Yeni bir söze başlamak bazen çok kolay olmaz. Sözün
muhatabını tanımak için önce bir girizgah cümlesi bulmak gerekir.
Daha sonra aldığın tepkiden söylemek istediğinin yönünü belirlemiş
alt yapısını oluşturmuş olursun.
Meşhur deyimdir, kişiyi tanımanın en kestirme yolu
“zor zamanda söylediği sözdür”. Aslına buradaki “söz”ü, duruş
olarak da okuyabiliriz.
İnsan, sahip olduğu soyutlama yeteneği ile diğer
canlılardan ayrılır. Bir niyet sahibi olmanın ayrıcalığını da
zorluğunu da bilen bir varlıktır.
Kendi kişiliğimizi, yerimizi ve duruşumuzu somut
olarak herkes tarafından görünür bir şekilde izhar etmemizi
sağlayan en somut araç dildir, sözdür. Bizi bu söz söylemeye,
sözümüzü söylemeye davet eden değerli kardeşim Hadi Özışık’a
teşekkür ederim. Keza sayın Özışık’la bundan seneler önce beni
tanıştıran kadim dostumuzu da anmasam eksik olur.
Türkiye, tarihi bir dönemden geçmektedir. 1840’lardan
beri devam eden bir sorunun çözüm arifesindeyiz. Son 40 yılı kanla
yoğrulmuş olan Kürt meselesini barışçıl ve demokratik yollarla,
sivil siyaset ile çözmenin eşiğindeyiz. 1699’da başlayan gerilemeyi
bitirecek bir dönüşümün başlangıcındayız. Tarihi, dünyayı ve günü
yakalayacak bir yerde duruyoruz. Bu gün söz söyleme, tarafını
belirleme günüdür.
Birlikte yaşama kuyusunu zehirleyen kör kuyunun
üzerini kapatmak üzereyiz. Tarih bugünleri not edecektir. Bu
tarihsel sürecin içinde kimin nerede durduğu son derece belirleyici
olacaktır.
Son olarak şurası bilinsin ki, bazı kesimlerin ve
sözüm ona demokrat-liberal entelektüel geçinen bir avuç
entrikacının milletin demokrasi, özgürlük, barış ve kardeşliğin
yanında durmasını sabote etmek için ne maskaralıklar yaptığı gözden
kaçmamaktadır. Bu halk son derece derin bir bilgelik sahibidir.
Sessizce izler. Kendisine yapılan hakaretlere yeri ve zamanı
gelmeden cevap vermez. Demiri tavında dövmeye alışkındır zira.