Babacan ekonominin geleceğini anlattı
Abone olEkonominin başındaki isim Ali Babacan piyasalara güven mesajı verdi ve dünyanın Türkiye'ye bakışını anlattı.
"Eskiden ağırlıklı olarak bize Türkiye'yi sorarlardı,
şimdiyse daha çok dünyayı, Avrupa'yı, G20 gündemini soruyorlar.
Avrupa'ya ve bölgeye bakıldığında 'karanlık' ama Türkiye orada
'parlak nokta'. Bu tabiri çok duydum ikili
görüşmelerimde.
Türkiye'ye doğrudan bir ulaşma etkisi olmaz ama Yunanistan'ın o domino taşları devrilirken, Avrupa'daki genel durumu bozarsa, Avrupa'nın iç pazarında bir sorun yaşanırsa, bizim Avrupa'ya ihracatımız çok. Doğrudan değil ama Avrupa üzerinden bir miktar bir şeyler olabilir."
Bu önemli açıklamalar ekonominin patronu Ali Babacan'a ait. Yunanistan'ın iflası gündemde. Olası bir krizde Türkiye'nin ne kadar etkileneceği merak konusu. Babaca merak edilenleri yanıtladı.
YAPISAL REFORM PAKETİ GELİYOR
Dolar yeni haftaya rekorla başladı |
- Geçen haftayı rekor üstüne rekorla kapatan dolar,
yeni haftaya da aynı trendle başladı... Ayrıntılar için TIKLAYIN - Piyasalardaki felaketin boyutu ne? İnternethaber ekonomi yazarı İsa Büyükgüllü'den piyasa analizi... Ayrıntılar için TIKLAYIN |
Babacan, yapısal reformlarda da, yatırım ortamını
iyileştirmekten, istihdam, bankacılık ve finans sistemine kadar çok
geniş bir hazırlıklarının söz konusu olduğunu kaydederek,
İstanbul'u 2023 yılı itibariyle dünyanın en büyük 10 finans
merkezinden birisi yapma hedefi doğrultusunda ayrı bir yasal paket
hazırladıklarını, kayıtdışıyla mücadeleyle ilgili bir strateji
planı geliştirdiklerini, özellikle cari açıkla da mücadeleye yardım
edecek şekilde bazı yatırımların Türkiye'de yapılıp, bazı ürünlerin
daha çok Türkiye'de üretilmesini teşvik edecek bir yeni mekanizma
üzerinde çalıştıklarını anlattı.
Başbakan Yardımcısı Ali babacan Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği'nde düzenlediği basın toplantısında New York ve Washington'daki 9 gündür sürdürdüğü temaslarıyla ilgili bilgi verdi.
HEDEF 2030
Büyümeyi nasıl sürdürülebilir hale getirebilecekleri, uzun
vadede dünyanın kaynaklarını nasıl bu büyüme için yeterli
kılabilecekleri, yoksullukla mücadele için neler yapmaları
gerektiği gibi konuları içeren bir rapor hazırlamakta olduklarını
ifade eden Babacan, 2015 yılında Binyıl Kalkınma Hedefleri'nin
süresinin dolacağına işaret ederek, şimdi bu raporla 2030 yılıyla
ilgili hedefler hazırladıklarını belirtti.
Babacan, New York'ta daha sonra ise daha çok Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın görüşmelerine iştirak ettiğini, bir yandan da
yatırımcılarla bazı programlara katıldığını kaydetti.
ÜÇ GÜNDE 27 AYRI PROGRAMA KATILDI
Washington'a geldikten sonra ise önce G20 Ekonomiden Sorumlu
Bakanlar ve Merkez Bankası Başkanları toplantısına katıldığını
anlatan Babacan, bunun ardından da Uluslararası Para ve Finans
Komitesi'nin (IMFC) oturumlarına ve Dünya Bankası Kalkınma
Komitesi'nin resmi toplantılarına iştirak ettiğini, ayrıca
yatırımcıların katıldığı konferanslarda konuşmacı olarak yer
aldığını, bu konferanslarda Türk ekonomisi ve dış politikası,
Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyadaki gelişmeler, küresel kriz,
Avrupa krizi gibi konuları değerlendirdiklerini aktardı.
Babacan, ayrıca uluslararası finans kuruluşlarının yöneticileriyle
görüşmeler yaptıklarını, İslam Kalkınma Bankası tarafından
düzenlenen ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyelerinin katıldığı bir
toplantıda ana konuşmacı olarak, Türkiye'nin istihdamda ve
işsizlikle mücadelede elde ettiği başarıları anlattığını
belirtti.
Özel finans kuruluşlarının yöneticileriyle ayrı ayrı ikili
görüşmelerde bulunduğunu kaydeden Babacan, Uluslararası Finans
Enstitüsünün toplantılarında yer aldığını, Brookings Enstitüsünün
Kemal Derviş ve bazı ülkelerin bakanlarıyla birlikte düzenlediği
toplantıya iştirak ettiğini, BM Genel Sekreteri'nin verdiği görevle
özellikle dar gelirli ve dezavantajlı kesimlere finansın ulaşması
için dünya genelinde neler yapılması gerektiği konusunda bir
çalışma hazırlayan Hollanda Veliaht Prensesi Maxima ile görüştüğünü
söyledi.
Babacan, sonuç olarak Washington'da bulunduğu üç günlük süre
içerisinde 27 ayrı programı içeren çok yoğun temaslarının olduğunu
anlattı.
''HER ORTAMDA TÜRKİYE ÇOK TAKDİR EDİLİYOR''
Dünya Bankası IMF yıllık toplantılarında çok sayıda muhatabıyla
görüşme imkanı bulduğunu ve pek çok toplantıya katıldığını, bu
sayede dünyanın genel gidişatı ve Avrupa'daki gelişmeleri kapalı ve
açık oturumlarda, birebir özel görüşmelerde yerinde tespit etmiş
olduklarını belirten Babacan, sözlerine şöyle devam etti:
''Genel anlamda bakacak olursak, hem küresel ekonomi, özellikle ama
Avrupa merkezli bakacak olursak, sıkıntılı bir tablo söz konusu.
Burada son birkaç haftadır gittikçe yoğunlaşan bir şekilde dünya
ekonomisinin 2012'de önceden beklendiği kadar hızlı büyümeyeceği,
hatta 2011 yılında büyüme beklentilerinin aşağı doğru revize
edildiğini görüyoruz. Yine Amerikan ekonomisinin büyüme
beklentileri geçen hafta içerisinde, hem bu yıl, hem gelecek yıl
için aşağı doğru revize edildi. Avrupa ekonomisinin de büyümesi
Amerika kadar olmasa da yine aşağı doğru revize edilmiş durumda.
Yani bundan 2 ay öncesine göre bakacak olursak, bugün itibariyle
2011 ve 2012'nin genel ekonomik büyüme tablosu bir miktar daha
gerilemiş görünüyor.
Burada tabi sorunları tartıştık ama çok şükür gerçekten Türkiye
olarak her oturumda, her ortamda ayrışıyoruz. Yani bütün sorunlar
tartışılırken, Türkiye'den konu açıldığı zaman, 'Türkiye çok
farklı, sizin ciddi bir probleminiz yok. Burada yaşananların
hiçbirisi sizde yok' gibi, gerçekten her ortamda Türkiye çok çok
takdir ediliyor. Çok sayıda neyi, nasıl yaptığımızla ilgili soru
alıyoruz. Bir de dünyaya, G20'ye, Avrupa'ya nasıl baktığımız çok
soruluyor. Eskiden ağırlıklı olarak bize Türkiye'yi sorarlardı.
Şimdi bize daha çok dünyayı, Avrupa'yı, G20 gündemini soruyorlar.
Yani artık Türkiye'ye sadece kendisine nasıl baktığı değil, dünyaya
ve Avupa'ya nasıl baktığı, oradaki gelişmeleri nasıl
değerlendirdiği soruluyor. Burada tabi Türkiye'nin artan etkinliği
ve aktivitesi çok çok etkili. Bir yandan karamsar bir tablo
dünyayla, ama özellikle Avrupa'yla ilgili. Öte yandan, tüm bu
karmaşık tablo içerisinde gerçekten ayrışan ve sık sık şu tabiri
duydum; 'bright spot' (parlak nokta). Amerikalılar özellikle çok
kullanıyor. Avrupa'ya ve bölgeye bakıldığında 'karanlık' ama
Türkiye orada 'parlak nokta'. Bu tabiri çok duydum ikili
görüşmelerimde".
Babacan, dolayısıyla bir yandan tüm bu gelişmeleri yakından
izleyip, diğer yandan uyarılar ve tavsiyelerde bulunmaları
gerektiğini belirterek, bunun da zaten kendilerinden beklenen
birşey olduğunu söyledi.
''ORTA VADELİ PROGRAMI SUNDUKTAN SONRA YAPISAL REFORMLARA
EĞİLECEĞİZ''
Öte yandan olası olumsuz gelişmelere karşı da Türkiye olarak
hazırlıklı olmaları gerektiğini kaydeden Babacan, ''Biz zaten bu
hazırlıkları, senaryo analizlerimizi, olası gelişmeler karşısında
alternatif hangi stratejileri izleyeceğimizi zaten epeydir
çalışıyoruz, bunları bir ölçüde zaten paylaştık da. Önümüzdeki
haftalar içerisinde bizim artık bu Orta Vadeli Programımıza son
şeklini verip, 2012 bütçesinde TBMM'ye gönderdikten sonra ağırlıklı
olarak yapısal reformlara eğileceğiz'' diye konuştu.
''HERKES TÜRKİYE'Yİ BİR ROL MODELİ OLARAK
GÖRÜYOR''
Tüm bunların, Türkiye'nin coğrafyasındaki gelişmelerle de bir
ölçüde bağlantılı olduğunu belirten Babacan, sözlerine şöyle devam
etti:
''Biz kendimiz hiçbir zaman ifade etmiyoruz ama, ABD'deki
temaslarımda tüm bölge için, yani Ortadoğu ve Kuzey Afrika için
(Türkiye'yi) bir rol modeli olarak görüyor herkes. Bu tabiri çok
sık duydum. Pek çok kişi yorumlarında , 'siz ne yapıyorsanız, o
ülkeler bakmalı, sizin 9 yıldır yaptığınız reformları pek çok ülke
de yapmalı' diyor. Tabi biz bu ifadeyi kullanmıyoruz. Sadece
diyoruz ki, 'biz kendimiz reformları yapıyoruz, bu reformlar başka
ülkeler için ilham kaynağı olabilir, o ülkelerle bu olumlu
tecrübelerimizi her zaman paylaşmaya hazırız' diyoruz. Hatta
Kalkınma Bakanlığının içinde ayrı bir birim kurduk. Amaç sırf, bu
tür konularda destek isteyen ya da bizim yaptıklarımızı öğrenmek
isteyen ülkelere buradan arkadaşlarımız gitsin, anlatsınlar diye.
Örneğin geçen hafta Irak Merkez Bankası heyeti geldi. Paralarından
üç sıfır atacaklarmış. Bizim Merkez Bankamızla görüştüler. Biz altı
sıfırı nasıl attık, onu iki gün boyunca çalıştılar. Çünkü belki son
20-30 yılın en başarılı para birimi değiştirme operasyonuydu, sıfır
atmak açısından baktığınızda".
''DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ SIKINTILI TABLODAN AYRIŞMIŞ BİR
TÜRKİYE...''
Babacan, mevcut dönemin, dünya ekonomisi açısından sıkıntılı, ancak
Türkiye'nin kendini ayrıştırdığı ve geleceğe güvenle baktığı bir
dönem olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:
''Aslında sebepleri de çok zor şeyler değil. Bu ayrışma nasıl oldu,
şu anda problemin ana kaynağı olarak, iki tane önemli sorun alanı
var. Biri bankacılık, bankalarda problem var. Bir de kamu borcu çok
yüksek ülkelerde. Bu kamu borçlarını bazı ülkelerin ödeyip
ödeyemeyeceği tartışılıyor. Her iki alan da Türkiye'nin güçlü
olduğu alanlar. Türkiye'nin bankacılık sistemi 2004-2006 yılları
arasında yaptığımız reformlarla çok sağlam yapıya kavuştu. Son
krizde bu test edildi, o açıdan sorunumuz yok. Türkiye'nin bugün
bütçe açığı Avrupa ortalamalarının üçte biri. Kamu borcunun milli
gelire oranı Avrupa ortalamasının yarısının altında, yani yüzde
40'ın da altında bitireceğiz bu sene. Dolayısıyla o iki tane temel
sorun alanı, bankacılık ve kamu maliyesi, Türkiye'nin tam tersine
güçlü olduğu alanlar. İşin tekniğine baktığımızda böyle bir
ayrışması var Türkiye'nin.
Bir de tabi bu sorunlar nasıl çözülecek diye baktığımızda çoğu
siyasi karar gerektiren işler. Maalesef pek çok gelişmiş ülkede şu
anda zayıf hükümetler işbaşında. Koalisyonlar, azınlık hükümetleri
ya da hükümetle parlamento arasında bir uyum söz konusu değil. Pek
çok ülkenin başbakanı, 'ben bunu kendi meclisimden nasıl
geçireceğim' ifadesini sık kullanıyor. Yani öyle bir ortamda
doğrular görülüyor, fakat bu doğruları yapacak güce ve iradeye
sahip olan hükümet sayısı maalesef fazla değil dünyada.
Türkiye'ye dönüp baktığınızda ise tam tersine, 2011 Haziran'daki
seçimlerde daha da güçlenerek çıkmış bir tek parti hükümeti, 9
yıldır işbaşında olan tecrübeli bir ekip var. Meclis'te rahat
çoğunluğu olan bir iktidar işbaşında. Dolayısıyla çözüm konusunda
da gelişmiş ekonomilerin zafiyet alanı, bize dönüp baktığınızda tam
bizim de güçlü olduğumuz bir alan. Türkiye ayrıştıysa, bu kadar
hızlı büyüme varsa, güven ortamı bu kadar güçlüyse, bunun özüne
inip baktığınızda bu faktörler yer alıyor".
ORTA VADELİ PROGRAM NE ZAMAN AÇIKLANIYOR? YUNANİSTAN KRİZİNE KARŞI TEDBİRLER NELER? MALİYE POLİTİKASINDA DEĞİŞİKLİK OLACAK MI? SONRAKİ SAYFADA
[PAGE]
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, iki ay öncesiyle
karşılaştırıldığında dünyadaki durumun biraz daha negatife doğru
gitmiş göründüğünü, daha farklı bir konjonktürün olduğunu
belirterek, ekim ayında açıklanması öngörülen Orta Vadeli Programla
ilgili çalışmalarına bu yeni konjonktürü dikkate alacak şekilde son
şeklini vereceklerini bildirdi.
Türkiye'nin Washington Büyükelçiliğinde düzenlediği basın
toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Babacan, ''ABD'de
katıldığı toplantılardan edindiği izlenimler doğrultusunda, yakında
açıklanacak Orta Vadeli Program'da bir revize yapılmasının
sözkonusu olup olmadığına'' dair bir soru üzerine, küresel kriz
dönemindeki ilk orta vadeli programın 2009 yılının eylül ayında
açıklandığını hatırlatarak, o günlerde pek çok ülke bütçe açığını
artırarak, yani daha çok para harcayarak ya da vergileri azaltarak
ekonomiye canlılık getirmeye çalışırken, Türkiye'nin, tam tersine,
bütçe açığını azaltacak ve üç yıl boyunca da basamak basamak
azaltmaya devam edecek bir program açıkladığını söyledi.
Babacan, bu konuda şunları kaydetti:
''O günlerin uluslararası manşetlere bir bakın, İspanya Başbakanı
demiş ki 'ben ekonomiyi düzeltmek için tedbir alıyorum, vergileri
azaltıyorum, şu kadar daha para harcıyorum'. Yunanistan'ın
tedbirlerine bakın hatta, hep bütçe açığını artırma yönündeki
tedbirler, yani devlet daha çok para harcasın, devlet biraz 'can
suyu' versin ki ekonomi canlansın. İyi de eğer o devletin zaten
borcu boğazına kadar geldiyse ve ilave yapacağı harcama veya bütçe
açığını artıracağı o rakam da o borcun üzerine eklenecekse, zaten
borç durumu ciddi sıkıntılıyken durumu daha da kötüye götürecekse,
o tür politikalar işe yaramıyor. Bunu Yunanistan, arkasından
İspanya, İrlanda, Portekiz hepsi yaşadı, şimdi İtalya yaşıyor.
Dolayısıyla biz baştan çok farklı bir yol seçtik kendimize, 'bu
işin özü güvendir' dedik. Güveni merkeze koyacaksınız, sonra da o
güveni artırmak için nereye, nasıl müdahale etmeniz gerekiyor, ona
bakacaksınız. Yoksa diyelim ki işte ailelerin her birinin bütçesine
300'er dolar daha para getirecek bir tedbir alıyorsunuz ve
bekliyorsunuz ki 300 dolar daha vergiyi düşürdük, şimdi ailenin
kazancı 300 dolar daha artacak, gidecek o 300 doları harcayacak,
harcayınca da ekonomi canlanacak. İyi de o ailenin reisi gelecek ay
işini kaybetmekten korkuyorsa ya da siyaset sahnesine bakıp, o
tartışmalardan, kavga gürültüden korkup, 'bu iş kötüye gidiyor, ne
olacağı belli olmaz' havasındaysa, siz 300 dolar değil. 3000 dolar
daha cebine para girecek şekilde vergiyi düşürün, bu işe yaramıyor
malesef. Pek çok ülke yaşadı bunu. Bazıları hatta hala yanlışa
devam ediyor''.
''BİZ 'ÖNCE DEVLET SAĞLAM OLACAK' DEDİK''
Babacan, işin özünde güvenin olduğunu, dolayısıyla güven ortamını
nasıl sağlayacaklarına baktıklarını belirterek, şöyle devam
etti:
''Güven ortamı öncelikle kamu maliyesinin sağlam oluşundan geçiyor.
Yani devletin hesabı kitabı sağlam olacak. Devletin borcu
yönetilebilir miktarda olacak. Devletin bütçesi, geliri, gideri
dengeli olacak. Eğer devlet sağlam olmazsa dengeleri kurmak mümkün
değil, çünkü 2009'da, yani kriz ilk başladığında bir bankacılık
krizi olarak başladı. Bankalar sorun yaşamaya başlayınca, devletler
'biz buardayız' dediler, bankalara arka çıktılar, bankaların
imzasının yanında bir de kendi imzalarını attılar. Bankalar o
şekilde ayakta durdu. Dolayısıyla bankalar sallanınca arkasını
devlete dayayabiliyor ama devlet sağlamsa bunu yapabiliyor.
Fakat bugüne baktığımızda malesef devletler sağlam değil,
devletlerin borcunu ödeyip ödeyemeyeceği tartışılıyor. Devletler
sallanırken, devletler sırtını kime dayayacak sorusunun da cevabı
yok. Hele hele bir ülkede hem devletin borcunu ödeyip ödeyemeyeceği
tartışılıyorsa, hele o ülkenin bankaları böyle sallanıyorsa, işte o
bir felaketin hazırlığı. Dolayısıyla biz önce devlet sağlam olacak
dedik, çünkü dönüyor dolaşıyor iş ona dayanıyor. Yani biz kendimizi
sağlamlaştırdık. Orta vadeli programla, devletin mali yapısını daha
güçlendirecek tedbirlerimizi aldık ve onu da 3 yıldır tavizsiz
uyguluyoruz. Daha sonra 2010'da güncelledik, beklentilerimizi,
tahminlerimizi revize ettik. Şimdi tekrar o çalışma
içerisindeyiz.''
''ORTA VADELİ PROGRAMI EKİM BAŞLARINDA
AÇIKLAYACAĞIZ''
Babacan, iki ay önceye göre dünyada daha farklı bir konjonktürün
olduğunu ifade ederek, ''Dolayısıyla şimdi Ankara'ya döndüğümüzde
tüm burada gördüğümüz bu tabloyu, bu yeni konjonktürü dikkate
alacak şekilde çalışmalarımıza son şeklini vereceğiz. Ve inşallah
herhalde Ekim başlarında bunu açıklarız. Zaten Anayasa gereği 17
Ekim'de bütçeyi Meclis'e göndermek zorundayız ve 17 Ekim'den önce
de bizim orta vadeli programı açıklamamız gerekiyor. Orada mümkün
olduğunca dünyada ve Avrupa'daki en son beklentileri ve en son
durumu dikkate alan bir çizgi ortaya koymuş olacağız'' diye
konuştu.
''Büyüme beklentisinin düşmesi mümkün mü?'' şeklindeki bir soru
üzerine Babacan, geçen yılki orta vadeli programdan bugüne kadar
aslında resmen yeni bir büyüme beklentisi açıklamadıklarına dikkati
çekerek, ''Ama münferit belki kendi şahsi gönlünden geçen
tahminler, beklentiler zaman zaman dillendirilmiş olabilir, onların
bir bağlayıcılığı, resmi bir niteliği yok. Ancak şu var ki,
dünyadaki durum 2 ay öncesiyle mukayese ettiğinizde biraz daha
negatife doğru gitmiş gibi görünüyor. Tabii bizim de bunu dikkate
almamız lazım'' dedi.
''MALİYE POLİTİKASINDAKİ SIKI DURUŞUMUZ DEVAM
EDECEK''
Babacan, bir soru üzerine, yeni programda tabii bir revize
yapacaklarını belirtirken, ''hangi kalemlerde revize olacak?''
sorusuna da, ''Bugünü yansıtan, dünya ve Avrupa konjonktürünü
yansıtacak şekilde tahminlerimizi yenileyeceğiz. Maliye
politikasındaki sıkı duruşumuz devam edecek. Bundan daha fazlasını
söylemem mümkün değil, çünkü onları son birkaç hafta daha çalışıp,
sonra zaten açıklamamızı yapacağız. Detaya inmem mümkün değil,
çünkü devam ediyor çalışma'' diye yanıtladı.
''Doların Türk lirası karşısında yükselmesinin muhtemel
yansımalarına'' dair bir soru üzerine Babacan, ''Son günlerde, son
bir iki haftada dünyadaki ve Avrupa'daki ekonomik konjonktürde bir
miktar bozulma var ve bu bozulmanın bir etkisi de gelişmekte olan
ülkelerin para birimlerine oldu. Bu sadece Türkiye'de değil,
Brezilya'ya, Kore'ye bakın durum aynı. Hatta hem Brezilya, hem Kore
merkez bankası, onlara göre kendi dolar kurlarındaki artışa ciddi,
sert tedbirler almak zorunda kaldılar. Yani gelişmekte olan
ülkelerin parasındaki değer kaybı Türkiye'ye özel bir şey değil.
Tüm gelişmekte olan ülkelerde yaşanan bir genel trend, dünyadaki
yeni konjonktürün getirdiği bir durum. Yani bize özel değil'' diye
konuştu.
Bir soru üzerine Babacan, serbest kur rejiminden dolayı kurla
ilgili zaten hiçbir zaman, hiçbir şekilde tahmin yapmadıklarını
belirterek, ''Hatta bütçeyi yaparken orada bir kur varsayımı vardır
ve o hiçbir yerde yayınlanmaz. Çünkü bütçenizi yaparken, örneğin
Washington Büyükelçiliğinin masrafları dolar üzerinden ve bunu Türk
lirasına çevirip bütçe yapmamız gerekiyor. Bunu bile hangi kurdan
çevirdiğimizi ilan etmeyiz. Bizim serbest kur rejimi olduğu için,
hiçbir zaman kur konusunda konuşmayız. Yani bizim resmi
politikamızda kurla ilgili bir seviye belirtmeyiz, 'olması gereken
şudur' demeyiz, çünkü piyasada oluşan bir rakamdır sonuçta. Merkez
Bankası farklı perspektiflerle, farklı gerekçelerle dönem dönem
müdahalelerde bulunabilir, o müdahaleyi yaptığı zaman da zaten
neyi, neden, ne zaman yaptığını açıklar'' dedi.
''PİYASA GÖSTERGELERİ YUNANİSTAN'IN TEMERRÜDE DÜŞME
İHTİMALİ OLDUĞUNU SÖYLÜYOR''
Babacan, ''Yunanistan'daki gelişmeler ve bu ülkenin olası iflasının
Türkiye'yi nasıl etkileyebileceğine'' ilişkin bir soru üzerine,
''Yunanistan'la ilgili piyasa göstergelerine baktığımızda, malesef
göstergeler çok ciddi şekilde bozulmuş durumda. Yani Yunanistan'ın
temerrüde düşme ihtimalinin olduğunu piyasa göstergeleri bize
söylüyor. Yani insanlar Yunan kağıtlarını alıp satarken piyasada
oluşan rakamlara bakıyorsunuz, o rakamlar bir temerrüt riski
olduğunu bize gösteriyor'' diye konuştu.
Bir yandan da bunu önlemek için yoğun bir çabanın sürdürüldüğüne
işaret eden Babacan, temmuz ayında Avrupa liderlerinin üzerinde
mutabık kaldıkları Avrupa Finansal İstikrar Fonunun kurulması için
şimdi 17 ülkenin parlamentosunda onay sürecinin başladığına, hatta
bazı ülkelerin parlamentosundan bunun geçtiğine dikkati çekerek,
''Yani öncelikle Yunanistan'a destek verebilmenin mekanizmasının 17
ülkenin 17'sinde de parlamentolarda kabul edilmesi ve arkasından da
Yunanistan'ın kendinden beklenen şartları yerine getirecek adımlar
atması gerekiyor. Yani bütçe açığını daha da azaltacak adımlar ve
yapısal reformlar, özelleştirme. Bunlar kolay şeyler değil. Eğer
onay süreci biter ve Yunanistan şartları yerine getirirse, bu
mekanizmadan kredi almaya devam ederse o zaman temerrüt önlenmiş
olur. Biz bunu şiddetle tavsiye ediyoruz. Görüştüğüm her ortamda da
bunu dile getirdim'' dedi.
''YUNANİSTAN'IN TEMERRÜDE DÜŞMESİNE İZİN
VERİLMEMELİ''
Babacan, ''Yunanistan gibi bir ülkenin temerrüde düşmesinin dünyada
bambaşka bir dönemi başlatacağını'' belirterek, şöyle devam
etti:
''Çok geri kalmış ülkelerde, zaten ekonomisi belli bir düzeye
ulaşmamış ülkelerde zaman zaman temerrüt yaşanabiliyor. Ama şimdi
ilk defa, AB'ye üye, sözümona istikrar açısından bütün sorunlarını
çözmüş, Avro bölgesine girmiş, yani sağlamın sağlamı bir yapının
içinde yer almış bir ülkeden bahsediyoruz. Şimdi böyle bir yapıdaki
bir ülkenin temerrüde düşmesi yeni bir dönemi başlatacaktır ve
durumu zayıf olan başka ülkelerin de temerrüdüne izin
verilebileceğinin bir bakıma sinyali olacaktır.
Dolayısıyla Yunanistan'ın temerrüdünün etkisi sadece Yunanistan'ın
kendi içinde kalmaz ya da Yunanistan'a sadece borç verenlerin işte
o borcu zarar yazmalarıyla tamamlanmaz. Başka ülkelere bunun
sıçrama olasılığı, Avrupa'nın finans sisteminin tümüne doğru
yayılması olasılığı büyük, çünkü Yunanistan'ın borcunu mesela en
çok elinde tutan Fransız ve Alman bankaları. Onların durumu nasıl
olacak? O hükümetler muhtemelen bu sefer o bankalara para enjekte
etmek durumunda kalacaklar banka ayakta dursun diye. Bankalar zaten
birbirine bağlı. Hepsinin birbiriyle kredi ilişkisi var.
Dolayısıyla domino etkisi ihtimali var.
Bu nedenle, görüştüğümüz herkese dedik ki 'ne yapın ne edin ama
bunu önleyecek tedbirleri alın hep beraber'. Zaten geçen Avro
bölgesi bakanlar toplantısına ilk kez ABD Hazine Bakanı da gitti.
Amerikalılar da üzerinde uğraşıyorlar dışardan ne yapabilecekleri
konusunda. Aklı başında herkesin kanaati Yunanistan'ın temerrüde
düşmesine kesinlikle izin verilmemesi gerektiği. Yani şöyle ya da
böyle bir şekilde bu durumun düzeltilmesi lazım ama piyasa
göstergelerine bakığımızda malesef Yunanistan'ın bir temerrüt
ihtimali olduğunu görüyoruz. Piyasa oyuncuları temerrüt ihtimalini
görüyor, ama biz buna izin verilmemesi gerektiğini
düşünüyoruz.''
''TÜRKİYE'Yİ DOĞRUDAN ETKİLEMEZ''
Başbakan Yardımcısı Babacan, Yunanistan'daki olası temerrüdün,
Türkiye'ye olası yansımalarına ilişkin olarak şunları kaydetti:
''Bizim Yunanistan'la karşılıklı kredi anlamında fazla bir
ilişkimiz yok. Yani finansal bir bağ yok iki ülke arasında. Ticaret
hacmi de oldukça küçük. Türkiye'ye doğrudan bir ulaşma etkisi olmaz
ama Yunanistan'ın o domino taşları devrilirken, Avrupa'daki genel
durumu bozarsa, Avrupa'nın iç pazarında bir sorun yaşanırsa, bizim
Avrupa'ya ihracatımız çok. Yani ihraç pazarlarımızda bir bozulma
olduğunda tabi ihracatımızda olumsuz bir miktar belki etki
olabilir. Doğrudan değil ama Avrupa üzerinden bir miktar bir şeyler
olabilir''.
BABACAN HANGİ PAZARLARA AĞIRLIK VERMELİYİZ DEDİ? SONRAKİ SAYFADA
[PAGE]
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ağır borç yükü altındaki
Avrupalıların, bu sıkıntıları, üzerlerinden yıllarca
atamayabilecekleri ve bu yükün altından kalkmalarının kolay
olmayacağını belirterek, ''Yani şöyle bir 10 yıl, 20 yıl, 30 yıllık
bir projeksiyon yaptığınızda yani gerçekten Avrupa'nın bu ekonomik
sorunlarını kolay kolay aşabileceğini ben çok düşünmüyorum. Birden
de bir çöküş, birden de kötüye gidiş değil ama o artık fazla bir
büyüme, fazla bir ilerleme bundan sonraki dönemde ekonomik açıdan
Avrupa'da biraz zor görünüyor. Onun için bizim başka yerlere
ağırlık vermemiz, ekonomik ilişkilerimizi başka bölgelerle de
güçlendirmemiz lazım'' dedi.
Babacan, Türkiye'nin Washington Büyükelçiliğinde düzenlediği basın
toplantısında, kredi derecelendirme kuruluşu Standart&Poors'un
Türkiye'nin kredi notunu yükseltmesiyle ilgili bir soru üzerine,
''Tüm bu türbülansta, yani Avrupa'da ve dünyada böylesine olumsuz
bir havanın yaşandığı bir dönemde, Türkiye'nin kredi notu artışı
alması hoş bir şey. Buna gerçekten bizim bu kadar emeğimizin,
uğraşımızın, yaptıklarımızın olumlu sonucu diye bakıyoruz''
dedi.
Türkiye'nin aslında pek çok göstergeye bakıldığında çok daha yüksek
bir kredi notunu hak ettiğini de ifade eden Babacan, ''Sadece biz
söylemiyoruz, bizim bütün göstergelerimiz söylüyor'' ifadesini
kullandı.
Babacan, ''Krizden sonra şöyle bir durum oluştu. Kredi
derecelendirme kuruluşları, artık olanı biteni sonradan izah eden
kuruluşlar durumuna geldiler. Halbuki asıl amaçları bunların
önceden yatırımcıya yol gösterecek, yön verecek, önceden sinyal
verecek, yani 'bu ülkeni durumu iyi, bu ülkeye yatırım yap'
diyecek, ya da 'bu ülkenin durumu orta, dikkat et' diyecek, 'bunun
durumu kötü, hiç yatırım yapma' diyecek. Bugün ne oluyor? Ülkelerin
durumu mesela iyileşiyor, bu kuruluşlar arkadan iyileşti notu
veriyor. Kötüleşiyor, arkadan kötüleşti notu veriyor. Halbuki
önceden verecek bunu. İş bittikten sonra, testi kırıldıktan sonra
yatırımcılara bir faydası yok bu verilen notların'' diye
konuştu.
''Suriye'deki son kargaşaların, Türkiye'nin bu ülkeyle olan
ticaretini nasıl etkilediği'' şeklindeki bir üzerine Babacan,
temmuz sonu itibarıyla Türkiye'nin Suriye'ye ihracatında yüzde
2'lik bir artış olduğunu, ancak Suriye'de durumun böyle devam
etmesi halinde, bunun kaçınılmaz şekilde ticareti etkileyeceğini
söyledi.
ABD'nin Suriye'ye yaptırımlar uygulamaya başladığını hatırlatan
Babacan, Türkiye'nin de üzerinde çalıştığı bir yaptırım paketinin
olduğuna işaret ederek, ''Dolayısıyla fazla bir iyileşme beklememek
lazım'' ifadesini kullandı.
''ABD'YE İHRACAT YÜZDE 55 ARTTI''
Türkiye'nin ABD'ye ihracatının bu yılın ilk 7 ayında, geçen yılın
ilk 7 ayına göre yüzde 55 arttığını da kaydeden Babacan, bu konuda
ABD tarafında büyük bir tutum değişikliği olduğunu belirtti.
Türkiye ile ABD arasında Stratejik ve Ekonomik İşbirliği
Çerçevesi'nin kurulduğunu hatırlatan Babacan, ABD Dışişleri
Bakanlığının Ekonomik İşlerden Sorumlu Müsteşarı Robert Hormats'la
dün görüştüğünü, Hormats'ın bu görüşmeye çok geniş bir ekiple
katıldığını anlattı.
Amerikan tarafının, Türkiye ile ekonomik ilişkileri geliştirme
konusunda çok hevesli olduğunu ifade eden Babacan, ''Daha fazla ne
yapabiliriz diyorlar. Belli ki Beyaz Saray'dan, Türkiye ile
ekonomik ilişkileri iyileştirme yönünde bir açık talimat var''
dedi.
İki taraf arasında karşılıklı iş konseylerinin kurulduğuna da
dikkati çeken Babacan, şimdi onların hem Türk hem Amerikan
hükümetine öneriler listesi hazırladığını aktardı.
Babacan, 9 yıldır ilk defa, Türkiye ile ekonomide daha çok iş yapma
yönünde bu kadar üst düzeyde bir siyasi irade gördüklerini
söyleyerek, ABD Başkanı Barack Obama ve Dışişleri Bakanı Hillary
Clinton'ın kendi ekiplerine verdiği talimatların bu konuda
belirleyici rol oynadığına işaret etti.
''AVRUPA DIŞINDAKİ PAZARLARA ÇOK DAHA FAZLA AĞIRLIK
VERMELİYİZ''
Ali Babacan, sözlerine şöyle devam etti:
''Dolayısıyla bizim bundan sonraki dönemde artık Avrupa dışındaki
pazarlara çok daha fazla ağırlık vermemiz gerekecek. Çünkü
Avrupalılar bu sıkıntıları üzerlerinden yıllarca atamayabilirler.
Bu ağır borç yükünün altından kalkmak kolay olmayacak. Muhtemelen
vergileri yükseltecekler. Şimdi o yükselen vergiler Avrupa'nın
zaten düşen rekabet gücünü iyice vuracak. Zaten toplum yaşlanıyor,
nüfus daralıyor. Göç olmasa pek çok Avrupa ülkesinde bugün nüfus
azalıyor artık. Sosyal güvenlik primi ödeyenlerin sayısı azalıyor,
emekli maaşı alanların sayısı çoğalıyor. Şimdi sağlık için prim
ödeyenlerin sayısı azalıyor, sağlık hizmetlerinden yararlananların
sayısı çoğalıyor.
Yani şöyle bir 10 yıl, 20 yıl, 30 yıllık bir projeksiyon
yaptığınızda yani gerçekten Avrupa'nın bu ekonomik sorunlarını
kolay kolay aşabileceğini ben çok düşünmüyorum. Birden de bir
çöküş, birden de kötüye gidiş değil ama o artık fazla bir büyüme,
fazla bir ilerleme bundan sonraki dönemde ekonomik açıdan Avrupa'da
biraz zor görünüyor. Onun için bizim başka yerlere ağırlık
vermemiz, ekonomik ilişkilerimizi başka bölgelerle de
güçlendirmemiz lazım. Asya önemli olacak. Asya'ya daha çok
eğilmemiz, Latin Amerika'ya eğilmemiz gerekecek. Bu da bizim için
vesile. Aslında her kriz, her zorluk yeni adımlar için vesile. Bİz
de bu dönemi yeni pazarlara açılmak için bir vesile kılmak
durumundayız''.
Babacan, Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan gerginliğin ekonomik
ilişkilere olası yansımalarına dair bir soruyu da şöyle
yanıtladı:
''Bizim savunma projeleri ve anlaşmaları haricinde diğer ekonomik
konularla ilgili İsrail'e karşı şu ana kadar bir adımımız, herhangi
bir yaptırımımız sözkonusu olmadı. Şu aşamada yok ama genel anlamda
Türkiye-İsrail ilişkileri tabi katıldığımız toplantılarda ara ara
soruldu. Çok yoğun ana gündem değil hiçbir zaman ama 20 soru
geliyorsa, bu sorulardan bir tanesinde Türkiye-İsrail ilişkileri
soruluyor. Ama dediğim gibi, Türkiye ile İsrail'in ikili ekonomik
ilişkisi, bizim şu ana kadar bir yaptırım ya da bir tedbir almamış
olmamız nedeniyle çok etkilenmiş değil bugün itibariyle.''
''MERKEZ BANKASI BAŞKANI BAŞÇI'YA ÇOK YOĞUN BİR İLGİ
VAR''
Babacan, bir gazetecinin, ''Türkiye'nin geçtiğimiz aylarda faiz
oranlarını düşürürken, diğer ülkelerin artışa gittiği, ancak son
dönemde diğer ülkelerin de faizi düşürmeye başladığının görüldüğü''
yönündeki bir tespitini dile getirmesi üzerine de, Merkez Bankası
Başkanı Erdem Başçı'nın Washington'daki son üç günde sayısız
konferansa katıldığını belirterek, şunları söyledi:
''Her yere onu davet ediyorlar. Dünyaca ünlü ekonomistlerle,
profesörlerle yan yana oturacak şekilde, çok sayıda panele davet
edildi. Neyi, ne zaman, niye yaptılar, herkes şimdi öğrenmeye
çalışıyor. Şimdiye kadar hiçbir Merkez Bankası Başkanına
gösterilmeyen bir ilgi var şu anda Erdem Bey'e, bu üç gün içinde
ben de şahit oldum, çok merakla soruyorlar, çünkü sonuçlar da iyi.
Herkesten önce olayları okuyup, mesela dünyadaki tersine dönüşü
okuyup, Para Politikası Kurulunu olağanüstü toplayıp faiz indirimi
kararı alan ilk merkez bankası.''