Bayramoğlu 'O faili meçhulü' yazdı!
Abone olAli Bayramoğlu, Şemdinli'ye giderek vatandaşlarla konuştu. İlk ağızdan bir faili meçhul'ün hikayesini yazan yazar, kafa karıştıran olayların gizemini aralamaya çalıştı!
Şemdinli'de patlayan bombalardan sonra yaşananlar bir anda tüm
Türkiye'nin gündemine düştü. Kısa bir süre içerisinde ard arda
patlatılan bombalar, ve yaşanan hadiseler bölge halkı üzerinde
oynanan pis bir oyun muydu? Herkes gibi güvenlik güçleride oyunamı
getirildi? Yeni Şafak Yazarı Ali Bayramoğlu, köşesinde Şemdinli
olaylarına farklı bir bakış açısın getirdi. Yazar ' ' başlıklı
yazısında, gidip görüştüğü Şemdinli Halkı'nın söylediklerini ve
gözlemlerini şu şekilde kaleme aldı:
Kaynak: YeniŞafak
Yazı: Ali Bayramoğlu
Geriye doğru bakınca Şemdinli'de yaşanan iki patlamanın
derinliği daha iyi anlaşılıyor. 13 Ağustos'ta çatışmada ölü ele
geçirildi denilen Yusuf Yaşar'ın ismi Şemdinli sanığı Astsubay Ali
Kaya'nın ajandasında çıkıyor!
Önce Hakkari, ardından Şemdinli, sonra Yüksekova...
Güzargâhımız böyledi...
Cinai, siyasi hadiseleri ve toplumsal öfke dalgalarını anlamak
için, olay yeri görmek, olaylara şurasından ya da burasından
karışmış insanları dinlemek, bir ruh haline tanıklık etmek, olmazsa
olmaz koşullardandır.
Olayları hatırlamakla başlayalım:
Hakkari'de şehir ortasında 29 Temmuz'da bir arabada iki astsubayın
ölümüyle sonuçlanan bir patlama. 5 Ağustos'ta Şemdili'de 5 askerin
ölümüne yol açan saldırı. Hemen ardından 1 Kasım tarihinde yine
Şemdinli'de şehir ortasındaki askeri lokalin önünde patlayıcı yüklü
bir arabanın infilakı ve onlarca yaralı. 9 Kasım günü Umut
Kitapevine atılan, 1 kişinin ölümüne yol açan bomba, bombacı ve
yardımcılarının halk tarafından yakalanması.
Bu kişilerin itirafcı ve astsubaylardan oluşan üç kişilik bir grup
olduğunun ortaya çıkması. Daha önemlisi bu ekibin kullandığı
arabanını jandarma üzerine kayıtlı olması, arabanın bagajında
krokiler, silahlar, bombalar, ölüm listeleri ve işbirlikçi
listelerinin bulunması...
Olayın hemen ardından bir başka astsubay Tanju Çavuş'un olay yeri
soruşturması sırasında halk üzerine açtığı ateş sonucunda bir
kişinin ölmesi. Yüksekova'daki protesto yürüyüşünde ise iki kişinin
güvenlik güçleri tarafından öldürülmesi.
Ve Hakkari'de yürüyüş yapanlarla polis arasında yaşanan sokak
savaşları...
Huzurdan gerginliğe
Önemli bir not:
Mart ayına kadar Hakkari bölgesi görece sakin bir dönem
yaşamaktadır. Bu tarihten itibaren ve PKK'nın tekrar silaha
sarılmasıyla eşzamanlı olarak kent ve kasabalara yeniden gerginlik
hakim olur. Gece yarısı yapılan ev baskınları yoğunlaşır. Şehir
esnafı toplu gözaltına alınmaya başlar, takipler ve tartaklamalar,
kayıplar yeniden ürer. 29 Temmuz ve 5 Ağustos patlamalarına yönelik
"intikam duyguları" güvenlik güçlerinden halka sirayet etmeye
başlar.
Bir diğer not:
Olay yeri görüldüğünde bir kez daha anlaşılmaktadır ki
Şemdinli'deki son bombalama yapılmış en az zeki eylemlerden
birisidir. Esnafın doldurduğu 20 metre genişliğinde bir caddede,
üstelik yolun daraldığı bir yerdeki dar ve uzun bir pasajın en
dibinde bulanan bir kitapçıya bombacının yürüyerek gitmesi, bombayı
attıktan sonra halkın arasından geçerek 50 metre uzaklıktaki
arabaya doğru koşması gariptir.
Onu bekleyen arabanın bagajından silah ve bomba yanında saldırı
krokilerinin, güvenlik güçleriyle işbirliği yapan 150 kişilik bir
listenin ve ayrı bir ölüm ve takip listesinin çıkması daha da
gariptir.
Ortalığa garip bir amatörlük kokusu yayılmaktadır.
Neden?
Şemdinli Savcısı'nın, yaptığımız görüşmede, "bu kişiler adeta
yakalanmak ve halkı galeyana geçirmek amacıyla eylem yapmış bir
gibi görüntü veriyorlar" demesi boşuna değil.
Bölge halkının söyledikleri ve akıllara takılan sorular
Bu durumda bölge halkı gibi bölgeyi ziyaret eden herkes benzer
sorular sormaya başlıyor:
Umut Kitapevi'nin bombalanması "asker içindeki bir grubun diğerini
tasfiyesi amaçlı" mıdır? Arabada bekleyen astsubay Ali Kaya ve
Özcan İldeniz itirafçı Veysel Ateş o gün o saate bomba atacağını
bilmiyorlar mıydı?
Ya da asker ölümlerinden sonra kimi güvenlik gücü mensuplarında
doğan intikam ruh hali, örneğin konuştuğumuz erlerdeki 1 Kasım
bombasının Umut Kitapevi'nin sahibi tarafından konduğu kanaati de
dikkate alınacak olursa, hadise rasyonelini kaybetmiş bir açık
savaş ve bir meydan okuma mıydı?
Soruları arttırmak mümkün:
Silopi'de 2002 yılında bir jandarma karakolunda ortadan kaybolan
iki kişinin failleri ile bu olaylar arasında örgütsel bir ilişki
bulunuyor mu? O dönemde kimi yetkililerin temel politikası Şırnak
ve Hakkari il sınırları içinde her tür aracı kullanarak DEHAP'ın
gücünü kırmak değil miydi? Çatışmalarla doğan yeni atmosfer aynı
politika ve araçları devreye sokmuş olabilir mi?
Ve tüm bu olaylar arasında bağlantılar var mı?
Özellikle bu son soruya yanıt vermeden Şemdinli'de ortaya çıkan
"çete"nin derinliği, örgüt yapısı, uzandığı ağlar hakkında,
varsayımlar dışında kesin sonuçlara varmak mümkün değildir.
Durum ciddidir:
Bu bağlar sadece Şemdinli, Hakkari ve Yüksekova'da yaşanan
olayların perde arkasına işaret etmiyor. Ülkenin zımni yönetim
tarzına, kimi devlet organlarının çalışmasına, en önemlisi bu tür
gayri meşru politikaların ardındaki kurumsal sorumluluğa ve niyete
de gönderme yapıyor.
Bölge gezisi sırasında kimi ipuçlarını ele geçirdiğimiz, kendi
başına son derece vahim olan bir olay, aynı zamanda farklı
gelişmeler arasındaki bağlara da ışık tutabilecek nitelikte...
Bam teli: Bir faili meçhul
Tarih 13 Ağustos 2005...
Hürriyet Gazetesi'nde şöyle bir haber çıkar: "Hakkari'de askeri
birliklerin kullandığı yola mayın döşemeye çalışan 2-3 kişiyle
güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada 1 terörist ölü
geçirildi..."
Ölen kişinin adı Yusuf Yaşar'dır...
Yusuf Yaşar'ın ölümü ve ölümünün açıklanma biçimi Hakkarilileri
rahatsız eder.
Yusuf Yaşar, Hakkari'de bilinen ve sevilen bir gençtir.
Hakkari'deki arkadaşları ve avukat Rojbin Tugan gibi Hakkarili
ileri gelenler Yusuf'un örgütle yakından uzaktan bir ilişkisi
bulunmadığını söylerler.
Ne var ki Yusuf da bölgedeki bir çok insan gibi bir çok defa
gözaltına alınmıştır. Kardeşleri Kamil ve Hüsna'da öyle… Hatta
Kamil Yaşar daha siyasi bir genç olarak bilinmektedir. Ailenin
içinde, her ailede olduğu örgütle ilişkisi olan kişiler de vardır.
Örneğin Temmuz başında Antalya'da örgüt üyesi olarak tutuklanan bir
kişi Yusuf ve Kamil'in dayısının oğludur.
Bu tutuklamadan sonra ilde işler karışır. Tutuklanan kişinin
defterinde telefonu bulunan güvenlik görevlileri bile
sorgulanır…
Yusuf Yaşar'ın başına gelen bela böylece başlar. Aslında çok yoksul
bir ailedendir. Van'dan bir kızla nişanlanmış, düğün için para
biriktirmeye gayret etmektedir. Nitekim öldürülmeden önce 1 ay
Akbulut köyünde bir inşaatta, ondan sonraki bir ay da Çatlıkuru'da
ot biçme işinde çalışmıştır.
Çatlıkuru'dan Hakkari'ye 11 Ağustos'ta, yani öldürülmesinden bir
gün önce döner...
12 Ağustos günü şehirde dolaşmış, akşam saat 20.00'ye kadar birçok
insanla görüşmüş, daha çok düğün için para işlerini konuşmuştur.
19.00'da dayısıyla birlikte olmuş ve ona sabahtan beri takip
edildiğinden şüphelendiğini söylemiştir. Saat 19.30'da ise Van'daki
nişanlısıyla görüşmüş ve ona eve gitmekte olduğunu söylemiştir.
Nişanlısı Sabriye İnci'nin ifadesi şöyledir: "1, 2 hafta içinde
düğün yapacaktık... Sürekli telefonla görüşüyorduk. Ayın 11'inde
kaygılı olduğunu, polis tarafından takip edildiğini söyledi... Ayın
12'sinde saat 19.30'da Yusuf beni aradı. Annesiyle birlikte bizim
aileyle konuşacağını ve düğün tarihini belirleyeceğini anlattı ve
bana yolda olduğunu, çarşıdan eve gittiğini söyledi. Bu esnada
ilginç sesler gelmeye başladı. Su veya araba sesine benziyordu.
Sonra telefon kapandı. Tekrar aradım, açıldı, aynı sesler vardı ama
kimse konuşmadı..."
Yusuf eve gitmez... Ailesi sürekli arar, telefonu çalar ama açan
olmaz...
Aynı gece saat 22.30 civarında kuzu kırpmaya giden köylüler
Hakkari'den Çukurca'ya doğru 40 km. uzakta yol kenarında bir ölü
görürler. Etrafından bomba yapmaya ve döşemeye yarayan kazma,
kürek, pil ve tel gibi malzemeler vardır.
Ancak ortalıkta kimse yoktur. Yakın bir köye gidip koruculara haber
verirler. Saat 24.00'e doğru korucular olay yerine ulaştıklarında
ceset hala aynı yerde durmaktadır.
Çatışmada öldürülmüş birisinin saatlerce yol üzerinde kalması,
bırakılması gariptir...
Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı "Olay Yeri İnceleme Ölü Muayene
Otopsi Tutanağı"ndaki ifadeler işi daha da garip hale
sokmaktadır.
Şöyle başlar rapor: "13.08.2005 tarihinde saat 7.30 civarında
Hakkari Jandarma Komutanlığı tarafından Hakkari ili merkez Kavaklı
Köyü yolu üzerindeki bölücü terör örgütü mensupları ile çatışma
çıktığı ve bir teröristin ölü ele geçirildiğinin bildirilmesi
üzerine..."
Otopsi raporunda kafanın üst arka kısmından giren bir kurşunun 5x5
cm. bir delik açarak üst dudaktan çıktığı, cesedin bedeninde çoğu
göğüs bölgesinde toplam 21 adet kurşun yarası olduğu
belirlenmiştir...
Aileye teslim edilen "giysilerin üzerinde yakından ateş edildiğini
akla getiren barut izleri" vardır... Ama incelenmeye değer
görülmemiştir…
Yusuf Yaşar'ın bir çok kontrol noktası olan bir yolda, yanındaki
gereçlerle, öldürüldüğü yere gitmesinin imkanı yoktur.
Bu yolu yürüyerek iki saate alması da imkansızdır.
Yusuf'un ailesi ve özellikle bizim de görüştüğümüz kardeşi Kamil
harekete geçerler. Şikayet ve taleplerde bulunurlar. İnsan Hakları
Derneği olayın üzerine gider. İl İnsan Hakları Komisyonu olayı TBMM
İnsan Hakları Komisyonu'na taşır. Ama sonuç alınamaz. Dosya
kapanmıştır...
Şemdinli'deki patlamanın Yusuf Yaşar ile bağlantısı
Ardından kritik gelişme olur...
Şemdinli'deki bombalama olayına adı karışan, ancak daha sonra
serbest bırakılan Jandarma Uzman Çavuş Ali Kaya'nın arabada ele
geçirilen ajandasındaki ölüm listesinde Yusuf Yaşar'ın ve kardeşi
Kamil Yaşar'ın adları, adresleri ve cep telefon numaraları yer
almaktadır.
Ajandada Yusuf Yaşar ve Kamil Yaşar için "İş Bankası hesabı ve
havalesi araştırılacak" notu vardır. En önemlisi Yusuf Yaşar'ın
telefon numarasının karşında "Van Jandarma İl dinliyor" ibaresi
olması ve ardından farklı ve renkli bir kalemle parantez içine
"patlayıcı ile öldü" notu düşülmesidir.
Bunun üzerine TBMM İnsan Hakları Komisyonu olayın yeniden
soruşturulmasını talep eder.
Ortada faili meçhul bir cinayetin izleri vardır.
Bu izler faillere, yeni Cem Ersever'lere de işaret etmektedir.
Ve bu işaret Şemdinli hadisesinin arkasındaki derinliğe de gönderme
yapmaktadır.
Neden, nasıl?
Tanıklar, yorumlar ve bağlantılarıyla yarına...