Barlas'a göre 'zaten o' sendromu
Abone olToplum olarak önyargılı yaklaşımlarımızın gelip nerelere dayandığının çarpıcı örneklerini veren Mehmet Barlas'tan kuşatıcı bir niteleme: "Zaten o" sendromu
Toplumun hemen her katmanındaki insanımızın önyargılı
yaklaşımlardan kendisini bir türlü sıyıramadığına dikkatini çeken
Mehmet Barlas, nun özellikle medyada daha kuşatıcı bir yer
bulduğunu savundu. Barlas, bu alanda çok çarpıcı örnekler
verdi:
- Sabah kalktığınızda yapmanız gereken öncelikli iş, o gün neye ve
kime sinirleneceğinizi saptamak mı oluyor? Yoksa o güne "Acaba ben
ne yaparsam kim bana sinirlenir" diye endişelenerek mi
başlıyorsunuz?
Bir de üçüncü alternatif var.
"Kim ne düşünürse düşünsün, ben doğru bulduğumu ve yapmam gerekeni
yaparım. Başkalarının söylediklerine ve yaptıklarına takılarak
günümü ziyan edemem" diye de çıkabilirsiniz yola.
Ancak bu üçüncü yol zorluklarla doludur. Özellikle bireylerin
kendilerine güvenmek yerine, bir sürünün içinde bulunmayı yeğ
tuttukları toplumlarda, gerekirse "Tek Başına" kalmayı göze almak
kolay değildir.
Fakat şunu da bilelim. Eğer Türkiye bir gün özlenen uygarlık ve
gelişmişlik düzeyine ulaşacaksa, toplumdaki özgür, özerk ve
bağımsız düşünce odaklarının sayısı arttıkça, bu hedefe ulaşabilmek
için gereken süre kısalacaktır. Bazen devletten, bazen çoğunluktan,
bazen geleneklerden korkan insanlar düşünce ve siyaset hayatına
egemen oldukça, Türkiye'nin uygarlık ve gelişmişlik yarışındaki
yeri de, o insanlar gibi "Orta Karar" düzeyinde kalacaktır.
Hep aynı "Laf"ların tekrar edildiği, sürekli aynı plağın çalındığı,
statükonun hep değişimin karşısında galip geldiği toplumların
yaşadıkları serüvenleri yakın tarihte de görmedik mi?
"Resmi İdeoloji"ler, "Ulusal Kimlik"ler veya "Kolektif Bilinç"
devletlere de şirketlere de yetmez. Zenginlik, farklılıkların
beraberliğidir. Beyinleri bağımlı insanların egemen olduğu bağımsız
devletlerin sonu "Geri Kalmışlık"a mahkum olmaktır.
Kürt sorunu da, Laiklik sorunu da, Kıbrıs sorunu da, Ermeni sorunu
da, hiç siyasi çözüm üretilmeden bu şekilde bir yüzyıldan diğerine
aktarılmadı mı?
1920'lerde ve 1930'larda güncel siyasetin belirli konularını tabu
ilan edenlerin kararları, hâlâ bugünün "Kutsalları" konumunda değil
mi? Büyük insanlık dünyası tarihin çağlarını değiştirir ve bir
dönemde meşru kabul edilen davranışlar şimdi "İnsanlık Suçu" haline
dönüşürken, biz hâlâ bu süreci tribünden seyredebilir miyiz?
Bir insan farklı bir şeyi seslendirdiği zaman ona gösterilen
tepkinin "Zaten o" diye başlamasından gına gelmedi mi artık?
-Zaten o Sabetaycı'dır!
-Zaten o Nobel almak istiyor!
-Zaten o Amerika'ya yakındır!
-Zaten o zengin çocuğudur!
Bu "Zaten o"lar her konuda ve her kişi için üretilebildiği ölçüde,
zaten o toplum kronikleşmiş sorunlarından hiçbirine çözüm bulamaz
ki.. Sizler de rahatsız değil misiniz bu takılmışlıktan ve
çözümsüzlüklerden.
Örneğin başörtüsü (Veya türban) konusu gündeme geldiğinde, en
üretici beyinlerin birlikte bulunması gereken YÖK'ün bile hep aynı
tutumu, hiç çözüm arayışına girmeden belli tepki cümlesi içinde
seslendirmesinden rahatsız olmuyor musunuz? Veya kendileri
dışındaki her görüş ve meslek sahibini yozlaşmışlığın kanıtı gibi
gösterenlerin "Cumhuriyet Muhafızı" rolüne soyunmaları ve bunun da
belirli çevrelerde doğru kabul edilmesi, sizin Cumhuriyet'in
düşünce sağlığı hakkında endişe duymanıza neden olmuyor mu?
Fatih Altaylı dün Hürriyet'teki sütununda "Ne zaman adam oluruz"
sorusunu şöyle cevaplamıştı.
-Mesleklerinin utanç abideleri kendilerini övünç abidesi gibi
göstermeye kalkışmadığı zaman. Siz de bu cevabı doğru bulmuyor
musunuz?
Yazı: Mehmet Barlas
Kaynak: