Başbakan'ın danışmanı Mahçupyan'dan AK Parti eleştirisi
Abone olBaşbakan Ahmet Davutoğlu'nun yeni danışmanı gazeteci yazar Etyen Mahçupyan, köşe yazısında AK Parti'nin üç temel başarısızlığına değindi.
İNTERNETHABER.COM
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun sürpriz bir
şekilde A takımına dahil ettiği Etyen Mahçupyan'dan, Akşam
Gazetesi'ndeki bugünkü yazısında AK Parti'yi
eleştirdi.
Akil İnsanlar Heyeti’nde de yer alan gazeteci-yazar Etyen
Mahçupyan, AK Parti'nin 12 yıllık iktiradı boyunca yaşadığı,
muhalefete koz verdiği üç temel başarısızlığı yazdı.
İşte Mahçupyan'ın o yazısı:
DOĞRULAR TAKİP EDİLDİKÇE, YANLIŞLAR
ÖNEMSİZLEŞİR
Geleceğin tarihçileri muhtemelen en az on yıl daha sürecek olan AKP
dönemini bugün birçoklarını şaşırtacak bir netlikle ‘olumlu’ olarak
değerlendirecekler. Vesayetin bitmesinin, ekonominin sıçramasının,
özgürlüklerin artmasının, kurumsal yapının yeniden inşasının altını
çizecekler. Çünkü zaman makro nitelikleri öne çıkarır.
AKP gibi tarihsel bir misyonun yüklenicisi olan ve bunun bilincinde bir liderliğe sahip hükümetler de genel gidişatın doğru yönde belirlenmesine konsantre olurlar. Gerçekten de esas alanda doğruları takip ettiğiniz sürece, yapılacak yanlışların da hükmü azalır ve önemsizleşir.
BİRİKEN YANLIŞLAR MUHALEFETİ
YÜKSELTİR
Ne var ki değişim sürecinin içindeyken daha dar kapsamlı konularda
yapılan yanlışlar öne çıkarak siyaseti belirleyebilir. Bunun
nedenlerinden biri söz konusu yanlışların, iktidarın ikincil
sayması nedeniyle bir süre sonra birikimli bir hal almasıdır.
Böylece bu belirgin başarısızlıklar adım adım iktidarın ‘karakteri’
haline getirilir ve bazen de gelir. Muhalefet ise genellikle bu
yanlışlar üzerinden siyaset üretmeyi tercih eder. Hele geleceğe
yönelik bir ufuk yaratmak açısından sıkıntı yaşayan bir muhalefetin
varlığında, güncele hitap eden başarısızlıkların bir tür kaldıraç
gibi kullanılması şaşırtıcı olmaz.
AKP iktidarlarının da muhalefete alan açan üç temel başarısızlığı oldu.
AKP BATI İLE İLİŞKİLERİNİ
BOŞLADI
Bunlardan ilki hükümetlerin Batı ile olan ilişkisinde ortaya çıkan
boşluklardır. AKP iktidarının ilk döneminde Batı dünyası
siyasetçisi ve medyasıyla AKP’yi destekledi ama burada da
Türkiye’deki hükümetin rolü yoktu. Hatta belki de bu durum sonraki
boşluğun da nedeni oldu. İktidarın AB normlarının takipçisi olması
ve o dönemde ‘ılımlı’ İslami kimliğiyle bir model oluşturabileceği
beklentisi, bir süredir Ortadoğu’da alan kaybeden Batı’nın AKP’yi
desteklemesine neden oldu. Ancak ardından gelen dönem, AKP’nin
özellikle dış politikada ‘uyumsuz’ olarak değerlendirilen ve
kontrol edilmesi güç tutumu ile damgalandı. Buna hükümetin yargı
ile karşı karşıya gelmesi eklendiğinde Batı’daki ibre de tersine
dönmüştü. Çünkü AKP Batı ile ilişkileri tümüyle Hizmet hareketine
bırakmış haldeydi.
Brüksel’de Gülen cemaatinin dışında CHP’nin ve TÜSİAD’ın büroları varken, on yılı devirmiş AKP iktidarının henüz bürosu yoktu. Bu ‘altyapıya’ AKP’li sözcülerin Batılıların kulağına hiç hitap etmeyen, hatta ters tepen söylemini eklemek gerekiyor. Bugün bile AKP adına konuşanlar bazen fazlasıyla apolojetik davranıyor ve sanki AKP’nin yaptığı her şey iyi ve doğruymuş gibi konuşuyorlar. Bunun iktidarı yıpratan ve AKP’nin ‘otoriterliğini’ pekiştiren bir algı yarattığını kavramakta zorlanıyorlar.
SOSYAL TERCİH VE TALEPLERE SAĞIR
KALINDI
İkinci başarısızlık alanı Gezi olaylarında görünür hale gelen
‘sosyalle bağlantı’ meselesidir. AKP Milli Görüş hareketinin de
devamı niteliğiyle, kendisini ‘siyasi’ bir eylem alanı içinde
tanımlarken sosyal nitelikteki tercih ve taleplere büyük ölçüde
‘sağır’ kaldı. Sosyal alandaki enerjinin bir biçimde siyasette
karşılık bulacağını varsaydı. Buna Türkiye’nin cemaatçi yapısını ve
AKP’nin merkezin dışından gelen bir hareket olduğu gerçeğini
eklediğimizde, iktidarın kimliksel ayrışmayı veri almasını ve buna
göre davranmasını yadırgamayabiliriz. AKP kendi tabanındaki sosyal
devinimi, kuşatıcı bir parti anlayışı üreterek ve iç mobilizasyonu
sağlayarak siyasetin içine çekebildi. Ama bunu İslami kesimin dışı
açısından yapması mümkün olmadı. Dahası seküler cenahı tümüyle
elden kaçıracak şekilde o alanın sosyal ihtiyaçlarına, algılarına
ve duyarlılığına yabancılaştı.
TABANDAN GELEN "YENİ BURJUVAZİ"
HIRSI
Üçüncü başarısızlık ise, iktidarın tabandan gelen yeni burjuvazinin
hırsının yarattığı ‘hoyratlığa’ yenik düşmesi, hatta zaman zaman
bunu besleyen bir konuma sürüklenmesidir. Suiistimalin doğal hale
geldiği bir alışkanlık ortamında yükselen binalar, azami kardan
başka bir hedef gütmeyen madencilik örnekleri, kapkaç mantığıyla
hayata geçirilen enerji santralleri ve bütün bu tabloyu mümkün
kılan belediyecilik ‘kaçakları’ AKP iktidarının bugün en önemli
ayak bağı. Silaha dayanmayan ihtilalci bir dönüşümün ancak yüksek
oyla mümkün olması, bunun ekonomik başarı ve büyümeye dayanma
zorunluluğu, söz konusu büyümenin aciliyeti ve hızı, AKP’nin etik
normları içselleştirmemiş bir müteahhit zihniyeti tarafından
kuşatılmasıyla sonuçlandı. Bu kesim belki iktidarın ihtiyaç duyduğu
iktisadi ivmeyi ve sosyal desteği sağladı, ancak AKP’nin meşruiyet
zemininde de gedikler açtı.
Sonuçta ileriki tarihçiler belki bunları yazmayacaklar. Ama bu türden başarısızlıkların önü alınmazsa tarihçilerin yazacağı büyük hikâyeye ulaşmanın da bir garantisi olmayabilir.