden beri - inemeyeceğini bildiği halde-
Karadeniz’e açılma politikası olduğunu biliyoruz. Bir dönem bunu
silahlı militanlar aracılığıyla gerçekleştirmeye de çalıştılar.
Ama bilinsin ki bunların hepsi birer denemeydi ve “karşı
bir refleks” oluşumunu hedeflemişlerdi. Yoksa o bölgenin
nasıl hassasiyet taşıdığını bilecek kadar istihbarat ve harekât
aklına sahipler. Hatta bu bölgede hiçbir saklanma ve sığınma alanı
bulamayacaklarını bile bile de Başbakan’a suikast gösterisinde
bulundular. Sırf mevcut güçlerinin daha kuvvetli bir algıya sahip
olunması için…
Bunun hemen ertesinde Samsun’da Ahmet Türk’e kafa atıldı. Bu da bir
getiriydi.
Bu öyle uzun zamanlı bir hesaptır ki, bölgede yapılan her tür
saldırı amaçladıkları hedefe varmada bir damla görevi icra eder. Ta
ki bardak dolana kadar…
Bardak nasıl doldurulur o zaman bakalım…
1- Karadeniz’de bile zorladığın devletin,
Güneydoğuda zaten olmadığının ispatı bu tür yoklamalar ile
sağlanmalıdır.
2- Karadeniz’de var olan sol potansiyel bir
şekilde devletle karşı karşıya getirilmelidir ki çatışma sonucunda
bu gruplar BDP/PKK paraleline/siyasetine otomatikman düşsünler.
Orada ölebilecek her sol militan yeni olayların başka yerlerde
başlaması için; ölebilecek her sağ militan MHP ve benzeri
kurumların suçlanması için lâzımdır.
3- Karadeniz’de var olan AKP potansiyeli mecburen
AKP taraftarlığına, dolayısı ile bu günkü “açılıma” sahip çıkmak
mecburiyetinde kalmalıdır.
4- Güneydoğuda devletin kaymakamını taziye
ziyaretinde bile linç etmeye kalkanların yaptıkları
“demokratik tepki, hak arayışı, özgürlük
mücadelesi” olarak günümüz medyasında yer alırken,
Karadenizlinin tepkisi ise yeni bir terör, Ergenekon çalışması,
kışkırtma sınıfına sokulmalıdır.
Bardak dolduğunda bu nereye ikram edilecek?
Birleşmiş Milletler, Brüksel vs… Uluslararası alanda Türkiye’nin
zayıf ve çaresiz kalması için kimler işbirliği yapıyorsa, onlar…
Yani uluslararası karar organları!
Şimdi biraz geriye giderek… PKK ve siyasi uzantıları, en son ki
stratejik atağını ne üzerine kurmuşlardı, hatırlayalım.
ALAN HÂKİMİYETİ
Teröristlerle kucaklaşma ertesinde BDP Eş Başkanı Demirtaş’ın 350
kilometrekarelik bir alanın PKK hâkimiyetinde olduğunu
açıklamasındaki amaç da bu algının yaratılması ile alakalıdır…
Davetsiz misafir olarak gittikleri yerden kovulmaları neticesinde
oluşacak algı da…
Şimdi eminim şunu söyleyecekler: “Bize inisiyatif alın
dediniz, aldık… Bize Türkiye partisi olun dediniz, olmaya çalıştık.
Barışı ve umudu anlatmak için ayağınıza kadar geldik, bizi
ötekileştirdiniz. Hâkim olduğumuz alan var mı; var… Kalplerde ve
gönüllerde gördüğünüz gibi bölünmüş müyüz? İşte size Sinop, işte
size Samsun! Trabzon’a neden gideyim ki!”…
Gerçi ben yakın zamanda Yozgat, Tokat, Balıkesir, Bursa gibi
hassasiyeti yüksek bölgelere de bir şekilde avdet edeceklerini
düşünüyorum ya, genel ölçek bu mudur, bakalım:
1- Yakın zamanda Kandil, İmralı, PKK-BDP-KCK nın
arasını açmak için Oslo görüşmelerinin meşruiyetini sağlamaya
çalışanlar, Apo’yu Türkiye’nin dış politikasındaki en önemli
sorunlarından biri olan Suriye meselesinde devreye sokarak
Esad-Kürt ittifakını zar zor engelleyebilmişlerdi. Yani
“Apo yattığı yerden” hâkim-hakem-belirleyici
rolünü sorunsuzca yürütmektedir. Maalesef bunun neticesinde
parçalanan bir Kürt Bloğu da olmamıştır. Aksine daha sıkı şekilde
birbirlerine sarılmışlardır.
2- Hükümetin eli ciddi derecede boştur. Sahadaki
başarıyı bu zaman diliminde etkisiz kalan, muhatap bile kabul
edilmeyen BDP-KCK-PKK üçgenini bir anda balkona çıkartmış ve
gereksizce-anlamsızca kan ikmali yapılmıştır. Sayın Başbakan
görüşmelerin devam ettiğini ve istendiği an vazgeçilebileceğini
söylese de sonuç böyle olmayacaktır. Muhataplarınızı reddetseniz
bile “oluşan hukuk sebebi ile açtığınız konu
başlıklarını” artık reddedemeyeceksiniz…
3- BDP parlamentoda meşru bir muhatap olmasına ve
açılım planındaki en uygun aktör olmasına rağmen
“Başbakanın hayallerinde kalan ama herkesin bilâ itiraz
uymasını istediği” sınırları anında gevşetmiş, meydan
okumuştur. Başbakan, proje ortağının bu tavrını ise
“es” geçerek sadece muhalefete yüklenmiştir.
Sonuçta…
BEKLENEN OLASILIKLAR
1- Gücün Apo’da olduğunu gören bölge halkı AKP’nin
bölgede beklediği desteği artık ver(e)meyerek İmralı-PKK-KCK
üçgenine kesin olarak düşecektir.
2- PKK-KCK-BDP ilişkileri dışında hükümet
tarafından bölge için vaat edilenler “zaman
içinde” tehir edildikçe bölge halkı hükümetten ayrıca
hesap soracaktır.
3- Yakın zamanda Apo’nun uluslararası bir mahkemeye devri mümkün
kılınacak, Apo’nun infazı Uluslararası güçlere devredilecektir.
4- En son safhada “self determination ve haritalar
konusu” sıkça gündeme getirilecek ve korkarım ki
uluslararası alanda da karşılığını bulacaktır.
Velhasıl; Bu mesajlar biliniz ki, ne size, ne bizedir.
Biz otuz senedir devlet kuramadık… Sıkıştırın bunları;
“Verin bize devletimizi” diye seslendikleri batılı
ağabeyleredir.