Baş, papaz cinayetini yorumladı
Abone olBTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, dinlerarası Diyalogun ürünü olduğu gerçeğinin üstünü örtme çabasından başka bir şey olmadığını savundu.
Trabzon’daki papaz cinayeti zanlısının “Haydar Baş’ın zihniyet
ve ideolojisiyle yetiştiği” çirkin iftirasının, olayın, Dinlerarası
Diyalogun ürünü olduğu gerçeğinin üstünü örtme çabasından başka bir
şey olmadığını söyleyen BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, “Diyalog
artık iflas etti. Bu çocuk, diyalogun çocuğu. Bu olay diyalogun
meyvesi. Diyalog, bunun dışında bir netice vermez. Katil verir,
maktul verir. Bu gerçeğin üstünü kapatmak istediler. ‘Bu faturayı
kime keselim?’ arayışına girdiler” dedi. BTP Genel Başkanı Prof.
Dr. Haydar Baş, Trabzon’da Santa Maria Kilisesi papazının
öldürülmesi olayını “Haydar Baş ideolojisi ile yetişme”ye mal etme
şeklinde kendini gösteren çirkin iftiralara karşı bir değerlendirme
daha yaptı. Partisinin Başkanlık Divanı toplantısı öncesinde konuyu
değerlendiren BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, olayın kendi
ideolojisi ile yetişmenin değil Dinlerarası Diyalog faaliyetlerinin
bir ürünü olduğuna dikkat çekti. Geçmiş iyi bilenmezse Türkiye’nin
bu noktalara nasıl geldiğini anlamak için geçmişin çok iyi
bilinmesi gerektiğini, bu çerçevede de İngilizlerin Osmanlı’nın
hakim olduğu topraklarda hakimiyet kurmak için binlerce ajanı nasıl
devreye soktuklarını, bu ajanları nasıl kullandıklarını, Arap İslam
âleminden yandaşlar edinmek ve onlara yeni bir mezhep kurdurmak
suretiyle nasıl büyük fitnelere yol açtıklarını, ifsad edilen
insanlar sayesinde Hicaz bölgesinin nasıl hallaç pamuğu gibi
atıldığını, Lawrence’in çalışmalarıyla Osmanlıyı nasıl arkadan
vurarak o bölgeden çıkardıklarını anlatan, İmparatorluğun başını
yiyen aynı oyunun Anadolu toprakları için de sergilendiğine dikkat
çeken Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi: Türkiye’ye oynanan
oyun “Hicaz topraklarında bu oyun oynanırken Anadolu topraklarında
da hayatını süren, bazen Rusya’da ömrünü geçiren, bazen bizim
Güneydoğu’da, İstanbul’da ortaya çıkan insanların da Afganlı
Cemalettin denilen bir adamın etrafında yine İngiliz’in talimatıyla
toplandıklarını görüyoruz. İttihad-ı İslam diye bir cemiyet
kuruyorlar. Halife’nin görevi, İslam alemini birarada tutmak,
birliği temin etmek değil midir? Peki samimi müslüman olanın o
günün şartlarında kimin yanında olması lazım? Halifenin yanında
olması lazım. Halifenin yanında olması lazım gelen bu insan
İngiliz’in talimatıyla Cemalettin Efgani tarafından kurulan
İttihad-ı İslam’ın asıl üyelerinden biri, kurucusu oluyor. Zamanı
gelince bu bohçalar açılacak? Kim kimin adına çalıştı, bunlar
ortaya çıkacak. Bu insanlar, çok gariptir ki imparatorluğun
zevalini hazırladıktan sonra yeni kurulacak olan cumhuriyete rıza
göstermiyorlar, Mustafa Kemal’in karşısına çıkıyorlar. Kuvva
harekâtına ‘eşkıya harekâtı’ diyorlar. Şimdi onların uzantıları o
günden bu tarafa çok ciddi boyutlara ulaşmış, Dinlerarası Diyalog
çalışmasının da merkezine gelmişlerdir. Maalesef bugünkü siyasi
iktidar da gerek bilerek gerekse bilmeyerek bunun yağdanlığı
durumunda, çanak tutma durumunda kalmıştır. Biz, sürekli olarak
‘Dinlerarası Diyalog, aslında bir dini hareket olmayıp insanımızı
hıristiyanlaştırma, Müslümanı hıristiyan yaparak ayağının altındaki
toprağını alma harekâtıdır’ diye ifade ettik. Dinlerarası Diyalog
faaliyetlerinde İslam anlatılmaz. Devamlı çocuğun beynine
hıristiyanlık işlenir. Bilerek ve bilmeyerek bir noktadan sonra da
o çocuk teslim bayrağını çeker, yani hıristiyan olur. Müslüman bir
Türk’e ‘Ben Türk değilim’ sözünü hiç kimse söyletemez. Çünkü
Türklükle İslam birleşmiştir, kardeştir. Onun için bunların en çok
korktuğu şey Türk İslam sentezidir. Niye korkuyorsun? Bu Türk, bin
yıldan beri müslüman olmuş, dinine de hizmet eden bir millettir.
Türk’ün müslüman olması çok farklıdır. Duygularını, hayallerini,
her şeyini, insanlığın rahatı, mutluluğu, adaleti için dünyaya,
insanlığa taşır. Can, mal, namus, din ve vicdan emniyetine insanlık
kavuşsun diye Türk bunu hayatına geçirdi ve uygulamada şampiyonlar
şampiyonu oldu. İrkilen, korkulan bu. Hedef bu toprakları işgaldir.
Onun için insanımızı hıristiyanlaştırmak suretiyle Türklükten
Ermeniliğe, Rumluğa tebdil etmek istiyorlar. Diylaoğun asıl maksadı
Türkiye’de budur. Onun için biz siyasi iktidarı çok ikaz ettik.
‘Yanlış yapıyorsunuz. Bu dine hizmet değildir. Bilakis Türk
milletini mihrakından çıkartıp şu veya bu oyunla milletin karşısına
milleti geçirmektir. Milleti birbirine düşman etmektir’ dedik.”
Fail de, sebep de, adres de belli “Tabii çok güçlü ve de bu konuda
tecrübeli olan hıristiyan din adamları ve etrafı, olaya bir de
maddi boyut katınca benim çocuklarım yavaş yavaş bir de
bakıyorsunuz bölük bölük dininden kopuyorlar. Ama gel gör ki
onların hesabıyla kaderin hesabı buluşmadı, çatıştı. Basit bir
menfaat yüzünden Trabzon’da kavga çıktı. ‘Az verdin, çok verdin’
kavgası çıktı. Ve neticede bir papaz darülbekaya uğurlandı. Tabii
bu olay hiçbir Müslüman Türk vatandaşının kabul edeceği bir olay
değildir. Çünkü bir insanı öldürmek bir âlemi öldürmektir. Bizim
inancımızda bu vardır. Aynı zamanda bu papaz arkadaş bizim
misafirimizdir. Türk milleti, misafiri yılan olsa onu koynunda
besler. Zerre kadar zarar vermez. Zarar vermek isteyene de müsaade
etmez. Bizim özümüz budur. Diyalog yolunun geldiği neticede bir de
baktık ki bir papaz cinayeti, ortada bir katil, bir maktul var. 16
yaşındaki katil delikanlı ‘Ben her âyin başına 100 dolar alıyordum.
Beş arkadaşımı getirdim. 500 dolar daha almam gerekiyordu.
Verilmedi. Ben de tabancayı aldım, geldim, papazı öldürdüm’ diyor.
Olay anlatılıyor. Gizli kapaklı hiçbir şey yok. Fakat tabii diyalog
artık iflas etti. Savunacak bir tarafı kalmadı. ‘Kime bu faturayı
keselim?’ arayışına girdiler. ‘Devamlı surette trendi yükselen,
halk arasında gönül boyutuyla fevkalade sevilen bir hareket var.
Bir Bağımsız Türkiye hareketi var. Bu, Milli Ekonomi Modeli ile
sokakta, kahvede, her yerde konuşuluyor. Hususi, resmi bürolarda
herkes BTP’nin Milli Ekonomi Modelini konuşuyor. Ne yapalım da
bunun önünü keselim? Elimize tam da bir fırsat geçti. Bu fırsatı
değerlendirelim’ dediler. Bu çocuk, diyalogun çocuğu. Bu olay
diyalogun ürünü, meyvesi. Bunun dışında diyalog bir netice vermez.
Katil verir, maktul verir. Bu gerçeğin üstünü kapatmak istediler.
Ve bu delikanlının Haydar Baş’ın zihniyetiyle, ideolojisiyle
yetiştiğini ileri sürdüler. Keşke öyle olsaydı. Ne elinde silah
olurdu, ne dilinde kilise. Yani çocuğun elinde, dilinde ve gönlünde
silah, kilise ve papaz olmazdı. Fakat çok enteresandır. Allah’ın
tecellisi bu ya. Olayları gösterecek ya. Bu çocuğun annesi de Ak
Partisi Trabzon il teşkilatının teşkilat başkanı mı, ikinci başkanı
mı ne? O ablamızı de ben Bağımsız Türkiye saflarına davet ediyorum.
Gelirse hem neslini kurtaracak, hem de memleketini. Kurtuluş
Bağımsız Türkiye’dedir.” Türkiye’nin tek yolu kaldı “Olayın başka
bir versiyonu var. Bu arkadaşlar insanımızı beş kuruşa muhtaç
ettiler. Gencimizi bir dilim ekmeğe muhtaç ettiler. Ve ‘para
kazanacağız’ diye çocuklarımızı âyinlere sürüklediler. 3 Kasım
seçiminde bunların söylediğine göre değnek uzanacak apartmanlar
dikilecekti. Değnek uzanacak yollar yapılacaktı. Fabrikalar
açılacaktı. İşsizler iş bulacaktı. Ben ise ‘bunların hiç biri
olamaz’ demiştim. Bu sistemde değil sayın Tayyip bey, Hz. Cebrail
gelsin hiçbir şey yapamaz. Yapılacak olan tek şey vardır. Buradan
milletime açık ve seçik olarak söylüyorum; Türkiye’nin tek yolu
kaldı. O da Milli Ekonomi Modelini iktidar etmektir. Aksi takdirde
Türk coğrafyasını saranların, kuşatanların ihanetleri ile Türk
milleti karşı karşıya kalabilir. Milletim şayet bu büyük tehlikeyi
görüp Bağımsız Türkiye ile beraber olmazsa hepimizin geleceği çok
ama çok karanlıktır. Tek aydınlık yol BTP’nin en kısa zamanda
iktidar olmasıdır.