Uzun zamandır yurt dışında yaşıyorum ve hayatımda ilk defa yurt
dışında yaşadığım için kendimi şanslı gördüğüm bir dönem yaşıyorum
diyerek başlamak istiyorum yazıma…
Şöyle özetleyelim;
17 Aralık süreci ve beraberinde ‘’Ak partinin deşifre
oluşu’’ başlıklı oyuna müteakip,
yolsuzluklar/usulsüzlükler sarmalında her birimiz ''Sosyal
Medya manyağı'' olarak Twitter ve Facebook’la entegre
yaşam sürerken, ''Bu macera düşkünlerine bir de tarih
verelim, o tarihe mıhlanıp kalsınlar’’
diyen üst düzey senaristleri, bizlere ''25
Mart’’ tarihini parmakla işaret edip, ardından bir de
Suriye Tapesiyle soslayıp, seçim öncesi Oscar’lık bir final
yaşattılar.
Ve Başbakan miting alanlarında ‘’Neyse
sakinim’’ babında hepimizin beklediği kapağı attı.
''Bunlar var ya bunlar, 25 Mart
dediler…………’’
Kabul edelim; İlk şaşkınlığımız 25 Mart’ın sıradan bir gün
oluşuydu.
Twitter ve Youtube yasaklarıyla boğuşan yorgun savaşçılar
olarak, Pazar günkü seçimin ardından, sayım usulsüzlükleri, çalınan
oylar, kullanılan oyların itirazı derken, cehenneme dönen seçim
sonrası dönemini hala şaşkınlıkla izliyoruz.
Savaş alanına dönen ülke genelinde şu ana kadar, 15 ölü ve 108
yaralı realitesi ve üç gündür netleşmemiş sonuçlar…
25 Mart zevzekliğinin ardından, Ak partinin seçim zaferi(!) ve
üstüne üstlük iddia edilen sayım usulsüzlükleri de eklenince,
Darbeci/Terörist/Paralel kitle, beklenmeyen seçim sonuçları
şuursuzluğunda ciddi bir acı transferi
yaşamakta, ''Yemişim aşk acısını'' daha acısı
da varmış diyerek dizlerini dövmekte.
Diğer taraftan; Seçim öncesi Başbakan ve çevresindekilerin
korkunç boyutlarda ifşa edilmesi ve bu süreçte Başbakanın bu ağır
krizi kendi yöntemleriyle lehine çevirmesi realitesi var ki, bu
seçimde aldığı zaferden (!) çok daha büyük ve inanılmaz bir
zaferdir.
Konuşulması gereken de budur.
Başbakanın asıl zaferi, seçim öncesi ''Sizi gidi
paralelciler, sizi gidi darbeciler’’ dediği kitleyi kendi
yöntemleriyle geri püskürtmesidir.
Israrcı bir tutum sergileyen, sınırları alabildiğine
zorlayan,''Amaca giden her yol mübahtır'' diyen
Başbakan, ''Allem etti kallem etti'' hedefine ulaştı diyelim
umarsızca...
Bakınız iletişim uzmanı bir vatandaş ne diyor;
Başbakanın 17 Aralık sürecinde uyguladığı kriz
yönetimi dünya çapında bir tez konusu,
önemli bir örnek.
''Krizler iyi yönetilirse aslında fırsattır’’
sözünü de Başbakan sayesinde teyit etmiş oluyoruz.
Başbakan krizi insanüstü bir başarıyla yönetti ve seçimden büyük
bir zaferle çıktı. Şapka çıkartalım.
Ama sorarım size; seçim minvalinde, bu kadar ölü ve yaralının
olması, vatandaşın oy peşine düşmesi, bu büyük kargaşa, kendi adına
hakikaten bir başarı mıdır?
Başarı; seçimden büyük bir oranla zaferle çıkmak mıdır?
Yoksa, her iki tarafın da memnun kaldığı onayladığı,
kabullendiği bir seçim sonucu mu zaferdir?
Kabul ediyoruz; iktidardaki parti %43’lük bir oran elde
etmiştir.
Ama başarı elde etmemiştir.
''Çalsın çırpsın, başka alternatifimiz yok, oyumuz Ak
partiye’’ diyen seçmenle iktidar arasındaki ilişkinin yeni
biçimi ve karşıt seçmenin yepyeni ilişkisi ne olacak hep beraber
göreceğiz.
Güç politikasına onay veren seçmeni, zamanı geldiğinde
aydınlatacak olan, her halükarda aydınlatacak olan, şu an hıncahınç
savaşta olduklarıdır.