'Bay Kemal' kazanırsa Obama devrimi olacak 

Ertuğrul Özkök Sozozkok@gmail.com

Önce şunu belirteyim.

Başlığa bakıp, bunu bir  siyasi tercih ifadesi olarak kabul etmeyin.

Hayır…Siyasi değil, sosyolojik bir başlık bu…

Bu başlık aklıma dün Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Çanakkale’de 6 bin kişiye verdiği iftar yemeğinin görüntülerini izlerken geldi.

Birinin aklına dronela görüntü almak gelmedi mi 

Şunu merak ettim;

Acaba Kılıçdaroğlu’nun ekibinden birinin aklına bu iftar yemeğinin dronelarla yukardan çekilmiş görüntüleri almak geldi mi?

Çünkü bu iftarı o haliyle gösterecek bir kare, bir Paris Match dergisinin çift sayfa fotoğrafı gibi çok şey anlatabilirdi hepimize…

Bu fotoğraf Türk laik kesiminin artık başörtüsü takıntısını aştığının en güzel ifadesiydi.

Kabul edelim bunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyük katkısı oldu

Neyse…

Bir dahaki sefere inşallah…

 İki sopa arasına gerilmiş seccade 

O sofrada çekilmiş bu iftar fotoğrafını aldım…Yanına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen Pazar Pendik mitinginde çekilmiş bir fotoğrafı koydum.

İki sopanın ucuna gayet özensiz biçimde, alelade bir  propaganda pankartı gibi bağlanmış seccade bütün miting boyunca öyle asılı tutuldu.

İçimden, “Seccadeye ayakkabı ile basılmayı” mesele yapan insanların, aynı seccadenin alelade bir propaganda pankartı haline getirilmesini içlerine nasıl sindirdiğini sordum.

O seccadenin asıl hedefinin kim ve ne olduğu o kadar belliydi ki

Aptal değiliz.. Hepimiz anladık.

Seccadenin hedefi besbelliydi…

Adı açık konmasa da hedefin Kılıçdaroğlu’nun aidiyeti olduğu öylesine sırıtıyordu ki…

Aidiyeti, toplumun bir bölümüne,   gittikçe sırıtan ölçüde “Gammazlanıyordu…”

İşte o nedenle seccadenin böyle bir niyete alet edilmesine çok üzüldüm.

Onun yanında Kılıçdaroğlu’nun iftar yemeğindeki tablo vardı…

İnsanları barış içinde sofra başına oturtan bir iftar…

İşte o nedenle bu başlığı attım.

Türkiye Wasp'ının aşılması olacak 

Eğer millet Kılıçdaroğlu’nu başkan  seçerse, yüzyıllardır ülkemizin, bu seccade pankartında açıkça okunan bir ayrımcılığı elinin tersi ile bir kenara itmiş olacak.

Tıpkı Amerikan halkının, seçim öncesi  Obama’nın kimliğine, babasının, dedesinin kimliğine, derisinin rengine  yönelik o ayrımcı nefreti elinin tersiyle kenara itmesi gibi bir şey olacak.

Çünkü o seçim, Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında siyasi bir tercih değildi.

Aynı zamanda ülkeyi daha iyi, daha adil, daha şeffaf yöneteceğine inanılan insanı seçme hürriyetinin ifadesiydi.

Bir insanı tercih ederken onun aidiyetine değil, lıyakatına bakan bir tercihti.

Ve ABD’de, “Kurucu Babalar” döneminden beri yürümekte olan bir “WASP” ‘Beyaz-Anglo Sakson- Protestan” ayrımcılığının kırılması demekti..

Böyle bir özgürleşmeye AKP'nin de ihtiyacı var 

Bir tür rahatlamaydı bu…Özgürleşmeydi.

Bu rahatlamaya sadece toplumun “muhalif” denilen kesiminin ihtiyacı yok.

AKP’nin de genişlemek, şu an içine düştüğü sıkışıklıktan kurtulması, artık gerçek bir merkez parti haline gelmesi için çok faydalı bir gelişme olacaktır.

 Toplumun yüzde 40'ı 'Ya giderse' yüzde 60'ı 'ya kalırsa' korkusunda

14 Mayıs’a giderken hepimiz şunun farkındayız.

Toplumun yüzde 40’ı, “Ya Tayyip giderse” endişesi ile yaşarken, yüzde 60’a yakın bölümü de “Ya kalırsa” korkusunu yaşıyor…

Arkadaşlar biz 14 Mayıs’ta ne yapacağız? Daha doğrusu yapmalıyız?

Yapacağımız iş, bir başkan adayına “Ülkeyi 5 yıl yönetme yetkisi” vermekten ibaret.

O da Anayasa ve kanunlarda bağlı kalma şartı ile  yönetme yetkisi…

Yani memleketin mülkiyetini vermeyeceğiz bir tek insana…

 Artık Erdoğan da bir başkanlık revizyonuna ihtiyaç var diyor

Ama bu yetki, şu anki aşırı yetkilerle yozlaşarak, bir “Tek adam rejimine” dönüşmüşse…

Bir ciddi bir zihniyet reformuna ihtiyacımız var demektir.

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan bile “Revizyondan” söz etmeye başladı.

Ama revizyon yetmez artık…Ciddi, çok ciddi bir zihniyet devrimi lazım.

Tıpkı Amerika’daki gibi bir “Obama” devrimine…

İşte o nedenle dün Çanakkale’de Kılıçdaroğlu’nun 6 bin kişiye verdiği iftara bakıyor bakıyor ve şu söylüyorum:

“Kılıçdaroğlu seçilirse bu Türkiye için bir Obama Devrimi olacaktır…

Çünkü bunun AKP üzerindeki “Aidiyetçi baskıyı” da kaldıracağına inanıyorum.

Belki o zaman, geçmiş 20 yılda çok güzel şeyler yaptığına inandığım, bunu açık açık söylediğim için kendi mahallemden ağır eleştiriler aldığım, AKP’ye de ilerde oy verebilecek kadar hür olacağım.

Yeter ki Türkiye’nin Türk ve Kürt   seçmeni bir devrim yapsın ve şu kahrolası “Etnik ve inanç aidiyeti” takıntısı artık bir seçim malzemesi olmaktan çıksın bu ülkede.

İkinci yazım: AP seçmeni ile küçük bir dertleşme 

Bu arada AKP’nin sağduyulu insanlarına da şunu söylemek isterim.

Dün açıklanan seçim bildirgesinde yeni bir şey göremedim.

Özellikle bir şeyi bekledim ve ne yazık ki onu hiç göremedim.

Hani nerede o 2 yıl önce Külliye’de büyük iddialarla açıklanan “Adalet Reformu…

İfade ve düşünce özgürlükleri…”

Sadece “İşe girişte mülakatı kaldıracağız” demek, partizanlığı, “Kartal İmam Hatip Yoldaşlığını”  bitirmeye yetiyor mu?

AKP’nin de kendi içinde Obama Devrimi zamanı gelmedi mi 

Bence artık AKP’nin de kendi içinde bir “Zihniyet Devrimi” yapma zamanı geldi.

“Biz 2002’de ne dedik ve ne yaptık ki bu kadar başarılı olduk, oylarımız arttı.

Sonra ne hatalar yaptık ki, bugün ilk turda seçilememeyi bir başarı ölçüsü  haline getirecek duruma düştük?

Ne oldu da neredeyse bütün büyük şehirleri kaybettik?”

Bunu sorma zamanı gelmedi mi?