Günlerdir Başbakan Erdoğan’ın ulusa seslenişine kilitlendik.
Biliyorum ki herkes ekran başında: “Bakalım ne
söyleyecek, geri adım atacak mı,üslubunu az da olsa değiştirecek
mi?” gibi soru işaretleriyle, full beklentili…
Fakat;
Başbakan her konuşmasının ardından, asla geri adım atmadığı
gibi, üslubunu/ tavrını gitgide daha da zorlayarak: “Bu
eylemlere devam ederseniz, anladığınız dilden yanıt
veririz.” diyecek kadar sertleşebiliyor.
Belli ki Başbakanımız kararlı. Belli ki; geri adım atmayacak.
Belli ki; geri adım atmayı, gurur yapıyor…
Hani ikili ilişkiler gibi; önce o mesaj atsın, önce o özür
dilesin, önce o sevdiğini söylesin vesaire vesaire…
Başbakan, bundan iki sene önce; Almanya’ya göçün 50. Yılı
kutlamaları dolayısıyla, Almanya’ya gittiğinde Alman Bild
gazetesine verdiği demeçte, uyum politikalarından bahsederken:
“Almanya’da yaşayan Türk genci, Türkiye'den bir kızı
severse, bu bir hata olarak görülüyor. Çünkü; Alman hükümeti bu
kadınların, önceden Almanca öğrenmesini istiyor.Söyleyin bana sevgi
hangi dili konuşuyor?” dediğinde hayli şaşırmış,
Başbakan’ın farklı bir dil konuştuğunu ve bu farklı dilin, belki de
yakında dünyaya hükmedebileceğini yazmıştım.
Uluslararası platformlarda; devlet politikalarında, alınan
kararlara tepki olarak bir ülke Başbakanı’nın, ‘sevgi’ den
bahsediyor olması; “Sevgi hangi dili konuşuyor?”
cevabı, dünya düzeninde, orada duran otoritelerde, kabul edersiniz
ki çok farklı bir bakış, çok farklı bir perspektif ve yeni dünya
düzeninde acilen yerini alması gereken bir tavır.
Tam orada kendisini alkışlamıştım…
Gelelim bugüne…
Günlerdir süren gezi olayları ve Başbakan’ın aldığı tavır, benim
kafamdaki Başbakan imajını paramparça yaptı…
Gezi’de farklı örgütlenmeler var.
Gezi’de partilerin rant arayışı var.
Gezi’de zaman zaman şiddet var.
Gezi’de provokatörler var.
Daha açacak olursak; Ermenisi var, Kürdü var, Alevisi var,
TGB’si var, CHP’si var, BDP’si var, yani var oğlu var…
Ama geziyi bunlardan ayıklayacak olursak orada ciddi, hem de çok
ciddi, direnişinde/ davasında samimi, karıncaya dahi zarar vermeye
korkan her renkten, hümanist bir kitle var.
Sayın Başbakan’a diyorum ki; Siz onlara seslenin…
Verdiğiniz demeçlerde, tehditlerinizi onlar da üstlerine
alınıyorlar, lütfen onları kazanmaya çalışın…
Onların da Başbakan’ı olun. Buna izin verin…
Ve;
Kanımca; kesinlikle gezi için yeni bir akil oluşturulmalı.
Bu akil sanatçılardan oluşmalı ve mümkünse Başbakan’ın verdiği
demeçlerde, geziye destek veren sövdüğü sanatçılardan olmalı.( Bu
arada onlarla da barışmış olur…)
Onlarla anlaşılmalı, çözüm yoluna gidilmeli. Gezi direnişçileri
aralarında bir komisyon oluşturmalı ve bu komisyon istekleri,
arzuları sanatçılara aktarmalı ve bir uzlaşma yoluna gidilmeli.
Ve daha ileri gidiyorum; Başbakan Gezi’yi ziyaret etmeli.
Oradaki gençlerle diyaloğa girmeli. Onların gönlünü almalı…
Dünyayı kucaklayan Başbakan, onları da kucaklamalı…
İşte o zaman; Dünya liderliğine ilk adım atılmış olabilir…
Ne dersiniz sayın okuyucu?
https://www.facebook.com/aylaname
twitter.com/Aylaname