Bahçeli öyle bir şey söyledi ki
Abone olMHP Lideri Bahçeli "Sivas"ın ötesine gidemezler" diyen Başbakan Erdoğan'a öyle bir cevap verdi ki..
Erdoğan'ın "Sivas’ın ötesine gidemezler" sözüne
Bahçeli'nin cevabı çok tartışılacak. Erdoğan'ın bu sözü sık sık
tekarlamasının bilinçli bir tercih olduğunu iddia eden MHP lideri,
"Neden durmadan Sivas, başka bir il değil, diye biz de
araştırdık. Sivas, Birleşik Kürdistan haritasında Türkiye
topraklarının en son sınırı çıktı" diye konuştu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Yuvacan, Ankara Temsilcisi Bilal Çetin ve Deniz Güçer’i partisinin genel merkezinde ağırladı; gündemdeki konuları değerlendirdi.
|
Böylece, bir Kürdistan kurulacağını ve son sınırının Sivas olduğunu da Devlet Bey’den öğrenmiş olduk… “Komedi” gibi değil mi?. Hâlbuki ben şahsen
Bahçeli’nin şöyle demesini beklerdim. “Partimizin memleketimizin belirli bölgelerinden oy alamaması bizim değil, bizi o bölgelerdeki değerli vatandaşlarımıza ‘düşman’ belletenlerin ayıbıdır. Ama biz en kısa zamanda bölgemizde yaşayan ve kendilerinin Kürt alt kimliğine sahip olduklarını söyleyen o vatandaşlarımıza gerçek MHP’nin bir sevgi, bir barış, bir proje partisi olacağını anlatacağız”… Devlet Bey böyle bir şey söyler mi?.. Bence söyler ama parti tabanı öyle bir düşmanlaştırılmış ki bölge insanına, oy korkusu ile söyleyemiyor…
Adnan Berk Okan |
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu nasıl
özetlersiniz?
Bu 7 yıllık dönemin siyasi analizinin her yönüyle yapılması lazım.
Toplumsal sistemlerin oluşturduğu kurum, kural ve davranışlar
vardır. Bu toplumsal sistemin kurumları arasında aile kurumu, hukuk
kurumu, inanç, ekonomi, siyaset kurumu geliyor. Listeyi
uzatabilirsiniz. Bunlar arasında tahrip edilmeyen kurum kalmadı.
Aile kurumu televizyonlarda görüyorsunuz tahrip ediliyor. Devletin
tüm kurumları çatışma halinde. Bunun izahının yapılması lazım.
Demokrasi tahribatta önemli bir araç mıdır, Türkiye’nin bugünkü
durumunu görmek lazım. Ne kadar yalan, iftira var bunu görmek
lazım. Bu kadar kışkırtıcılığın, zihniyet bunalımının olduğu
ortamda bakıyorsunuz bir de günde 7-8 kişi çıkıyor televizyonlara
konuşuyor...
Erdoğan son grup toplantısında yine sizi
eleştirdi...
Aslında o toplantıda Başbakan 7 yıldır en doğru konuşmasını yaptı.
’Beni gaza getirmeyin’ dedi. Bunu farketmesi çok önemli. Çünkü bu
birincisi Türkiye’yi, ikincisi AKP’yi, üçüncüsü ise Recep Tayyip
Erdoğan’ı kurtarır. Altı çizilecek bir açıklamadır.
Cumhurbaşkanı’nın MGK’yı toplamasını istediniz. Bunca
kavga ortasında işe yarayacak mı?
Ben bugün yaşananları ’devlet krizi’ olarak isimlendirdim. Ekonomik
krizler, tedbirler alınarak aşılabilir. Ancak devlet krizleri çok
tehlikeli sonuçlar ortaya çıkartabilir. Siyasal tarihimizdeki
gelişmeleri gözden kaçırmamak lazım. Değişik kavramlarla kafa
karıştırılacak yerde bir sonuca varılması gerekiyor. Bir eksik
varsa düzeltilmesinde fayda var. İstikrar için tüm bunlar ön
şarttır. Devlet kirizini de oluşturduğu unsurlar çözer.
Cumhurbaşkanı’nın Anayasal görevi budur. Israrcı olması gereken
kişi de Cumhurbaşkanı’dır. Sonuca doğru götürmesi gerekiyor. Herkes
medya aracılığıyla çıkıyor temel atma töreninde gelişigüzel
değerlendiremeler yapıyor. Dinleyenlerden kim, ne kadar ve ne
anlıyor peki? ’Cami bombalaması’deniyor. Farklı olaylar farklı
anlatılabiliyor. Bunun mütedeyyin bir Müslüman üzerindeki etkisini
düşünebiliyor musunuz? MGK’da bunların ele alınması gerekli.
Zirveyi kucaklayan kurum MGK’dır. Ben MGK üyelerine ek olarak
TBMM’nin de bu toplantıya davet edilmesini istedim. Meclis’i de
MGK’ya alıp konuşsunlar. Sonra buradan çıkacak sonuç TBMM’ye gelsin
ve Meclis son kararı versin. İki yol var: Ya devletin kurumlarını
biraraya getirip sorunu çözeceksiniz ya da Türkiye’yi seçime
götüreceksiniz. Askere yapılan şeyler toplumda etkili oluyor. Çünkü
Türk milletinin TSK’ya saygısı çok yüksektir. Ordu-millet sevgisi
vardır. Bir de bakıyorsunuz televizyona çıkanlar müdahale olacak
diye kesin yorumlar yapıyorlar. Aslında bu televizyon konuşmaları
sorgulama kapsamına alınmalı. Darbe yapılacak diyorsun, bilgiyi
belgeyi getir demek gerek.
Cami bombalaması gibi olayların yer aldığı raporları nasıl
değerlendiriyorsunuz? Sizce bu planlar ne kadar
gerçekçi?
Açıkçası çok ciddiye alınacak gibi görünmüyor. Ancak bu belgeleri
görme imkanımız olmadığı için ne kadar doğru ne kadar yanlış
bilemiyoruz. Analiz yapma imkanımız da yok. Fakat yargı sürecini
uzun tutmamak gerekiyor. Gece gündüz çalışıp bunu sonuca bir an
önce bağlamak gerekiyor. Bu Türkiye’nin bir yerindeki toprak,
kiracı davası değil. Türkiye’nin rejimini, mukadderatını alakadar
eden kurumlar bunlar.
TÜRKİYE'NİN DOĞUSUNU KÜRDİSTAN OLARAK
GÖRÜYOR
Doğu ve Güneydoğu’ya gidememeniz çok defa
eleştirildi...
Evet, Başbakan bir çok defa çıkıp ’Sivas’ın ötesine gidemezler’
dedi. Başbakan bir şeyi iki kere söylüyorsa şuurludur demiştim.
Neden durmadan Sivas, başka bir il değil, diye biz de araştırdık.
Sivas, Birleşik Kürdistan haritasında Türkiye topraklarının en son
sınırı çıktı. Bu haritaları zaten güvenlik raporlarından, internet
sitelerinden bulabilirsiniz. Aynı zamanda Barzani’nin haritasında
da bu var.
O bölgenin fiili olarak kaybedilmiş olması durumu var mı?
Çünkü seçimlerde yarış AKP ve DTP arasında geçiyor...
Orada siyasi partilerin oy oranlarına göre bölgenin siyasi
kimliğini tanımlamak büyük bir yanlıştır. Bu yanlış da birilerine
büyük fayda getiriyor. Oysa gerçek bu değil. Tüm seçimlere
baktığınızda: Bölücü terörü enstrüman olarak kullanan parti ve onun
karşısındaki yoğunlaşmayı görürsünüz. Orada sinsi bir propaganda
yapılıyor. ’Şu kazansın, şuraya verelim’ telkini yapılıyor. O kim?
Şimdi AKP. Yani ölümden korkup sıtmaya razı gösterilen telkin
oylarıdır. Eskiden de aynı şey FP için söylenirdi. Hepsi Türkiye
üzerine yazılmış olan senaryoların milimetrik alanlar dahil
yerleştirilmiş planlarıdır. Hiçbir cümlenin altını boş
bulamazsınız. Halkı bu kadar yanıltan, o senaristlere figüran
haline gelmiş insanlara bakınca görüyoruz. AKP hangi özelliğinden
dolayı oy alıyor? Mahalli seçimlerde gördük ki diğer parti bir çok
yer kazandı. AKP propagandasını orada kim yapıyor? Şu olmasın, bu
olsun kim diyor? AKP’nin propagandistleri mi çok başarılı yani?
Kömür, makarna bir yere kadar tamam ama o kadar da değil. Biz her
şeye rağmen o bölgelerden oy alıyoruz. Bölge normalleşsin bakalım
AKP oradan ne oy alıyor. Bir de o bölgeden seçilen AKP’liyle
DTP’den girenin arasındaki bariz fark nedir, biri bana bunu
anlatsın. Dün orada başka partilere oy verilmiş, bugün başkasına.
Siyasiler bunu bilir ama dürüst konuşmuyorlar. Oy kaynaklarım
şunlardır, demiyorlar. Bir dönem CHP, bir dönem ANAP bir dönem FP
şimdi de AKP. O bölgeye en az gelişmiiş bölge diyeceksin,
Türkiye’nin en fukara bölgesi diyeceksin, eğitimi en düşük bölgesi
diyeceksin. Ama demokratik hak kullanımında İzmir seçmeninden çok
daha değişken olacak. Bunu siyaset biliminin izah etmesi
gerekiyor.
AKP’ye oy propagandasını kim yapıyor?
Ben kısaca okyanus ötesi diyorum. Bakın önce sorun askeri
yöntemlerle çözülmez dendi. Siyasi çözüm oltasına herkes takıldı.
Sonra birçok rapor yazıldı. Hak-İş yazdı diğer kurumlar yazdı.
Sonunda bir bakıyorsunuz ki siyasi çözümler PKK’nın talepleriyle
bire bir örtüşüyor. AB sürecini, AB’nin tam üyelik için yapılması
gerekenleri, demokrasi ve insan hakları konusundaki taleplerini de
üstüste koyduğunuzda PKK, sivil toplum kuruluşları ve AB
dayatmaları, ABD’nin o bölgedeki beklentileri iskambil kağıdı gibi
hiç taşmıyor. Diyelim ki en alttaki sinek 10. Bütün çözümler o
sinek 10 ile tamamen örtüşüyor, hiçbir taşma yok. Ne Abdullah
Öcalan ne de Recep Tayyip Erdoğan bu kadar örtüşmeyi başaramaz.
Sizce yakın mı erken seçim?
Bence erken seçim ülkeyi rahatlatır. Bazı tartışmalar ötelenir. Yeni bir Meclis, öncesinin hatalarını gözden geçirecektir. Kamplaşmalar yumuşayacaktır. Seçim demokrasilerde sihirlidir. Tıkandığında oraya başvurmak lazım.
Genelkurmay’ın açıklamaları “tatminkar değildir” dediniz...
Daha net ve anlaşılır açıklamalar, cevaplar şekilde açıklamalar yapmaları gerektiğini düşünüyorum
Açılımın geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz?
Açılım olarak bir şey göremiyoruz ve ne kadarı açılımdır anlamakta güçlük çekiyoruz. Açılım adlandırmasını kitapçık haline getirdiler. Başta söyledikleriyle farklılıklar var. Bu bir tıkanmanın ve yanlıştan dönüşün kıvrımları olarak yorumlanabilir
Anayasa değişikliğiyle ilgili tavrınızı ortaya koydunuz. Uzlaşabileceğiniz maddeler olabilir mi?
Hükümetin bütün söylemlerini, uygulamalarını gözden geçirip üst üste koyduğumuzda devletin temel niteliklerine yönelik gelişmeleri görüyoruz. Yüce Divan’da netliğe kavuşacak meseleler var. Bugünkü Meclis’te ortaya çıkan bu gerginlik ortamında yeni bir Anayasal süreci konuşmak değil, yeni oluşmuş bir Meclis’te konuşmak gerekiyor. Hangi değişiklikler yapılacaksa bunların yeni oluşmuş TBMM’de gündeme gelmesi gerekiyor. Eskiden beri söylüyorum. Ama nedense iltifat bulmadı. 1999 seçimlerinde 21. Dönem Meclis’i oluşuyordu. 21. Yüzyılı kucaklayan bir Meclis olsun dedik. İlk 5 yılı 21. Dönem’e tesadüf ediyordu. 21. dönem TBMM 21. Yüzyılı kucaklasın istedik. 1876’dan bu yana Anayasa, 1946 yılından bu yana ise çok partili rejimi konuşuyoruz. 21. yüzyıla bunların unsurlarıyla gözden geçirildiği, sağlıklı bir toplum yapı ve ülke yönetimiyle girmeliyiz dedik. O gün bunu başarabilseydik bugün hala bu tartışmalar son bulmuş olurdu. Siyasilerin geleceğe yönelik planlar yapabildiği bir dönem yaşardık. Parlamento’nun 21. yüzyıl vizyonu olurdu. 100 küsur senedir anayasa tartışıyoruz. Ne yazık ki 21. yüzyılın ilk 10 yılı heba edildi. 7 yıl boyunca da Türkiye Recep Tayyip Erdoğan’ı hava ve havaalanında dinledi. Şunu anladık ki eğer Başbakan bir görüşü iki defa vurguluyorsa konuşmalarında şuurlu konuşuyor demektir. Zihniyetinin arka bahçesini ortaya koyuyor demektir.
Referandum tartışmaları...
AKP’nin sayısal çoğunluğu mevcut. Eğer bunu sayısal olarak söylüyorlarsa kullanmaları mümkün. Ancak referandumu başka amaçların üzerini örtmeyi düşünerek, açılımın unsurlarını bunun içine takıp götürmeyi düşünüyorlarsa Yüce Divan’a giden yolda artışları olur. Sosyal dokunun bu kadar parçalandığı bir ortamda referandumdan kim neyi kazanır bunu iyi düşünmek lazım.
Peki tüm bu süreçte açılımın Türkiye açısından sonuçları ne oldu?
Ayrımcılık derinleşti ve yerleşti. Türkiye genelinde artık fırından ekmek alırken bile tercih yapılır hale geldi. Pazar yerlerinde bile bu hissedilir hale geldi. Herkes kendi kimliğini sorgulama arayışına büründü. Üstelik bunu artırıcı davranışlara da girdiler. Mesela Roman açılımı dendi. Romanların Türkiye ile problemleri yok. Bu insanlar bu milletin mensupları. Sosyo-ekonomik şartlarının iyileştirilmesi, İstanbul’da yaşadıkları yerlerin insani hale getirilmesi apayrı bir şey, Romanları kendi kimliği ile istismar etmek ise başka birşey.
Alevi açılımı için de geçerli mi bu sözleriniz?
Alevi açılımını bir etnik açılımın yanına katmak doğru değildir. MHP olarak Alevilerin taleplerinin karşılanması gerektiğine yönelik görüşlerimizi söyledik. Aynen koruyoruz.
Bölgedeki faili meçhuller sürekli gündeme geliyor...
Biz her şeyin açığa çıkarılmasını istiyoruz. Ancak dengeli olmalı. Yani kaybolmuş bir PKK’lıyı ararken o bölgede işine giderken öldürülen bir insanın katilini de, Mehmetçiğin katilinin de bulunması lazım. Ama bir yandan Cumartesi anneleri falan derken diğeriyle ilgili bir şey söylemiyorsunuz. Etnik ayrışma netleşti. Belirsiz olan ise bunu sorguluyor. Mesela sanatçı çıkıyor televizyona ’ben Arnavutum’ diyor. Kimse sormadan bunu söylüyor. Orada bir Arnavutluk devleti var. Yarın biri çıkar, ’Seni burada yaşamaya mecbur bırakan kim? Arnavutluğa git’ derse ne yapacaksın? Ki zaten bunlar söylendi. Bunları da düşününce çok yönüyle karmakarışık bir mesele.
Kürt-Türk evlilikleri çok yaygın, böyle bir ayrım nasıl yapılabilir?
Elbette. Sağ-sol çatışması böyle değildi. Kardeşlerden biri ODTÜ’ye gitmiş devrimci olmuş, diğeri Gazi Üniversitesi’ne gitmiş ülkücü olmuş. Okuldan eve gelince birbirleriyle konuşmaz ama babalarıyla aynı sofrada oturup yemek yerlerdi. Böyle bir ayrımda çocukları nasıl dağıtacaksınız, kime vereceksiniz? Etnik, inanç temelli ayrımcılığı körükleyen davranışlardan kaçınmak gerekir. Böyle siyaset olmaz. Ama Türkiye’de yapılıyor maalesef.